-üç yıl önce-
Bir ay kadar oluyor bu şey başlayalı.
Duştayım sanıyor.
Çıkalı on beş dakika filan oluyor. Öyle odaklanmış ki kitabına beş dakikadır onu izlediğimin farkında değil. Kaşları hafif çatık okuyor. İlginç bi oğlan. Aramızdaki şey başlayalı bir ay kadar oluyor. Benim gibi birinin ondan sıkılmaması çok tuhaf. Ama her seferinde ona yaklaşmaktan kendimi alıkoyamamam daha da tuhaf. İnanılmaz bir gücü var. Ben de ona itaat ediyorum.
Benim evimde. Benim odamda. Ona hafta sonu kimsenin burda olmayacağını söylediğimde sekiz dakika içinde kapımda bitiyor. Yakınlardaymış güya. Yemiyorum. Ama hoşuma gidiyor.
İçeri girer girmez onu öpmeyi filan düşünüyorum. Çok hevesli gözükesim gelmiyor. Hoş geldin diyip duşa gireceğimi söylüyorum. Tamam diyor sakince. Birlikte girelim demesini umuyordum. Tahmin edemediğim için çıldıracak gibi oluyorum arada. Çetrefilli bi oğlan.
Sinirlenip duşa giriyorum. Onunla olmak istediğim için hızlı bir duş alıyorum. Sonra yanına gittiğimde kitap okuduğunu fark ediyorum. Bana gelirken kitap getirmesi mi yoksa kitabı bana tercih etmesi mi sinirimi daha çok bozuyor bilmiyorum. Biraz izledikten sonra yetmiyor. Ona sataşmam gerek. Koltuğun ucuna gidiyorum. Geldiğimi fark ediyor. Ayaklarını uzatmış. Ayakucuna oturuyorum. Bana bi bakıyor, kitabına geri dönüyor. Kitap okuma saati bitene kadar beni öpmeyeceğini söylüyor gözleri. Meydan okuyorum. Koltukta emekleyerek kasıklarına kadar gidiyorum. Eşofmanının düğümünü çözüyorum. Direkt kitabı indirip bana bakıyor. "Napıyosun?"
Gözlerine bakıyorum. "Test." Anlamamış gibi bakıyor, gri eşofmanını kasıklarından indirmeye çalışırken açıklıyorum. "Seninle ilgilenirken kaç sayfa okuyabiliyosun ona bakıcam."
Ufak bir kahkaha bırakıyor. Kitabı bana tercih etmesi komik mi? Kitabının arasına ayracını koyduğunda rahatlıyorum. Bir kenara bırakıyor. Kollarımdan tutarak beni kendine çekiyor. "Yo yo yo gel buraya." diyor. Kucağına yerleşiyorum, elleri hemen kalçalarımı buluyor. Gülümsememi tutamıyorum. Tüm arsızlığım üzerimde. İstediğim ilgiyi veriyor bana.
Gözleri kapanırken dudaklarımızı birleştiriyor. Banyo ve kitap sonrası sakin bir sevişme olacağa benzemiyor. Çünkü isteksiz sanıyorum ama o her zamanki agresifliğiyle dudaklarımda. Çıkardığı sesler ve nefesleri beni öldürecek gibi oluyor ama adımı sayıklayacaksa dayanabilirim. Kontrolü eline alıyor. Kalçalarımdaki elleri birden tişörtümün ucunu kavrıyor ve hızla üzerimden çıkarıyor. Elleri bu kez belimde. Dudaklarımı aniden bıraktığında afallıyorum ancak belimi sıkıca tutarak göğsüme yöneliyor. Dilini hissettiğimde istemsizce ona sürtünüyorum. Göğsümün ucunu dişliyor. İnlememek için dudaklarımı bastırıyorum. Henüz çok erken, adını inlemeyeceğim.
Ancak o inatçı. Sesimi duymak istiyor. Beni koltuğa yatırıyor, dizlerinin üzerine çıkıyor ve tişörtünü çıkarıyor. Tam inceleyecekken üzerime eğiliyor. Çok hızlı. Az önce kitap okuyan sakin hâlinden eser yok. Yine göğsümde, yavaşça aşağılara iniyor. Göğsümün hemen altında duruyor. Önce dilini hissediyorum. Birazdan olacaklar aklımı doldururken iz bıraktığına emin olana kadar ilk kaburgalarımda oyalanıyor. Sonrasında belimde. Geri çekilecek sanarken gözlerime bakarak dişlerinin arasında eziyor etimi. Ağzım aralanıyor. İz bıraktığı yerleri ısırmaya başlıyor. Mırıldanmalarımı duydukça hırıltılı sesler bırakıyor. Her seferinde bana yeni şeyler yapıyor ve aklımı başımdan almayı pek iyi beceriyor. Çünkü Lee Minho kimsenin göremeyeceği yerlere iz bırakmayı çok iyi biliyor.
Eserini görmek için sabırsızlanıyorum ama bir an önce işimizi halletmemiz lazım. Aklımı okuyor gibi belimi rahat bırakıyor ve önce benimkini sonra da kendi eşofmanını çamaşırlarla beraber çıkarıyor. Hızı ve heyecanı beni delirtecek. Benden daha sabırsız olduğunu anlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
terelelli // minsung
Fanficiki dirhem bir çekirdek yüzde yüz burslu ama nasıl suratsız kısa serseri lee minho, aşkından ölüp biterken onu terk eden yüzde yetmiş beş burslu gamsız exi han jisung'a üç yıl sonra yatay geçişle dönüyor