Emre Aydın - Beni Biraz Böyle Hatırla
Etraftaki kalabalık yavaşça dağılırken İclal'in babası, elini İclal'in annesinin omzuna koymuş, onu kızlarının mezarının yanından kaldırmıştı. Yüzlerindeki ifade, ailesinin dinmek bilmeyen gözyaşları ortamdaki acıyı net bir şekilde hissettiriyordu. Kimsenin onları teselli edecek bir cümlesi yoktu. Sadece "Başınız sağ olsun," diyebiliyorlardı. "Bir ihtiyacınız olursa biz buradayız."
Cenaze biteli yaklaşık bir saat oluyordu, onlar kızlarıyla vedalaşırken Özgür, onları rahatsız etmemek adına kendisini görmeyecekleri bir köşeye çekilmiş, kızlarına vedalarını izlemişti.
İclal'in annesi ve babası mezarlıktan çıktığında Özgür de beklediği yerde hareketlenmiş, İclal'in mezarının karşısına geçmişti. Yağan yağmur yüzünden çamurlaşan toprağın kıyafetlerini kirletmesini umursamadan yere oturdu. Bir elini mezarının üstüne koyarken ürpermişti.
İclal'in bir mezarı vardı artık. Bu toprağın altındaydı cansız bedeni. Bir mezar taşı vardı. Üstünde ismi yazıyordu. Özgür, o mezar taşına baktıkça aklını yitirecek gibi oluyordu. Bütün bunlar nasıl gerçek olabilirdi? Hâlâ gerçekmiş gibi gelmiyordu ama öyleydi. Elinin altındaki bu toprak, bu mezar...
"Söze nasıl başlasam bilmiyorum." Sesi titrediğinde boğazını temizleyip çenesini sıktı. "Beni duymayacağını bilerek burada kendi kendime konuşmak çok tuhaf hissettiriyor."
Artık onu duyamayacak kadar uzaktaydı. Sesi titrediğinde buna üzülemeyecek kadar uzaktaydı. Onu duymayacaktı ancak yine de belki bir şekilde onu izliyordur diye düşünüyor, kendini sıkıyordu. Sesi titrememeliydi. İclal, hayattayken buna dayanamazdı. Hayattayken.
"Mektuplarını sahiplerine ulaştırdım, hepsi okudu. Hepsi senin onlar hakkındaki düşüncelerini, söyleyemediklerini okudu. Melis çok pişman oldu. Sana inanmadığı için, seni dinlemediği için çok pişman oldu. Fatih gerçekten üzüldü. Senin sevgini fark etmediğinden, seni sevgilisiyle tanıştırdığından üzüldü. Selim... Selim buruk bir tebessümle okudu mektubunu, galiba seni tamamen hatırladı. Şu anki hayatında seven, sevilen biriymiş, sana iletmemi istedi. Melike... Melike'nin nasıl bir tepki verdiğini biliyorsundur, siz ikiniz birbirinizi çok iyi tanıyordunuz."
Toprağını yavaşça okşamaya başlarken onun bu toprağın altında olduğu gerçeği sanki ilk defa aklına geliyormuş gibi canını yakıyordu her seferinde. Onu son görüşü, ameliyata girmeden önceydi. Uyuşuk bakan gözler, hafif bir tebessüm ve yorgun bir yüz... Onu son görüşünü hiç unutmayacaktı. Oysaki onu böyle hatırlamak istememişti. Onu gülen yüzüyle, parlayan gözleriyle hatırlamak istemişti.
"Artık söyleyeceğiniz hiçbir şey bir anlam ifade etmiyor, değil mi? Melis'in çok pişman olduğunu söylemesi, Fatih'in ve Selim'in üzgün olduğunu söylemesi, Melike'nin seni çok sevdiğini söylemesi... Hiçbir anlam ifade etmiyor."
Boğazı düğümlendiğinde yutkundu.
"Çünkü sen öldün." diye fısıldadı, İclal'in bunu duymasından korkarak.
Bunu daha çok kendisine kabullendirmek istiyordu çünkü. Onun ölümü, onun yokluğu Özgür'e o kadar acı geliyordu ki... Acı çekmemek adına kendine bahaneler uydurup duruyordu. Onun ölmediğini, birazdan arkasından gelip onu boğarcasına ona sarılacağını ve her şeyin bir şaka olduğunu söyleyeceğini düşünüyordu. Bunların hepsinin uzun bir kabus olduğunu düşünüyordu.
Ama her şey gerçekti.
Şu an elinin altındaki toprak İclal'in toprağıydı. Bakıştığı mezar taşında yazan isim onun ismiydi. Doğum ve ölüm tarihi ona aitti. Her şey fazlasıyla gerçekti. Çok acıydı. Çok acıyordu ve ömür boyu acıyacaktı.
"Hayatın boyunca insanları kırmaktan kaçınan biri oldun. Ama onları kırmak istemediğin için söyleyemediğin her şey senin o küçük, hasta kalbini kırdı. Neden diye sormam çok mu anlamsız olur? Cevap alamayacağımı biliyorum çünkü. Ama sen hâlâ buradaymışsın gibi konuşmaktan kendimi alamıyorum."
Artık kendini tutamadığını fark ettiğinde gözyaşlarını salmıştı. Yüzü, hem yağmur hem de gözyaşları yüzünden ıslanırken onun artık duyamayacağını bilerek konuşmak tüm acı şeylerden bahsetmesine neden oluyordu.
"Bana dedin ya hani, içimde tuttuğum ve bana acı veren şeyleri söylemeliymişim diye. Çünkü mektup yazamayacak kadar odunum."
Hafifçe gülüp dizlerini kendisine doğru çekti ve kollarını etrafına sardı. Küçülmeye çalıştı. Küçülürse kalbindeki acı da küçülürmüş gibi hissediyordu ama tüm bunlar koca bir palavraydı. Acının artmaktan, tüm kalbine yayılmaktan başka yaptığı hiçbir şey yoktu. Gün gelecek, acı tüm kalbini kaplayacaktı ve kalbi o acıyla attığı için Özgür, buna alışacaktı. İnsanlar da buna iyileşme diyecekti. Bu, iyileşme değildi. O acıyla yaşayacaktı Özgür. O acıyla yaşlanacaktı.
"İçimde tuttuğum ve bana çok acı veren bir şey var ama sonsuza dek benimle kalacak. Mektup yazsam bile ben öldükten sonra sahibine ulaşmayacağını biliyorum. Ne yapacağım şimdi İclal? Ben bu yükle nasıl yaşayacağım?"
Derin bir nefes alıp kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı.
"Şimdi ben içimdeki bu hislerle nasıl yaşayacağım? Sana âşık olduğumu asla öğrenemeyeceğini bilerek nasıl yaşayacağım İclal? 'Keşke hayattayken söyleseydim' pişmanlığıyla nasıl yaşayacağım?"
Elinin tersiyle gözlerini silip gülümsemeye devam etti. İclal, ağladığını görmemeliydi ama çok canı yanıyordu. Elinde değildi. Gözlerine bakarak 'seni seviyorum' demenin hayalini kurduğu insana artık bunu söyleyemeyecekti. Onun kendisini göremeyeceğini, duyamayacağını biliyordu ama üzülmesin diye gülümsemeye devam etmeye çalışıyordu.
"Sanırım artık sana veda etmem gerekiyor."
Sırt çantasının fermuarını açıp içinden iki tane konser bileti çıkardı. İclal'in doğum günü için almıştı bunları, onun en sevdiği grubun konseriydi. Doğum gününde ona hediye olarak bunları vermeyi ve onun yüzündeki mutluluğu görmeyi hayal ederek almıştı. O zamanlar İclal'in doğum gününe kadar yaşamayacağını bilmiyordu.
Konser biletlerini İclal'in mezar taşının yan tarafına koyup eliyle mezar taşını hafifçe okşadı. "Eğer bu konsere gidebilseydik sana hislerimi itiraf edecektim. Ama korkaklığım yüzünden erteledim durdum. Sana en iyi şekilde hislerimi açarsam sen de bana en iyi cevabı verirsin sandım. Büyük aptallık... Değil mi? Sen hastane yatağında yatarken söyleseydim sana, belki ortam uygun olmayacaktı ama senin kalbinin de benim için attığını sen hayattayken öğrenecektim. Sen de seni sevdiğimi bilerek ölecektin. Bu çok şeyi değiştirirdi."
Şu an kafasında birçok anı dolanıyordu ve aynı anda birçok şey hissediyordu. İclal, insanlara o öldükten sonra okumaları için mektuplar yazmıştı. Şimdiyse mektup yazdığı herkes onun hislerinden haberdardı. Onda iz bırakan anılardan haberdardı.
Ve Özgür...
Hayatı boyunca ona ağır gelen tek bir duygu vardı, o da İclal'e olan aşkıydı. Ama şimdi o, Özgür'ün ona bunları söyleyemeyeceği bir yerdeydi. Çok uzaktaydı.
Mezarından yavaşça kalkarken mezar taşında yazan isme son kez baktı. Ömrü boyunca ertelemenin pişmanlığını yaşayacaktı. O hayattayken onunla yeterince vakit geçirmemiş olmanın, ona bir kere bile doya doya sarılamamış olmanın pişmanlığını çekecekti. Saçlarını koklayamamıştı, öpememişti ve bunların pişmanlığı kendisi de mezara girene kadar onunla kalacaktı.
"Hoşça kal, İclal."