FINAL

2K 215 143
                                    

yeniden doğuş, yaratılış ve yaşamak. hepsini aynı anda, birkaç ayda yapmak zor tabii...

buraya en son geldiğimde jisung ile aram açıktı, diğerleri gibi olduğunu sandığımdan gözlerimi dolduruyordu. ama şimdi farklı hissiyatlarla doluyor gözlerim.

sahilde kumlara oturmuşuz ne zamandır. o gün ben de gitmedim, şimdi yanımda jisung var. gülümsedim, ona baktım. saçları dağılıyor meltemden dolayı, yüzü kasılmış ve gözleri bir ufuk arıyor.

saçımdaki tokaya bakıyor ve öylece göz temasını ilerletiyor. sahi... ileriyi hatırlamak bu olsa gerek, ben görmüşüm şimdiden. kızan yok, karışan yok, bir doğru yolu gösteren yok.

"ben yaşamamışım hiç."

"yaşattılar mı?"

dudakları alnımı bulunca yüz ifadesini inceledim. daha sonra belimden çekiştirip kucağına çekti, göğsüne uzanıverdim. ikimiz de karşıya, denizin duru güzelliğine bakarak vakit öldürüyoruz.

"beni yaşattın." gülümsediğini hissedince kafamı çevirip ona döndüm. bu gülümseme benim her şeyim oldu, bir daha gülmesi için her bir şeyi yapacağımı hissettim. birine bağlanmak böyleydi. birine bağlanmak, ona sevgi vermek ve her bir hareketine mısralar yazmak buydu. aşk mıydı, hoşlantı mıydı, etkilenme miydi, geçici miydi... bilmem. bir şair haykırıyor sevgisini, kendimi buluyorum. tabii kendini bulmak da zor iştir, ben kaybolmuş hissettim.

"anı yaşamayı öğrenmek gerek. bakma öyle."

"güldün geçtin ama ben bir daha istiyorum."

"bir gün telefonda konuşurken 'güleriz birlikte' demiştin." istemsizce gülümsediğimi fark ettim. o da sırıtıp gözüyle dudaklarımı işaret etti. "benim için varsın. dudakların da..."

kimse yok, sahil kenarındaki ayazla birlikte sevgilimi öpüyorum. bu tenlerimizin değişi denizi kızdırıyor da şiddetleniyor dalgalar. sanki doğa bizim için işbirliği yapıyor. o sırada jisung da bir hayli uzun öpüyor beni. öpüşlerinin altında yatan ergenlik arzusu, ikimizin de bildiği üzere sert olması (üstelik sadece bekliyordu) benim gerçekliğe dönmeme sebep olmuştu. hayal değildi, yaşıyorum.

ses çıkararak ayırdı dudaklarımızı, o an çocuk gibi hissettim kendimi. sanki istediğim bir şey verilmiş gibi. jisung'un kucağında öyle bir duruyordum ki... ellerini önüme vermiş, oynuyordum utanarak. aslında bu bir utangaçlık değil, onunla ilgileniyorum. çünkü bana istediğimi verdi.

"neşeliyim," dedim biraz yüksek sesle. dalgalar ve rüzgâr biraz fazla sesliydi. o da anladı hemen beni. "nedenini sormak istemiyorum, neşeli olman beni de mutlu ediyor."

"belki de ikimizin de o günler birine ihtiyacı vardı... senin yeni okulun, arkadaşsızsın ve eski arkadaşların seni bırakmış. benim etrafımda kimse yok, kendimi sadece ders çalışmaya yoruyorum... sonra sen çıkıyorsun karşıma aniden, ama sonra beni bırakmıyorsun sen."

"tesadüf mü diyorsun?"

"bilmem..."

tesadüflere inanırım ama tesadüf olamayacak kadar inişli çıkışlı bir ilişkiydi. bir ara jisung gidecek diye korktum, sonra yine istemedim kimseyi, sonra jisung söz verdi, beni sevdi, onu sevdim.

sessizliğimiz aşk yaşarken, elleriyle oynamayı bıraktım. öylece başımı göğsüne yaslamış bacağımı sallayarak denizin dalgalarıyla bakışıyordum. böylece zaman geçiyordu. hiç üşüyor muyuz bilmiyorum, ben ona değdikçe yanıyorum.

"minho aşkım," diyerek kıpırdandı. gülümseyip, yerimde doğrularak ona döndüm. elinde, papatyanın dalından yaptığı küçük, yüzük gibi bir şey vardı.

"benimle evlenir misin?"

"daha dün evlenmedik mi biz?" dedim gülerek. o da gülüp elimi tutarak okşadı. aslında elim buz gibiydi, ciddiyim. ama hiç üşümüyorum, titremiyorum bile.

"öyle... ama yüzüklerimiz olmasın mı?" dedi elindekini göstererek. cidden... saçımdaki toka ve eski mandalım, anlamlı çiçekler, şarkılar, fotoğraflar, mesajlarımız... şimdi de bu. jisung o kadar naif biri ki... ben onu asla aşamıyorum. versinler kalemi elime, yazayım sabahlara kadar onu. anlatamıyor olsam da, her bir detayı uzun uzun aklımda gezinir.

"yüzükler bayağı hoşmuş..." dedim gülerek ama sonra ciddiyetle konuştum. "ve seninle tabii ki evlenirim."

parmağıma geçirdiği yüzük gibi olan çiçeğe gülümsedim. kendine de yapmıştı, ben de onunkine takmıştım.

çok saçmaydı her şey. saçma, absürt, yersiz... ama akıldan çıkmaz. 40 yıl geçsin, ben bu absürt, saçma, yersiz olayları unutamam. belki jisung da unutmaz...

"evlendik mi?" dedim gülerek. o da gülüp kafa salladı. "artık evliyiz. yani benimsin."

bana yaklaşınca anladım, ellerim boynuna dolandı. başını eğip, beni öperken ona bakıyordum hâlâ. rüzgâr ikimizin de saçlarını uçuşturuyor, belki de bizi ayrımaya çalışıyor... ama kırmızılaşmış dudaklarımız her şeyden uzak, birbirinin âşığı gibi yapışıyordu.

jisung belimden daha çok bastırıyor, ben çocuk gibi ağlayacağım. belki de bu sözleri kimse tutmaz ve hiçbir şey aynı sürmez, bir hayal gibi kalır günler. ancak şunu biliyorum ki, şu an öptüğüm bu adama minnettarım.

sevilmek ve sevmek böyle bir şeymiş.

-★-


bitti :(
görüşürüz❤


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
like stars collidingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin