"çocuğum dur... kıpırdanma." annemin söylenmelerini duymamazlıktan geldim. heyecanlıyken nasıl yerimde durayım? "ilk kez bir arkadaşım geliyor, anlayışlı ol."
"anlıyorum balım, çok mutluyum ben de." onun gülümseyişini görünce güldüm ben de. annem çok güzel ve kesinlikle çok güçlü biri. yanımdan geçerken de popoma hafifçe vurdu ve mutfağa gitti. buna karşı da göz deviriverdim.
"neydi bu arkadaşının ismi?"
"han jisung!! dilimden düşmüyor, nasıl unutursun?"
"ne bileyim ben, daha havalı bir isim beklediğimden unutuyorum hep." su içerken konuşmasıyla, ona burun kıvırıp önüme döndüm. bir kere en havalı ve en güzel isim jisung'du. aksi yok. "yanılıyorsun."
hadi jisung... gel artık.
"topladın mı odanı? uzun zaman sonra misafir gelmiş, ona da düzgün gözükelim." annemin dediklerine kafa salladım. "topladım tabii, pasaklı mıyım ben?"
"götünü ben topluyorum her gün hayatım."
"okuldayım hep??"
"ben de işteyim ama-"
tatlı tartışmamız, kapıya vuran kişi tarafından bölündü. şimşek hızıyla ayağa kalkıp, ayaktaki annemin yanına gittim. sanki çok önemliydi bunlar... sıradan işte, biri geliyor evime, ama benim için neden heyecan verici bilmiyorum. sanırım o kişi jisung -hoşlandığım adam- olduğu için.
"geldi... geldi..." dedim kapıya adımlarken. annem bana kıkırdasa da ben ölüyordum. kendimi düzeltmeyi bile unutmuştum, hemen kapıyı açtım. jisung bana gülerek bakıyor, elinde ise bir poşet. "selam..."
"hoş geldin," diyerek geri çekildim. poşedi elinden aldım ve içine baktım. birkaç yiyecek ve üç tane içecek almış... çok tatlı. gülümseyerek içeriye ilerledim.
"vay... yakından da çok yakışıklı," annemin laflarını duyar duymaz gözlerimi kapadım. oflayarak gittim yanlarına. jisung, anneme sarılıyor sonra da koltuğa oturuyor. annem de, ben de karşısındayız.
"seni bu küçük evimizde görmek büyük bir onur. tekrardan hoş geldin," annemin güler yüzlülüğü ile ben de güldüm. jisung'un tepkileri doğal ve gayet iyiydi. dar pantolonu ve bol tişörtü ile acayip iyi duruyordu. bu sıcakta neden pantolon giydiyse... onun aksine şortla duruyorum, tüm gün.
"minho bana ilk arkadaş edindiğini söylediğinde ben de çok sevindim, okulda ben yanında olamıyorum biliyorsun. içtenlikle teşekkür ederim oğlumla arkadaş olduğun için..." annemin sözleriyle başımı eğdim. bu durumda söyleyeceğim bir şey olmuyor. annem hep bu durumdan muzdarip.
"merak etmeyin, onu bırakmayı düşünmüyorum bayan lee." bana bakarak söyledi, gülümsedi. oracıkta kayboldum, gözlerimi asla alamıyorum ondan. bu bakışlarım, dudaklarımdan çıkamayan tüm kelimeleri ona yığıyor; 'teşekkür ederim, seni seviyorum.'
"lütfen... bana jennie anne ya da jen anne diyebilirsin." annemin dediklerine güldü jisung ve kafa salladı. "peki, jen anne." ve annemin gözleri bile gülmüştü. hayatımdaki en önemli kişiler şu an karşı karşıya gülüyorlar, gururlanıyorum anne gibi. sonra bir kez daha anlıyorum annemin hâlini.
"jisung ve ben odaya gideceğiz. rahatsız etme, ders falan çalışırız." annem anlamış gibi kafa salladı ve gülümsedi. "çalışın bakalım... dersinizi."
jisung'u kolundan tutup sürüyerek odama getirdim. hatta üstüne kilitledim kapıyı, her ne kadar 'ne oluyoruz' bakışı atsa da kilitleyiverdim işte.
"odan bayağı iyi..." dedi duvarlardaki tablolara bakarak. beyaz ve gri tonlarının yüksek olduğu bu odada içimin ferah olmaması imkansızdı. gayet iyiydi... bence. "teşekkür ederim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
like stars colliding
Fanfictionsana benim olduğumu söylesem beni yuvamdaymış gibi hissettirebilir misin? @kitschmell 'e ithafen🤍