Grubun kapısından girerken haberleri olmadığı için askerler tarafından durdurulmuştuk. Acele şekilde geldiğimiz için haberleri yoktu. O an aklıma gelmişti. Keşke ilacı hazırlayacağımız süre boyunca tüm grupların toprakları açık hale gelseydi. O zaman bu şekilde durdurulup zaman kaybetmezdik.
"Son kez söylüyorum, bize bir bilgi gelmedi o yüzden sizi içeri alabilmem mümkün değil." diye aynı uyarıyı 4. kez yaptı Ateş grubunun askeri. "Eğer ısrar etmeye devam ederseniz hüç kullanmak durumunda kalacağım."
Askerle konuşan Seokjin'in yanına yaklaştım. "İsterseniz bir de ben deneyeyim Seokjin. Prensi çağırtıp içeri girebiliriz." Başını sallayarak onayladı beni.
"Ben Su grubunun prensi Kim Taehyung. Madem haberiniz yok prensiniz Jeon Jungkook'u çağırın. Onun haberi var ilaçtan, o girmemize izin verecektir." Askerlerden biri sırıtarak yanıt verdi.
"Ben Su grubunun prensini Park Jimin sanıyordum. İkinci prensin olduğu dedikodusu yayılmıştı ama pek inanmamıştım. Meğer ikinci senmişsin. Prensimi boş insanlar için buraya çağırıp yoramam, uzaklaşın hadi." Bana karşı kullandığı üslup ve tavırdan anladığım kadarıyla o da ikinci olmamdan dolayı beni küçük görüyordu. Ama ne olursa olsun, ikinci çocuk da olsam, ben bir prenstim ve benimle bu şekilde konuşamazdı.
"Karşında bir prens olduğunu unutma asker. Ve sana emredileni yap. Hangi gruptan olursa olsun, Barış Kurallarımıza göre asker prenslerin emrinden çıkamaz. Sen de benim emrimi dinlemek zorundasın. Ya kapıyı aç ve geçmemize izin ver ya da prensini çağır ve onunla konuşalım." Dediklerimin üzerine askerin yüzü bozuldu ve geriye dönüp arkadaşına başıyla işaret verdi.
Diper asker içeriye doğru gitti. Anlaşılan prensi çağıracaktı. Aradan geçen 5 dakikanın ardından prens sinirli şekilde kapıya geldi. Eli silahına gitmek üzereydi ve arkasında askerler vardı. Asker ona ne söylemişti de böyleydi anlamamıştım ama bizi görünce yüzündeki sinir şaşkınlığa dönüştü.
"Prens Kim Taehyung, siz miydiniz?" diye sordu şaşkınca. "Kapıda zorla girmeye çalışanlar var diyince asker, ben de başka birileri sandım."
Atımdan inip prens Jeon'a doğru yaklaştım. "Merhaba prensim. Toprak grubunda sabah Seokjin'le birlikte çalışmalarımıza başladık ve bir kür üzerinde çalışmaya başladık. Ancak içindeki eksik olan maddemizin sadece sizin topraklarınızda yetişen bir çiçek olduğunu fark ettik. Sizin de bildiğiniz üzere hızlı olmaya çalışıyoruz bu yüzden habersiz geldik ancak kapıda karşılaştığımız muamele gereğinden fazla laubaliydi. Prens olduğumu söylememe ve sizi çağırmama rağmen 'boş insanlarla uğraşamam uzaklaşın buradan' diyen bir asker vardı karşımda. O yüzden size gelen askerin de söyledikleri şaşırtmadı beni. Konumuza dönecek olursak izninizle çiçeği alıp kürde denemek istiyoruz. Girebilir miyiz?" Söylediklerimin üzerine bana karşı saygısızlık yapan asker başını önüne eğdi. Ona ters bir bakış attıktan sonra prense geri döndüm.
"Askerlerimin davranışı için sizden özür dilerim prensim. Ancak daha yeni toplantıya geldiniz bu yüzden sizi tanımamış olabilir. Ancak tabiki davranışı için gerekli uyarıyı alacak." Sonlara doğru sertleşen sesi ve kafasını askere doğru çevirmesiyle tavrını net şekilde belli etti. "Buyurun içeri geçelim aradığınız çiçeğe birlikte bakalım."
Beraber Ateş topraklarına girdik ve şifacının kulübesine doğru ilerlemeye başladık. "Hangi çiçeği aradığınızı biliyor musunuz? Adını, şeklini, kokusunu falan?"
"Evet, adı Aşk Çiçeği. Sarı yaprakları, içinde mor polenleri olan ışıltılı bir çiçek. Kokusuna dair benim bir fikrim yok. Seokjin sen biliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su | Taekook
FanfictionYıllardır barışın hakimiyet sürdüğü, insanlardan habersiz yaşamlarını sürdüren dört farklı elemente hükmeden kasaba... Ateş, su, hava ve toprak.