Krallık güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamıştı. Her yer aydınlanıyordu, ağaçların mor ve yeşil yaprakları dikleşiyordu, hayvanlar uyanmış ve yiyecek aramaya başlamıştı, kuşlar ötmeye başlamıştı, kasabadaki insanlar çoktan uyanmış meydanı süslüyorlardı...
Herkes neşe içerisinde yeni krallarının taç giyme törenini kutluyordu. Askerler ve hizmetliler sarayı süslüyorlardı.
Jungwon elinde bir bardak su ve doktorun Jay için yaptığı sakinleştirici ilaç ile Jay'in odasının kapısına geldi. Kapıyı tam tıklatacakken içeriden bir hizmetçi çıktı. Jungwon aralık oluşan kapıdan içeri baktı ve diğer hizmetçileri Jay'in eşyalarını topladığını gördü. " Hey, dur." Diye seslendi ileri doğru yürüyen hizmetçiye. Kadın Jungwon'a baktı ve yanına doğru gelmek için birkaç adım attı.
"Buyurun efendim. "
" Ne yapıyorsunuz Kral hazretlerinin odasında öyle ?"
" Efendim bugün taç giyinme töreni olduğu için Kral kendi odasına geçecek kraliyet kurallarına göre. Biz de eşyaları toparlayıp diğer odaya taşıyoruz."
" Peki Jay- yani Kral nerede?"
" Tam bilmiyorum ama bahçeye çıkacağını söylemişti en son. "
" En son mu? Ne zaman tam olarak?"
" Kral hazretleri çok uzun süredir uyanık efendim. Uykusunun gelmediğini söyledi ve bizim odayı hemen boşaltmamızı istedi. Kendisi de şuan burda değil."
Kadın Jungwon'a küçük bir vada selamlaması - başını hafifçe aşağı doğru eğip dizlerinin de aynı anda büktü - verip ordan uzaklaştı. Jungwon odaya girdi ve oradakilere kontrol etti.
Odaya baktıktan sonra dışarı çıkıp bahçeye bakınmaya başladı. Herkes hazırlık yapıyordu taç giyme töreni için. Jungwon bahçenin iler tarafına doğru yürümeye başladı. Jay'in Carmen'in yanında olduğunu tahmin etti ve doğru düşündü. Jay Carmen'in yanındaydı. Atının saçlarını tarıyordu. Jungwon Jay'e doğru yaklaştı ve etrafa bakındı kimsenin olmadığını görünce Jay'e arkadan sarılmaya çalışacatı ki ileride onları izleyen Kral korumalarını gördü ve o an ki korkuyla Jay'in karşısında dikildi bir anda. Jungwon'u bir anda karşısında gören Jay şaşkınlığını gizleyemedi.
" Senin ne işin var bu saatte burda?"
" Ben sana sakinleştirici bir ilaç getirmiştim ama hizmetlileri odanı taşıdıklarını gördüm."
" Babamın odasına yerleşiyorum. "
Jay elindeki tarağı yere attı ve iler doğru gidip çimenlerin üzerine oturdu. Jungwon da Jay'in yanına geldi iki elini birleştirip karşısında durdu.
" İstediğin bir şey var mı?"
" Gel yanıma otur."
" Olmaz, bütün askerler bizi izliyor! "
" Clarce öldüğünde üzülmüştüm." Jay oturduğu yerden konuşmaya başladı. İçindeki duyguları anlatmak ve paylaşmak istiyordu.
" Clarce ile yıllardır her şeyimiz iç içeydi. Hiçbir zaman ayrılmamıştık. Babam her zaman onu korumak senin görevin derdi ama gözlerimin önünde öldürdüler onu. " Jay'in kızaran gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Jungwon başı önünde eğik bir şekilde onu dinliyordu. Yüzünde büyük bir hüzün vardı çünkü Jay'in üzüldüğü şeylerin hepsine o sebep olmuştu. Clarce ve Kral Leonardo da onun yüzünden ölmüştü.
" Babam da öldü şimdi. Baksana babamın ölümünün yasını tutmak yerine benim kral olmamı kutluyoruz. "
" Efendim bunları düşünmeyin lütfen. Eskiler ile yaşayamazsınız. Hep ileri bakmalısınız."
" Sen ne anlarsın haa! Hiç babanı ve kardeşini kaybettin mi sen? Bunu ne demek olduğunu biliyor musun?" Jay sesini yükseltmişti Jungwon'a karşı. Jungwon ise duydukları ile eskileri hatırlamaya başladı. Biraz önce Jay için kendini üzgün hissederken bir anda duygu değişimi yaşadı. Annesi ve babasının ateşler içinde yanarken attığı çığlıkları hatırladı.
" Hayır efendim sizi anlamam mümkün değil?"
Jungwon ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sanki ailesi şuan karşısında yakılıyormuş gibi hissediyordum titrek bir sesle konuşmaya başladı.
" Bb-Ben sizi anlayamam efendim. Ben nerden bilirim bunları. Affedin beni sizi üzdüysem."
Jungwon sesli ağlamaya başlamıştı. Jay ona baktı ve neden ağladığını bile anlamamıştı ama o ağlayınca kendini daha kötü hissetmeye başladı. Gözlerindeki yaşı silip bir elinden yardım aldı ve ayağa kalktı. " Sen ağlıyor musun?" Dedi Jungwon'un karşısında dikilip. Jungwon gözyaşlarını elleriyle silmeye başladı ama gözyaşları durmuyordu. Ses telleri iyice titrek bir haldeydi. " Ben ağlamıyorum efendim. Tören için hazırlanmanız lazım."
Jungwon inkar etsede gözyaşları akmaya devam ediyordu. Jay uzakta onları izleyen askerlere bir göz işareti yapıp onları yalnız bırakmalarını söyledi. Askerler gidince elleri ile Jungwon'un gözyaşlarını silmeye başladı. Jungwon iki elini birleştirip başını hafif yere doğru etmişti. Ailesi onun en büyük zaafıydı. Jay ellerini narince Jungwon'un yanağına dokunduruyordu. " Anlat bana, niye ağlıyorsun?" Dedi Jay.
Jungwon başını kaldırdı ve Jay'in gözlerinin içine baktı. Gerçeği söylemeyi o kadar çok istiyordu ki ama yapamazdı. Şuan ne yeriydi ne de zamanıydı.
" Annem ve babam yok benim."
" Yok mu?" Dedi Jay. Bunu bilmiyordu ve Jungwon için çok üzülmüştü.
" Nasıl yok?" Dedi Jay sorgulayan bir bakışla. " Ben küçükken bir yangında yanıp kül oldular. O yangından annem beni kurtardı ama kendisini ve babamı kurtaramadı. İkisi de öldü."
Jungwon dudaklarını aşağı doğru büktü ve buruk bir yüz ifadesiyle ağlamaya başladı.
" Ben onların olmayışına alıştım mı alışmadım mı bilmiyorum. Onlar hakkındaki en küçük şeyde bile ağlıyorum. Onları çok özlüyorum. Onlarsız yaşamak istemiyorum ama yıllardır onlarsız yaşıyorum. "
Jay yüzünü hafifçe büktü. Üzülmüştü onun bu haline. Az önce ona öyle şeyler söylememesi gerekiyordu.
" Ben özür dilerim Jungwon az önceki sözlerim için."
Jungwon ellerini Jay'in ellerine yaklaştırdı ve tuttu. Dudakları genişledi ve yüzünde bir gülümseme oluştu.
" Dert etme, ben zaten hep ağalarım. "
Jay de Jungwon'un elini kavradı ve sıkıca tutmaya başladı. " İlimizin de babası yok." Jay hem ağlıyordu hemde gülüyordu. Gözleriden yaşlar akarken dudaklarından kahkahalar kopuyordu. " İkimizde sahipsiz kaldık."
" Sahipsiz değiliz, en azından ben değilim Jay." Jay'in gülümsemesi durudu dur anda.
" Değil misin? Ama hani ailen ölmüştü. "
" Evet ailem öldü ama sen varsın artık."
Jungwon'un gözlerinin içi gülüyordu. Jay'e olan duygularını, hislerini söylerken hep böyle oluyordu zaten.
Jay Jungwon'u kendine doğru çekti ve sarılmaya başladı. " Söz veriyorum Jungwon, sana çok iyi bakacağım. Çok güzel bir hayatımız olacak. " Huzur içinde birbirine sarılırken Jungwon bir anda geriye doğru çekildi. " Hazırlanman lazım. Annen seni bekliyor. Seni alıp hazırlanmana yardım etmek için gelmiştim ben aslında. "
" Tamam dur sakin ol bu ne telaş?"
" Kral hazretleri, Kral hazretleri..." Onlara doğru gelen askerin sesiyle beraber ikiside sağ tarafına baktı.
" Majesteleri?"
" Ne oldu?"
" Efendim Kraliçe Helena sizi arıyor. Hazırlamanız lazım tören için." Jay Jungwon'a doğru baktı. " Herkes de ne telaş yaptı bir tören için. Geliyorum şimdi."
" Efendim Kral tacınızı takacaksınız, bugün çok önemli."
" Ahh, Ahhh... Gidelim o halde hazırlanmaya."
Jay saraya doğru yürüdü ve yani odasına geçti. Odası tam da istediği gibi hazırlanmıştı. Babasının eşyalarının yanına kendi eşyalarını koymuştu. Odanın ortamını tamamen değiştirmişti ama babasının kullandığı dekorları yerinden oynatmamıştı bile. Çünkü onları babasından kalan son şeyler olarak görüyordu. Jay odaya girdi ve yatağın üstünde giymesi gereken kıyafetleri gördü.
" Bunlar mı giyeceğim kıyafetlerim?"
" Evet efendim." Dedi Jungwon.
" Bu kadar resmi olmana gerek y-"
" Jay!" Diyerek içeri girdi bir anda kraliçe Helena.
" Demek geldin sonunda odana."
" Anne? Kapıyı tıklatsaydın keşke, biliyorsun bu tarz şeylerden pek hoşlanmam."
" Peki oğlum bir dahaki sefere daha dikkatli olurum. Ama sende hazırlan çabuk tören başlayacak birazdan."
Jay annesine bakıp başını onaylarcasına salladı. Annesi Jay'in yanağına bur öpücük kondurdu ve odadan çıktı. Prens üstünü giyip tören için hazırlandı. Kuşağını bağlayıp pelerinini de giyince odadan çıktı ve dışarı çıktılar. Tüm Beritten halkı bahçede toplanmıştı ve Prens'in dışarı çıktığını gördükleri an hep bir ağızdan tezahüratlara başladılar. Prens'i çok seviyorlardı artık çünkü hayatlarını ona borçlulardı. Jay kendine yapılan bu seslenişler karşısında uyanmaya başlamıştı. Kızarmış yüz ifadesiyle Jungwon'a baktı. " Çok korkuyorum Jungwon. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum." Jay endişeliydi çünkü kral olma mertebesine ulaşmıştı ama bu yükü kaldırabilecek miydi?
" Sen çok iyi bir kral olacaksın Jay. Sakin korkma, gururlu hâlinden ödün vermeden halkın karşısına geç ve o tacı tak. " Jungwon onu cesaretlendiriyordu ve bu Jay'in çok hoşuna gidiyordu. Onu her geçen gün daha da çok seviyordu.
Kraliçe Helena arka taraftan Jay'in yanına gelmişti. Prenses Tiana'yıda yanına almıştı bu sefer kraliçe Helena.
Prenses Tiana konuşma bozukluğu yaşadığı için onu hiçbir zaman insan içine çıkarmıyordu kral ve kraliçe ama kral Leonardo ölünce kraliçe Helena kızının hak ettiği değeri alması için elinden geleni yapacaktı çünkü Prenses Tiana'nın böyle insanlardan uzkata yaşamasının tek sebebi Kral Leonardo'nun emriydi. Kral Leonardo kusurlu çocuk istemiyordu ve sırf bu yüzden prenses Tiana'yı kimseye göstermedi ve onun konuşma bozukluğu olduğunu bilmelerini istemedi.
" Anne? Tiana'yı da getirmişsin."
Kraliçe Helena dik başını sağa çevirip Jay'e baktı. " Baban onu saklıyordu sürekli. Artık baban olmadığına göre Tiana'da sizin gibi insan için daha sık çıkabilir değil mi?"
Jay bakışlarını Tiana'ya çevirdi. Clarce'ın ölümünden sonra hayata tutunmasını Tiana sağlamıştı. Jay kardeşlerini çok seviyordu ve onlar için her şeyi yapabilirdi.
" Ne oldu oğlum, bu durumdan pek de hoşlanmamış gibisin?"
" Hayır olur mu öyle şey, aksine çok sevindim. Tiana da artık bizimle olucak."
Kraliçe Helen küçük bir tebessümle bakışlarını tekrar dikleştirdi.
" Hakkımızı bekletmeyelim o halde."
Kraliçe Helena çocuklarının ellerini tuttu ve halkın karşısında duran yüksek tahta tabana çıktılar. Halk büyük bir coşku içindeydi. Sırayla halka selam verdiler ve Kraliçe Helena konuşmaya başladı.
" Sevgili Beritten halkı;
Biliyorum hepinizi sevgili Kralımızın ölümüne çok üzüldünüz ama bilin ki en çok ben üzüldüm. Leonardo bu ülke için her şeyi yaptı ve her şeyden korumaya çalıştı ama maalesef başaramadı. Şimdi ise onun yarım bıraktığı işi oğlum Jay yapacak. Ve uzun zamandır kral Leonardo ile size açıklayacağımız bir şey vardı ama o öldü bu yüzden bunu tek başıma yapacağım. Karnımda Leonardo'nun 4. çocuğu var. Oda bir gün doğup büyüyecek ve bu ülke için hizmet edecek. "
Jay annesinin hamile olduğunu ilk defa duyuyordu ve şaşkınlıkla ona bakıyordu. Tüm halk şaşkındı ve herkes kraliçe Helena'yı izliyordu.
İki hizmetçi Helena'nın yanına, içinde Kral tacının olduğu bir tepsi getirdiler. Taç çok büyüktü ve yusyuvarlaktı. Zümrüt yeşili taşlarla doluydu ve altın sarısı rengiyle ışıldıyordu. Kraliçe Helena tacı eline aldı ve Jay'e baktı.
" Bu ülkenin geleceği sensin Jay, her ne pahasına olursa olsun bu ülkeyi koru. "
Helena tacı Jay'in kafasına taktığı an taçtan yemyeşil bir ışık çıktı. Herkes bir anda geriye doğru adım atmaya başladı. Jay elini başına götürdü ve tacı çıkarmaya çalıştı ama başaramadı. Kafasında büyük bir ağrı oluşmaya başlamıştı ki bir anda ışık söndü. Jay hemen tacı kafasından çıkardı ve tacı inceledi. Herkes pür dikkat onu izliyordu. Kraliçe Helena ona doğru gelip tacı elinden almaya yeltendi ama Jay tacı hemen diğer eline alıp geriye doğru bir adım attı.
" Jay takmak zorunda değilsin istersen ver bana." Jay kıpkırmızı olan gözleri ile annesine baktı. " Gerek yok, bu taç benim hakkım ve ben takacağım. "
Kraliçe şaşırmış bir şekilde Jay'e baktı.
" İyi misin oğlum sen?"
" Tabikide iyiyim. Hatta çok daha iyiyim." Dedi Jay ve tacı tekrar başına taktı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ve gözleri kıpkırmızı olmuştu. İnsanlar ondan korkmaya bakmıştı.
Jay bakışlarını halka doğru çevirdi ve konuşmaya başladı.
" Eyyy Beritten halkı!
Benim Jay ama artık o sizin dışladığınız prens Jay değil. Ben Beritten'ın tek kralı ve tek sahibiyim. "
Halk kendi arasında konuşmaya başlamıştı.
" Demek doğruyumuş söylenenler."
" Bakalım bu işin içinden nasıl çıkacaksın kral Jay."
" Bizi kuşlardan korurken pek de cesurdu, bakalım bunun üstesinden de gelecek mi? "
Herkes konuşuyordu. Jungwon yanında duran Cedric'e doğru baktı. Ne olduğunu sorar gibi bir kas hareketi yaptı. Cedric önce Jungwon'a sonra da karşıya baktı.
" Taç oyunları."
" Taç oyunları mı? Ne diyorsun sen, o da ne?"
" Kraliyet tacını yıllar sonra ilk defa bir büyücü taktı. Efsaneye göre tacı bir büyücü takarsa eğer taç oyunları başlarmış." Jungwon şaşkın bir ifadeyle Cedric'i dinliyordu.
" İyi de ne ki bu taç oyunları?"
" Bende tam olarak bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. O da taç eğer bir büyücünün başına takılırsa o kişinin zihnini yönetirmiş ve çeşitli tuzaklar düzenlermiş. " Cedric eli ile Jay'i gösterdi. " Görüyor musun onu, delirmiş gibi davranıyor. Birkaç dakika içinde yok olacak ve sınava tabii tutulacağı yere gönderilecek."
" Neee?"
Jungwon Cedric'in kolunu tutup onu kendine çevirdi.
" Ne demek başka bir yere gidecek. Ya başarmazsa peki?"
" Sonsuza dek orda kalır. "
Jungwon Jay'e doğru koşmaya başladı. Tam ona yaklaşacaktı ki Jay'in tacından kırmızı bir ışık çıkmaya başladı. Jay ellerini başına götürdü ve ağrılar giren başını tutmaya başladı. Işık bir anda çoğaldı ve kimse hiçbir şey görememeye başladı. Işık bir süre daha yandıktan sonra söndü. Herkes gözlerini açıp etrafı görmeye çalışıyordu. Önde duran kişiler gözlerini ovuşturuyordu. Bir anda kalabalığın içinde biri bağırmaya başladı.
" Kral Jay yok oldu, taç oyunları başladı. Efsane doğruymuş."
Herkes bir anda konuşmaya başladı. Gördükleri karşısında şok olmuşlardı ve büyük bir gürültü oluşmuştu. Bu gürültü Kraliçe Helena'nın bağırmasıyla son buldu.
" Hepiniz kraliçenizin karşısında saygıyla eğilin." Diye bağırdı kraliçe Helena.
Herkes bir anda konuşmayı bıraktı ve dizlerinin üstüne çöktü.
" Jay için taç oyunları resmen başladı.
O bu oyunu kazancak biliyorum çünkü o kılıç büyücüsü. Onun gücü yeryüzünde hiç kimse de yok. Taç oyunlarını yenip tekrar Beritten'a gelecek ve bizi koruyacak."
Kraliçe sözünü bitirir bitirme herkes hep bir ağızdan " Kralımız çok yaşa." Diye bağırmaya başladı.
Helena geri doğru gidip Cedric'in yanına gitti.
"Orada hafızasını kaybedecek ve oyunu da kazanamayacak. "
Cedric iki elini önünde birleştirdi ve Helena'ya baktı.
" O kadar emin olma."
" Nedenmiş o?"
" Çünkü Jay orda tek başına değil. Jungwon da onunla gitti. "
" Jungwon mu? Hani şu senin tuttuğun çocuk. E ne güzel işte. Hatta ölümü daha kolay olur bu şekilde."
" Jungwon ve Jay birbrilerine sırılsıklam aşık. Sana daha önce söylemedim ama Jungwon bir vampir ve ikisi şuan birbirlerinj çok seviyor."
" Vampir mi? İyide hepsini yakıp yok etmişti atalarımız."
" Demek ki hepsini yakıp yok edememişsiniz. Jungwon Jay'i öldürmek için geldi ama şuan ona kör kütük aşık. Eminim ki taç oyununu kazanmak için her şeyi yapacaktır."
Kraliçe Helena duydukları ile donup kaldı. Yıllardır aklında kurduğu bir plan vardı ve Jungwon yüzünden planı bozuluyordu.
İkisi de jungwon ve Jay'in oyunu kaybetmesini umarak oldukları yerde kaldılar.Jungwon kırmızı ışıklar çoğalınca hızla koşup Jay'e sarıldı. Işıklar iyice şiddetlenip çoğalınca ikisi de bir anda kendisini kocaman bir çölün ortasında buldu. Jungwon hızlı koşup Jay'e sarılmasaydı şuan burada olamazdı.
" Ahhh, başım." Diyerek vücudunu yakan kumların üstünde ayakta durdu. Jungwon etrafına bakınca gözleri kocaman olmuştu. Her yer kumdu ve çok sıcaktı. " Ben nereye geldim böyle. Jay, Jay nerde?" Jungwon hem etrafına bakınmaya başladı ve arkasında kumların üstünde başını tutan Jay'i gördü. Hem ona doğru gitti ve ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Jay başını tutuyordu. Eliyle kafasındaki tacı çıkarmaya çalıştı ama beceremedi. Taç tıpkı bir yapıştırıcı gibi kafasına yapışmıştı.
" Jay iyi misin sen?" Diye sordu Jungwon Jay'e bakıp. Jay hala daha kafasındaki tacı çıkarmaya çalışıyordu.
" Çok kafamdan lanet olası taç."
Jungwon ellerini Jay'in ellerine götürdü ve sıkıca tutmaya başladı.
" Kendine gel Jay, boşver kafanda kaldın taç."
Jay donuk bakışlarla Jungwon'a bakmaya başladı. Tıpkı ilk defa gördüğü birine bakar gibi bakıyordu ona.
" Sen kimsin?" Jungwon duyduğu soru karşısından ellerini Jay'in ellerinden çekti. Şaşırmıştı. Jay onu tanımıyor muydu? Ama nasıl olur bu?
" Jay sen iyi misin, tanımadın mı beni?"
" Kimsin dedim sana? Biz neden burdayız. Hem bu lanet olasıca Taç neden kafamdan çıkmıyor."
Jay bir adım geri gitti. Jay gerçekten de onu tanımıyordu.
" Demek taç oyunu dedikleri şey bu."
Jungwon yavaş yavaş anlamaya başlıyordu her şeyi.
" Hafızan olmadan buradan kurtulman lazım. Evinin neredesi olduğunu bilmeden evini bulmakmış oyun. "
Jay Jungwon'un söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordu.
" Taç oyunları mı? Ne diyorsun sen, delirdin mi?"
" Söz veriyorum sevgilim burdan ikimizde kurtulacağız. İkimiz de Beritten'a geri döneceğiz. Söz veriyorum."Bölüm sonu aşkolarrrrrr ❤️
Bölüm geç geldiği için kusura bakmayın. Sınavlarım vardı ve üniversite sınavları çok zor olduğu için iki hafta boyunca full onlara çalıştım.
Bölümü beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın 😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prophecy - jaywon (Tamamlandı)angts
FanfictionKraliyette yıllardır konuşulan ve herkesin artık eski bir söylenti olduğunu düşündüğü bir kehanet... Kehanete göre eski zamanlarda yakılarak yok edilen vampir ailelerinden sağ çıkan ve ülkeyi lanetleyen bir vampir, ailesini yok eden bu kraliyet aile...