-üç yıl önce-
İki gün sonra çıkabiliyor karşıma. Benim aksime pek mutlu gözükmüyor. Bu, kimse yokken ikinci kez yalnız kalışımız. İlkinde olanlar doluyor aklıma. Heyecanlanmadan duramıyorum.
Onu incelerken yüzünü yere eğiyor. "Üzgünüm." diyor.
Garipsiyorum. Sebebini merak ediyorum. "Yattığımız için mi?"
Yüzünü kaldırıyor. Ciddi duruyor. Bakışları yüzümde dolanıyor. "Bir daha olmayacağı için."
Anında afallıyorum. Moralimi öyle bir bozuyor ki. İki gündür tekrarlanmasını umduğum her şeyi reddediyor karşımda. "Yapma." diyorum.
Gözleri çok güzel. Yemin ederim. Üzgünken daha bir içli bakıyor. "Chan'a bunu yapamam."
Onun Chan'ın en yakın arkadaşı olduğunu unutuyorum konu ikimiz olunca. Bu benim açımdan o kadar problem değil ki. Kışkırtıyorum onu. "Çoktan yaptın bir kere." Gözlerini dudaklarımdan ayırmasına yetmiyor söylediklerim. Devam ediyorum. "İçini rahatlatacaksa o üvey abim."
Zaten bildiği bir şeyi hatırlatmamdan memnun değil. "Rahatlatmadı. Yine de kardeşisin. Olanları öğrenirse tepkisini kestiremiyorum."
Gerçekten sorun istemiyor ve gerçekten Chan'a değer veriyor. Ama hâlâ bu kadar büyüttüğü şeyi anlamıyorum. "Neden korkuyorsun bu kadar?"
Çok basit cevaplıyor. "Kaybetmekten?" Öyle bakma bana. "Sana bir şey olmaz ama Chan beni siler." Karakteriyle ilgili ilk kez bir şeyler öğrenmek heveslendiriyor.
Tamam. Tabi, çok normal bir şey değil yaptığımız. Kabul. Endişesi de kısmen haklı. Ama ortada bizi engelleyecek bir durum yok. Olmayacak. "Benim söylememden mi endişeleniyorsun?" Gidip önünde yiyişecek değiliz. Endişesini yersiz kılar bu. "Abime en yakın arkadaşıyla seviştiğimi anlatmayacağım."
Yutkunuyor. "Biliyorum." diyor.
Sırıtıyorum. Dudaklarımı bastırıyorum birbirine. "Güle güle Minho."
Kapıya yöneldiğimde bileğimden yakalayıp durduruyor. "Nereye?" Benden farksız. Düşündüklerimi düşünmüyor değil.
Öyle şeffaf biri ki, aslında soğuk ve sert gözükmesinin sadece dışardan olduğunu anlıyorum. "Söylediğin gibi olanlar tekrarlanmasın diye kaçıyorum. Malum, benim aksime sen kendini tutamıyorsun gibi gözüküyor."
Gözleri hızlıca geziyor üstümde. Paniklediği ortada. "Sana bunu düşündüren ne?"
Sırıtmamı durduramıyorum. "Altı dakikadır dudaklarıma bakman?"
"Gözlerindeydim daha çok." Beni alt ettiğini sanıyor.
Böyle bir şeyin olma ihtimalinin olmadığını ona gösteriyorum. "Evet soyuyordun beni orda."
Gözlerini kısıyor. "Adil değilsin."
Bir an çekmiyorum bakışlarımı ondan. Bir adım atıyorum ona doğru. "Kaçmıyorum en azından."
Elini göğsümle boynum arası bir yere koyup uyarıyor. "Beni kışkırtma." Dokunuşunun uyarıdan çok nefesimi hızlandırdığını bilmiyor.
Geri basıyorum. Ondan önce davranmak istemiyorum. Odanın içinde yavaşça dolaşmaya başlıyorum. "Çok basit." Diyeceklerim var. "Yalan yok, senden etkileniyorum. Senin de boş olmadığın ortada. Çocuk değiliz, kurallar koyarız, durmak istediğimizde dururuz?" Ona apaçığından bir tane seks arkadaşlığı teklifi sunuyorum. İki gündür bunu nasıl sevimli bir hale getirebilirim diye düşünüyorum. En iyi bu şekilde sorabileceğime karar veriyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/334351727-288-k134990.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
terelelli // minsung
Fanficiki dirhem bir çekirdek yüzde yüz burslu ama nasıl suratsız kısa serseri lee minho, aşkından ölüp biterken onu terk eden yüzde yetmiş beş burslu gamsız exi han jisung'a üç yıl sonra yatay geçişle dönüyor