"Kıyafetlerini çıkarttırıp yağmurda dans etmene neden olacak.
Çılgın hayatını yaşattıracak sana.
Ama acısını almasını da bilecek.
Tıpkı beyninde ki bir mermi gibi."
Ben Jeon Jungkook, Park Jimin'in peşinde sürünmekten hiç mi hiç utanmıyorum.
Hasret, aşk, yoğunluk. Bedenlerini kontrol edemeyen iki ruhtu onlar. Özlemle birbirlerine dokunup aşkla öpüşen ve yoğun duyguların esiri olan ruhlar. Kısmen hasta olan adam kucağında aylardır olmayan boşluğu dolduruyordu. Jimin ise dayanamamıştı. Şuanda duvarla onun dudakları arasında kalmış onun kucağındayken hiçbir şey düşünemiyordu.
Hangi ara bu hale gelmişlerdi ya da hangi ara yatak odasında ki yatakla buluşmuştu sırtı o da bilmiyordu. Ah o dudaklar, hipnoz edici bir büyü yapmıştı küçük bedene.
/JM/
Çıplak tenimdeki büyük ellerin hafif dokunuşları sayesindeydi bu yükselen sesler. Bu yoğun aşk bedenimi buz keserken onun dokunuşları yakıyor ve bunun temsili olarak tenimde kırmızı, mor izler kalıyordu. Mantıklı kararlar alabilecek halde değildi beynim, onun dudakları beynimi tamamen susturuyordu. ''Güzel sevgilim...''
Boynuma kolye misali dizdiği izlerle aşağıya inmişti sanatına devam etmek için. Dudaklarıyla nazik biçimde tenimi okşamaya devam etmişti. Bir eli penisimde dolanırken diğer eli boş durmadan göğsümü sıkıyordu. Ben ise sadece kesik inlemelerle başımı geriye atıp nefes almaya çalışıyordum.
Daha fazlasını istiyordum. Daha fazla dokunsun, daha fazla öpsün. Tüm o ayrılığın acısını çıkarsın dudaklarımdan. Buz tutmuş bedenime inat yanıyordu içim. Teni tenime değdiğindeyse her şey eriyordu, bilincimi yitiriyor ve bu tatlı acının müptelası oluyordum sanki...''Ay ışığım...'' önce karnıma bastırdı ince dudaklarını. ''Aşkımın yegane sahibi...'' ve hemen yanına bir öpücük daha. Ne hissetmemiz gerektiği konusunda kararsızdık. Ağlıyor, öpüşüyor, gülüyor ve tutku ile doluyorduk.
Bir sigara izmariti misali sönüyordu sanki özlemim her bir dokunuşunda. İnce dudakları, ah o dudakları bir tebessüm çiziyordu yüzümde. Bu bir mecaz değil, dudaklarıma yaklaşıyor ve ağladığımı görünce dudaklarıma dudaklarını sürterek tebessüm etmemi sağlıyordu. Fütursuza elinin tersi ile okşuyordu bacaklarımı ve yıldızlara dokunmamı sağlıyordu. Ağlıyordu. Tenime dokunduğunda, öptüğünde, okşadığında...Korkarak öpüyordu, dudakları titriyordu. ''Yine mi sarhoşum, bu kaçıncı serap Jimin'im?''
Dolu gözlerle bakıp tebessüm ederken iç çekebilmiştim sadece.
''Bu an, aşkımız kadar gerçek.''
...
Üzerimdeki beyaz kazağı düzeltip aynadan kendime baktım. Dün gece olanlardan sonra dönmem dediğim adamla akşam yemeğine gidiyordum. Çok uğraşmıştım. Gerçekten onu unutmak için çok uğraşmıştım ama o ayrılık zamanlarında hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Omuzlarımdan yük gitmiş gibiydi. Bu taze heyecan beni eski günlerime sürüklemişti ve hiç şikayetçi değildim. Hatalıyım, onu en başından itmemeliydim.
Kapı çaldığında düşüncelerden sıyrılıp derin bir nefes verdim, endişelerimi bir toz misali üzerimden atmak için.
Siktir, sadece yaşa Jimin. Aşkından geberdiğin adam ile git ve istediğin şeyleri yaşa.
Kapıyı açtığımda yine tüm o yakışıklılığı ile karşımdaydı işte. Bedeni üzerimdeyken daha yakışıklı...diye düşünürken transtan çıkıp öne atıldım ve elini tuttum. Alışamamış gibiydi ve aptal bir tebessüm ile birleşmiş ellerimize bakıyordu.
Doğanın işleyişinden daha uyumlulardı. Ateş ile su değillerdi. Güneş ve Ay'dı onlar. Tezat diye uyumlu sanılan o kişiler değillerdi. [(:] Birbirlerini parlatırlardı, söndürmezlerdi. Gökyüzündelerdi, en yüksekte. En iyisilerdi, hiç süphesiz.
''Gidelim mi?'' Bir yandan ise onu süzüyordu. O harikalar yaratan dansçı bacaklarını saran dar kot pantolon ve beyaz bir kazak ile nasıl bu kadar güzel olduğunu düşündü.
''Gidelim.''
Geniş sokaklarda yürümeye başlamışlardı. Jimin böyle istemişti. Jimin'in sözü Jungkook için bir ferman niteliğindeydi.
''Jimin ben-''
''Hiçbir şey söyleme. Bu gece geçmişi ya da hatalarımızı konuşmak istemiyorum. Birbirimizi affetmeseydik şuan burada bir arada olmazdık zaten, değil mi?''
Tebessüm edip başını sallayabilmişti uzun olan. Üzüntü dolu şeyleri konuşmak istemiyordu ve ona hak da vermişti.
''Ben diyecektim ki...Gerçekten buna emin misin? Yani istersen hemen bir yer ayırtabilirim.''
Şuanda 24 saat açık bir marketin önündelerdi. İçeride oturma yerleri olan markette ramen yemek uzun zaman sonra kavuşmuş bir çiftin yapacağı türden bir randevu değildi? Ama onlar sıradan değillerdi.
''Evet kook eminim yürü hadi.'' Onun tatlı hareketlerle çekiştirmesine kıkırdamıştı. Hala aynıydı...
...
''Jungkook benimkini yeme! Sana aynısından al dedim ben.''
''Ama seninki şimdi güzel geldi ne yapabilirim...''
Etraflarında sakin sakin bir şeyler atıştıran insanların göz hapsinde olduğunun farkında olmadan yaşanan onca şeye rağmen çocuk gibi birbirine sataşan ikili kesinlikle birbirlerinden kopamazlardı.
Bunu onların sesinden bıkmış olan market kasiyeri dahi anlamıştı.
Bölüm Sonu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.