Her gün birer adım ilerlediğim günlerdeyim. Gün geçtikçe tıpkı mevsimin değişmesi gibi,gece gökyüzünde baktığım yıldızlar daha da netleşiyor,güneşler,bulutlar daha da yakınlaşıyor.
Gerçekten oturup düşünsenize,bugünlerde nasılmışız diye düşünsenize. Mesela sabah kalktığınız da dışarıya çıkıp gökyüzüne bakarak bunu düşünebilirsiniz.
Nasıl? diye sordular. Ancak kendilerine sormadılar. Onlar dediniz, Biz demeyi unuttunuz. Çilekli sütün tadı,gerçek çilek tadıyla alakası yok.
İşte bu çocukta da çilekli süt gibi ama aslında çilek tadıyla alakası yok. Asla dış görünüşünden bir şeyler çıkarabileceğin bir tip değil. Bir insanın sizin hakkınızda bu kadar fazla şey biliyor olması sizce de garip değil mi?
Esrarengiz kelimesinin sözlük anlamıydı bu çocuk. Ama babamın ölümünden sonra tüm çocukluğumu silmiş olmam benim suçum değildi.
Sonunda kendime gelebilmiştim ve yatağıma doğru ilerlemeye başladım.
Demir'e baktığımda hala kapının önünde ayakta duruyordu. Yatağıma oturdum ve yeri incelemeye başladım. Gerçekten güzelmiş bizim yer ya.
O arada yatağın kenarında bir ağırlık hissettim ve kafamı o yöne çevirdim. Demir yanıma oturmuş ve gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Beni tanıdığını daha da belirten o cümlesini söyledikten sonra ikimizde hiç konuşmamıştık. Çünkü ben konuşmaya başlasam yine aynı şeyler diyecektim ve o da 'en yakın zamanda beni hatırlayacaksın' filan diyecekti. Şu anda sadece birbirimize odaklanmıştık. Kafamın içinde çalışan saatin tık tık sesi durmuş gibiydi. Etrafımdaki hiç bir nesneye odaklanamıyordum. Sadece dünyanın en güzel renk tonu olan bu gözlere bakıyordum. Ve bu durumdan hiç sıkılacağımı da düşünmüyorum ama gerçekten yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. Sonunda zorla da olsa gözlerimi başka yerlere çekmeyi başarmıştım. Kafamın içindeki tık tık sesi tekrardan aktif hale geldi ve tüm nesneler yerli yerinde duruyordu. Bir sorun var ki Demir'in gözlerini hala üzerimde hissediyorum ve yatak neden hareket ediyor?
Benim olduğum yer daha da içe çöktü. Ve kulağımın dibinde bir çift Demir nefesi hissettim. Burnuma dolan kokusu daha çok rahatlamama neden olurken kendimi kaybetmemeyi umuyordum. Sonunda söze başladı:
-Gözlerini seviyorum.
Kalbimin maraton koşmasına neden olcak bir sakinlikte söylemişti bu cümleyi. Söylediğine mi odaklanmalıydım yoksa bana bu kadar yakın dururken kulağıma bu ses tonuyla söylemesine mi bilemedim. Bir şey söylemem gerektiğini hissediyordum ama ne söyleyebileceğimi bilemiyordum. En mantıklısı yanından ayrılmak olacaktı.
Hiç yüzüne bakmadan Ondan uzaklaşmaya başladım bir yatakta ne kadar uzaklaşabilirsem tabi. Bu tepkime karşılık o da hafifçe yaklaştı. Böyle yaptığı için ben biraz daha ilerledim. Kaçan kovalanır düşüncesinde miydi bu ya? Hafif bi kıkırdama duydum ve daha da yaklaşmasıyla sırtımı yatağın başlığına çarptım. Neden böyle yaptığını anlamak için yüzümü kaldırıp saçlarımın arasından ona baktım. Zaten gidecek hiç bir yerim olmadığını bildiği için daha da yaklaştı. Ve kollarını başımın yanından geçirerek yatağın başlığına koydu. Amacı neydi bu çocuğun ya... Şu anda resmen yatak başlığı ve Demir arasında hapis edilmiştim. Aramızda iki parmak mesafe vardı. Hafifçe kıpırdandım ama keşke kıpırdamaz olsaydım daha yaklaşabilcek mesafesi varmış gibi biraz daha yaklaştı. Şu anda aldığı nefesi bile hissedebiliyordum.Konuşsak dudaklarımız birbirine değecekti. Ama o gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Tık tık sesi yine durmuştu. Zaman kavramı mı yitirmiştim. Belli ki o da benimle aynı düşünceleri paylaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vişneli Meyve Suyu
Teen FictionHayatınızda görebileceğiniz en sıkıcı hayatın tek bir kişinin girmesiyle değişmesi...