Vega - İz Bırakanlar Unutulmaz
Özgür,
Galiba bu şu ana dek yazdığım en zor mektup. Buraya en son 1 yıl önce, Melike için mektup yazmıştım. Diğerlerinin en az 3 yılı var. Seni sona bıraktım çünkü sana veda etmek benim için çok zor.
Hep erteledim bu anı. Bir şekilde sen benim son kalemdin ve sana mektup yazmayı bu yüzden hep geciktirdim. Umudum vardı çünkü. Veda etmeme gerek yok, dedim. Söyleyebileceklerimi Özgür'ün yüzüne de söylerim. Ama olmadı. Söyleyemedim. Şimdi yazıyorum.
Sen karşımda, hastane koltuğunda uyurken benim burada sana veda mektubu yazmam... Gerçekten beni çok zorluyor.
Sabah bir ameliyata gireceğim, ameliyata girmeden önce bu defteri sana vereceğim. Sen mektup yazdığım son insansın, anneme ve babama mektup yazmaya cesaret edemedim. Onların tek evladıyım, iyice kahretmek istemedim.
Öleceğim, Özgür. Öyle hissediyorum. O ameliyattan sağ çıkabileceğimi düşünmüyorum. Hepiniz bana yapabileceğimi, başarabileceğimi söylüyorsunuz. Çocukluğumdan beri ameliyatlara giriyorum, buna alıştım. O yüzden yapabilirim. Yaşamaya devam edebilirim. Böyle düşünüyorsunuz.
Ama işin aslı şu ki... Ben çok yoruldum, Özgür. Gerçekten çok yoruldum. Ameliyatlardan, ameliyat sonrası sancılı süreçlerden... Hepsinden çok yoruldum. Öleceğimi hissediyorum. Keşke farklı bir yaşamım olsaydı. Keşke bu deftere yazmak yerine insanların yüzüne söyleyebilseydim düşüncelerimi. Ama olmadı, hissettiklerini hep içinde tutan biri oldum. Ve içimdekilerle de öleceğim.
Bu yüzden sana bu defteri veriyorum. Çünkü ben içimde kalanlarla ölsem bile senin ben öldükten sonra bu defterdekilere hissettiklerimi ileteceğini biliyorum. Bu görevi sana verdiğim için özür dilerim ama sen Melike'den daha soğukkanlısın. O Melis'e mesajımı iletirken araya küfür falan karıştırırdı, buna hiç gerek yok.
Benim sana söylemek istediğim şeyler çok başka, sen uyanmadan yazıp bitirmek istediğim için acele edeceğim.
Fatih'e yazdığım mektubu ona iletmek için okumuşsundur. 3 yıl önce ne kadar da korkuyordum ona olan sevgimin bitmesinden. Fatih gerçekten iyi biriydi, hislerimden hiç haberdar olmadı ve ilk aşkım olduğu için bende büyük bir anısı var. Çünkü bana bu hisleri o öğretti.
Ama bana öğretilen bu hisler en çok sendeyken zirveyi gördü, Özgür. Bunu sana söyleyemedim, söyleyemezdim. 3 yıl önce Melis'e yazdığım mektupta açık açık aramızda hiçbir şey olmadığını yazmışım çünkü. Seni sevsem bile onun arkasından iş çeviremeyeceğimi yazmıştım.
Bu iş çevirmek olur muydu bilmiyorum. O satırları yazarken gerçekten de böyle bir şey olmayacağından emindim. Hiç düşünmediğim ihtimaller beni yendi en sonunda. Şimdi keşkelerle yazıyorum sana bunları.
Kendime mani olamadım. O kadar güzel güldün, o kadar güzel baktın ki sevmeden duramadım.
Zaman geldi, zaman geçti. Benim Fatih'e olan hislerim değişti ama ona olan minnetim, saygım asla değişmedi. Çok korktum ondan başkasını sevmekten. Çünkü sanki başkasına aşık olursam ilki gibi masum, temiz hisler olmayacakmış gibi geliyordu bana.
Beni yanılttığın için teşekkür ederim, Özgür. Fatih'e âşık oldum ama seni sevdim. Sana hem âşık oldum, hem saygı duydum, hem güvendim hem de çok ama çok sevdim. Arkadaşlığını çok sevdim. İhtiyacım olan veya olmayan her an yanımda olmanı çok sevdim. Sen karşımda o rahatsız hastane koltuğunda uyurken seni uyandırmamak için hıçkırıklarımı yutacak kadar çok sevdim seni. Çok seviyorum ve son nefesime kadar da seveceğim.
Eğer ameliyattan sağ çıkarsam kendime geldiğim ilk anda bunu senin yüzüne de söyleyeceğim. Ölürsem... Eh, ölürsem de bilmiş olacaksın zaten. En azından kalbimdeki yerinden haberdar olduğunu bilerek öleceğim, bu bana tuhaf bir huzur veriyor.
Sona yaklaşmışken her şey bir anda önemini yitiriyor. Tüm kırgınlıklarım önemini yitiriyor. Buraya yazdığım mektupları tekrar tekrar okudum. Melis'in dostluğumuzu bitirmesi, Fatih'in beni kız arkadaşıyla tanıştırmış olması... Hepsi gelip geçmiş. Hiçbir şey için kızgın veya üzgün değilim. Şu an üzülüyorsam bunun sebebi senden, Melike'den ve ailemden ayrıldığım için.
Biraz intihar mektubu gibi oldu, biliyorum. Yarın ölmeyebilirim de. Ama işte hissediyorum, o his yazdırıyor bana.
Senden bir şey istiyorum. Ben ölürsem ve bu defteri açarsan, bu satırları okursan içinde sana ağırlık yapan ne varsa söyle. Geçmişte sana acı vermiş birine hissettiklerini söyle. Ben söyleyemedim, o yüzden böyle mektuplar yazıyorum. Ben öldükten sonra hislerim insanlara ulaşacak.
Ama senin öldükten sonra insanların okuması için mektup yazacak biri olmadığını ikimiz de biliyoruz, Allah'ın odunu.
Genç adam, kendisine yazılan mektubu sindirmeye çalışmadan sayfayı çevirdi ve gördüğü boşlukla sarsıldı. Mektubun en başında yazmıştı İclal bunun son olduğunu ama Özgür, buna inanmak istemiyordu.
"Hayır, hayır..." diye fısıldayarak defterin sayfalarını çevirmeye devam etti. Boş sayfa. Boş sayfa. Boş sayfa...
Bir sayfa daha çevirdi. Bu da boştu ama buradan bir sayfa koparılmıştı. Sayfaları çevirmeye devam etti. Boş sayfalar da gözüne çarpmaya devam etmişti.
"Hayır, lütfen..." diye yalvardı. Son boş sayfaya geldi. "Bitme." diye fısıldadı. Ama bitti.
Bitmişti.
İclal'in dünyası bitmişti ve Özgür, onun olmadığı dünyaya dönmüştü. Gerçeklere dönmüştü. İclal, ölmüştü.
Öleli 3 saat ya olmuştu ya da olmamıştı. O zamandan beri kendisini oyalamak için onun defteriyle uğraşmıştı. Yazdıklarını okudukça onu yanında gibi hissetmişti, sanki hâlâ buradaymış gibi...
Ama artık okunacak mektup kalmamıştı ve saatlerdir kaçtığı, gerçek beyninde yankılanıyordu.
İclal, öldü.
Elini yüreğinin üzerine koyup ağlamaya devam etti. Acıyordu, çok acıyordu. Onun yokluğunu yeni yeni kabulleniyordu ve bunu kabullenmek çok acıtıyordu. Çaresiz hissediyordu. Bir daha onu göremeyecekti, sesini duyamayacaktı. Gözlerine bakamayacaktı ve bunları bilmek, kabullenmek onu mahvediyordu.
İclal'e artık veda etmek zorunda olduğunu bilmek onu mahvediyordu.
İclal onlara, hayatına giren ve onda iz bırakan insanlara mektuplar yazarak veda etmişti. Peki ya onlar ne yapacaktı? Özgür, ne yapacaktı?
İclal'e nasıl veda edecekti?