Sabah uyandığımda uzunca bir süre tavanı seyredip hayatı sorguladım, Murat, ben, Aran, Babam herkes. Bu karmaşadan bugün çıkmak zorundaydım. Yavaşça kapıyı açarak salona doğru merdivenlerden inerken Salih'le Murat'ın konuştuğunu duyup kulak kesildim.
"...abi nasıl söylerim baban tehdit etti, abin seni kurtaracaktı diye her şeyi sana söylememi engelledi diye. Baksana benim dokunmaya kıyamadığım kadına neler yapmışlar." demek ki gene her şeyden haberi olmayan bendim, gene her şey benim arkamdan dönmüştü.
Biraz ses yaparak indim ki benim geldiğimi anlasınlar, ikisi birden bana döndü, Murat ayağa kalkıp merdivenlerin sonunda beni bekledi, merdivenlerin sonuna geldiğimde "Eline dokuna bilir miyim? Sadece...gerçek misin diye?" kafamı 'evet' anlamında aşağı yukarı salladığımda çok yavaşça ve nazikçe elimi tuttu.
Sonra birden Salih'e dönüp, "Gerçekten o!" dedi, konuşmasından gözlerinin doluluğu anlaşılıyordu. "Hadi kahvaltı için bahçeye gelin." dedi Salih. Bugün o kahvaltı masasında bir yüzleşme yaşanacaktı. Ya yaşanacaktı ya yaşanacaktı!
Kahvaltı masasına yerleştiğimizde Salih çayları servis ettiğinde, söz istermiş gibi boğazımı temizledim. İkisi de konuşacağımı anlayarak bana döndüler.
"Şimdi ben doğru mu anlamışım onu soracağım size." İkisi de başıyla onaylayınca devam ettim, "Beş yıl önce Murat babamın beni birine satacağını duydu veya babam söyledi bilmiyorum." lafımı kesip, "Duydum." dedi. "Her neyse, sonra bunu abime söyledin o da bunu halledeceğini, beklemen gerektiğini ve bana söylememen gerektiğini söyledi." kafasıyla onaylayınca devam ettim. "Sonra babam beni Aran'a satmaya çalıştı ama...beni nasıl vericekti?" çayımdan bir yudum aldım, "Denk gelmişte tanışmışsınız gibi yapacakmış." dediğinde bütün parçalar yerine oturdu. "Peki sen niye bir daha hiç buralara gelmedin, beni bir mesajla terk ettin beni."
Bir nefes verdim, "Ailem." diyebildim sadece. Kahvaltımızı ettikten sonra odama çıkıp kendime ufak bir çanta yaptım. "Biraz kafamı toparlamaya ihtiyacım var özür dilerim." dediğimde sadece 'sıkıntı yok' demişti.
Arabamı sahil kenarına çekip klimayı açtım, güneş tepeye çıktıkça hava ısınıyordu. Telefonumun dün altıdan beri kapalı olduğunu hatırlayınca açmaya karar verdim, en azından iş mesajları için.
Telefonumu açar açmaz yığınla mesaj geldiğini gördüm,
Abiim: Serçe'm iyi misin?
Abiim: Niye açmıyorsun kaç kere aradım fıstığım
Abiim: Aranla mı halt yiyorsun?
Abiim: Sevmiyorum ben o iti.
Tabii sevmezsin abi
Abiim: Feride iyi misin? Endişeleniyorum
100 cevapsız arama
Başka kim yazmıştı, Sedef.
Sedef'im: Abloooş
Sedef'im: İyi misin?
Sedef'im: Anladık abla en çok sen çalışıyorsun
Sedef'im: Abim sana ulaşamadığını söyledi, ona kızdıysan anlat biz yengemle döveriz onu
70 cevapsız arama
Ve son olarak Aran.
💖: Bebeğim kaçtın gittin öyle?
💖: Bir sıkıntı mı var?
💖: Aşkım endişeleniyorum
💖: Canımın içi bir hata mı yaptım?
💖: Polise de haber veremiyorum
90 Cevapsız arama.
Hepsine 'iyiyim, beni aramayın.' yazdıktan sonra sim kartımı çıkarttım. Abim ne kadar tarasa da beni bulamazdı.
Şimdi düşünme vaktiydi yaşadığım her şeyi düşünme vakti.
------
Kısa bir geçiş bölümü,
Kitabı düzenlediğim için burada çok sizle konuşamıyorum ama yorumlarınızı dört gözle bekliyorum. Öptüüüüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beş Kardeş | (Düzenleniyor)
Fiction générale"Fehmi olmaz demeden önce bir dinle, niye inat ediyorsun olmuyor işte. Doğuramıyorum çocuk. Hamile kalamıyorum." derdini anlatmaktan nefes nefese kalmıştı Feride ama yüzüne yediği tokatla birden durdu her şey. Kulakları çınlamaya elleri titremeye b...