okul çıkışı, omzumda çantam, ağır bir yükmüş gibi ilerliyorum. yanımda ise gülerek ilerleyen jisung var. ona bakmak istiyorum ama cesaret edemiyorum. ve sonra vakitleri öldürerek pişmanlık duyuyorum. başım yine eğik adımlarımı sayıyorum.
sessizdik ama korkusuzca. korku yoktu, o duygudan nefret ederim.
jisung'un derin bir iç çektiğini duydum, daha sonra da güzel sesini. "inat edip o çiçeği getirmedin değil mi?" dedi gülerek. nihayet ona baktım ama düşünceliydim. jisung'un yaptığı her şey çok özel benim için, çiçeklerden biri kaybolursa ne yapacaktım? "bir sürü çiçek var buralarda," dedim kestirip atarak. o da sadece güldü.
dar sokakların içine girdiğimizde ben de iç çektim. okuldan çıktığımızdan beri pek konuşmuyorduk. normalde de çok konuşmayız ama ben onu dinlemeyi severdim.
bir anda durdu ve bir tane duvara tırmanıp, bir şeye uzanıyor. kaşlarım çatılı, düşmesin diye ardında bekliyorum. "jisung! ne yapıyorsun??"
"bir saniye!!"
birkaç saniye bekledim. o da zorlukla elindekini aldı ve aşağıya atladı. sırıtarak bana doğru gelince iyice meraklandım ama belli etmedim. sebepsizce suskundum ona karşı, aklımdan çıkmayan tek kişiydi ve ben türlü çeşit senaryo kuruyordum her zaman.
önümde durdu ve saçlarıma baktı. bir çiçek mi kopardı? kirpiklerim hızlıca oynadı ve jisung, alnıma düşen perçemlerin bir kısmını yana doğru ittirdi. daha yeni fark ettim mandal olduğunu... ve o mandalla saçımı tutturdu.
"şimdi oldu," dedi gülerek. alnım açıkta ve tuhaf hissettim. o an gözlerime bakarak, "çok güzel oldun," dedi.
alt tarafı mandal, toka bile değil nasıl güzel olurum? dedim içimden. ama sonra sorguladım, gerçekten güzel miydi? nasıl gözüküyordum? daha önce bunu bile umursadığımı hatırlamıyorum.
belki dünya yanıyordu şu an, herkes çığlık atıyordu, ya da herkes gülüyordu... bilmiyorum. gözlerinde takılı kaldım bir anlığına. hayır bir anlığına değil, uzunca.
eğer böyle giderse daha uzun uzun anlatırdım bu olayı, hislerimi. alt tarafı bir mandal değil, resmen dünyadaki en güzel çiçeği koymuştu saçlarımın arasına. bir çocuk gibi şımarıp, olgun düşüncelerimden kurtularak sırıttım. kendimi tuhaf hissediyorum... ya da ilk kez böyle hissettiğim içindir belki.
"hadi gel!!" bir anda elimden tutup koşmaya başlayınca sendeleyip ona yetiştim. ne diye koşuyorduk? daha doğrusu, nereye gidiyoruz?
"jisung, nereye gidiyoruz??" beni duymadı ve koşabildiğince koştu dar sokaklarda.
hatta birlikte koştuk. ve hiç elimi bırakmadı. saçımdaki mandalla, yüzüm apaçık ortadayken onu takip ediyordum. o da gülerek arada bana bakıp koşuyordu. ama nereye gittiğimizi bilmiyorum.
merak ediyor muyum? şu an hayır. ne zaman ellerimiz ayrılırsa, jisung benden giderse merak ederdim sonumuzu. yoksa umrumda değil bir son olması ya da nereye gittiğimiz. jisung o kadar güzel görünüyordu ki, parıldıyordu güneşin batışında. hâlbuki diğer öğrenciler gibi giyinmiş, çanta takıyor ve saçları da klasik siyahtı.
her insan aynı ama her insan farklı işte, dedim içimden. jisung da aynı ama farklı. bana dokunuyor, seviyor, bırakmıyor, özür diliyor, tartışıyor, gülüyor, içini döküyor... bu onu farklı yapar. o da bir öğrenci, insan, okuyor, 18 yaşında, siyah saçlı, üniformalı... aynı.
ne zaman geldik bilmiyorum ama birkaç ağaç ve o günkü çiçekler vardı. beni o gün gittiğimiz yere getirmiş, hafifçe gülümsedim. buraya onun adını kazımıştım, hatırlayınca da utanmıştım.
çantalarımızı kenara koyunca bir anda kendini yere bıraktı. ben de onun yanına oturup ayaklarımı uzattım. gözlerimi kapatarak güzel çiçeklerin kokusunu burnuma çektim. güzeldi... daha ne diyebilirdik?
"ah, çok koştuk yahu... biraz dinlenelim," diyerek bacaklarımın üzerine kafasını koyarak gelişi güzel uzanmıştı. şaşırdım çünkü ne yapacağımı bilmiyorum. nefesimi tuttum istemsizce ve hareket etmeyi kestim. rahatsız olup çekilirse üzülürdüm.
öylece karşıdaki evleri saymaya başladım, ona bakarsam belki yakalanırdık. ama bakmak istiyordum. hafifçe eğdim başımı, daldım en derinlerine. kendimi her yerini incelerken buldum. zorlukla tekrar karşıya baktım.
gülüyordum. huzurluydum. ne değişik duygular... her şey sonsuza kadar sürer miydi? ilk kez bunu diliyorum, bunun sonsuzluk olmasını istiyorum. ben ve jisung gibisi olmazdı, özeldi. kalbimde sonsuzluk olacak bir çiftti.
tekrar başımı eğince göz göze geldik ama o hemen gözlerini kapadı. dudaklarım aralandı, kahkaha atmak istedim. yakalandı.
sessizce kıkırdadım sadece.
"konuşacak bir şey kalmadı," dedi dudaklarını oynatıp. gözleri kapalı olduğundan rahatça yüzünü inceledim. "o zaman sessiz olalım."
"az önceden beri sessiziz. biraz gürültü yaratalım..." dediklerine karşı güldüm ve ellerim yavaşça saçlarını buldu. bedeninin titrediğini hissedince yine güldüm. "bizim sessizliğimiz birlikte aşk yaşıyor," dedim şakaya karışık. o da hafifçe güldü, bunu beklemedim. ciddiye almamasını umdum.
gözlerini açınca göz göze geldik ama ben gözlerimi kaçırmadım. cesurca baktım ona. o da bunu anlamış ki, sırıtıyordu. "okula böyle gel hep, benim için." bununla birlikte bakışlarım saçlarına kaydı. iç çekip durgunlaştım. hislerim karmakarışık olmuştu birden. neden böyleyim anlamamıştım.
"dalga geçecekler," dedim kısık sesle. doğruydu, dalga geçecekler. her şeye laf ederler.
"geçsinler," dedi kaşları çatılı. tekrar buluştu gözlerimiz. ama sonra bir hışımla doğrulup bana döndü. şimdi yan yana, yüz yüzeydik. "geçsinler... umrumuzda mı? böyle çok güzelsin. dalga geçecekler diye çıkaracak mısın?" öylece yüzüne bakıp kafa salladım. o da güldü ve saçıma baktı. "ne de yakışmış... laleye benzemişsin. burnunda da ben var," dedi parmağını burnuma değdirip.
öylece ona bakıyordum. sonra duymadım onu. yüzüme dokunuyor, gülerek bir şeyler söylüyordu.
içimdeki bütün kırgınlıklar silindi, sanki hiçbir derdim yokmuş gibi hissediyorum. dünyayı karşıma almışım da, onunla konuşuyormuşum haberim yok. dünya benim etrafımda dönüyormuş, gözüm jisung'dan başka bir şey görmüyormuş.
-
mandalı güzel, toka gibi hayal edelim lutfn🤨🤨🤨
bi de yorum yapar misiniz ben bu bolumu ilk bolumden beri yayimlicam diye kuduruyorum
garibani sevindirelim +1 yorum🙏🏻🙏🏻 (sevap)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like stars colliding
Fanfictionsana benim olduğumu söylesem beni yuvamdaymış gibi hissettirebilir misin?