|BÖLÜM 1|

516 106 565
                                    

İzmir'de ikinci yılım ama sanki daha uzun zamandır burada oturuyormuş hissine kapılıyorum. Ama bir yandan da Balıkesir'i özlüyorum. Çünkü kim ne derse desin insan hiçbir zaman eski günlerini unutamıyor. Annem hemşire, babam mühendis, ablam eczacı, erkek kardeşim ise ilkokula gidiyordu.

Bugün günlerden cumartesiydi. Annem bugün çalışmıyor ve ben de yardım edeceğim. Normalde yardım eden biri değilim. Annemle babam çalıştığı için kırk yılda bir olan şey olmuş ve yardım etmek istemiştim. Annemin yanına gittiğimde bir elime liste diğer elime ise para tutuşturarak "Selin, kızım sana zahmet şu listedekileri alıp gelir misin? Para da artarsa istediğin bir şeyi alabilirsin." dedi. Parayı anneme uzatarak "Sağ ol anne benim param var." dedim. Bir şey almak istediğim zaman annemle babamın parasını değil de kendi harçlığımı kullanmak istiyorum.

Para olan elimi ittirerek "Hadi kızım, benim de işim gücüm var." deyince gülümseyip kapıya gittim. Askıdan hırkamı giyip kapının yanındaki aynaya baktım. Dalgalı kumral saçlarımı dağınık bir topuz yaparak açık kahverengi gözlerime baktım. Şimdi çıkmaya hazırdım. Üzerimde gri sweet, altımda ise uzun siyah bir eşofman vardı. Market yakın olduğu için ev kıyafetleriyle gidecektim.

Markete doğru giderken dört tane erkek gördüm. Galiba mahalleye yeni taşınmışlardı. Uzakta oldukları için yüzlerini göremedim. Ama bir tanesi vardı ki... Kumral dalgalı saçları, siyah kapüşonlu sweet, altında ise siyah eşofman vardı. Başını benim olduğum yere çevirince göz göze geldik. Uzakta olduğum için gözlerinin rengini anlayamadım. Kendime gelerek önüme dönüp yola koyuldum. Annemin istediklerini alıp çabucak çıktım.

Telefonuma bakıp gelen mesajları okuyordum. Okul grubundan ve aile gruplarından mesaj gelmişti. Aniden korna sesi duydum. Oraya dönmemle çarpmasına milim kala bir araba durdu. Simsiyah bir araba olduğu için içindekileri göremiyordum. Ama dört kişi olduğunu seçebilmiştim. Arabaya sinirle bakarken "Ya kör müsünüz? Burada insan yürüyor." dedim sesimi yükselterek. Arabanın kapısı açılıp içinden şoför indi. Bu oydu. Gözleri ela renkti. Üstündeki siyahla gözlerinin rengi ortaya çıkmıştı. Biraz garip bir tanışma olmuştu.

Arabanın yanında durup "Görmedim herhalde. Yoksa niye birine çarpayım? Ayrıca sen neden burada yürüyorsun?" diye sordu hızlıca. Şimdi de suçlu ben olmuştum. Ayrıca kaldırım kenarında yürüyordum. Tamam kaldırımdan yürümem gerekirdi fakat bu onun suçlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zaten mahallede bir sürü çocuk vardı. O yüzden de yavaş kullanmalı.

Bu adam kesinlikle şaka olmalıydı. Sinirle güldüm. "Allah Allah! Başka yer mi var yürüyecek? Hem burası mahalle yavaş kullanman lazım." Birkaç adım attı. "Kızım ne uzatıyorsun? Bu saatte bir de seninle uğraşıyorum." dediği şeyle afalladım.

Bu neydi şimdi? Ona sinirle bakarken "Sen kimsin ya? Benim yaşadığım yere geliyorsun ve benimle böyle konuşabiliyorsun. Sen kendini ne sanıyorsun?" dedim sesimi yükselterek. Benim tam önüme gelip durarak "Emin ol beni tanıdıktan sonra gerçekten korkacaksın." Bu kimdi ki? Bana bir adım yaklaştı. Onun yaklaşmasıyla bir adım geri gittim.

Bana gülerek bakarken "Bir daha bana karşı diklenme. Aynı mahallede oturduğumuz için ister istemez karşılaşacağız. O yüzden bana karşı saygılı ol." dedi. Manyak mı bu ya? Ona neydi? İstediğim ile istediğim şekilde konuşurdum. Onu ittirip yanından geçtim.

Sanki arabayla bana çarpmak üzere değildi. Hem çarpmak üzereydi hem de bir ton laf ediyordu. Evin önüne geldiğimde derin nefes aldım. Sakin olmalıydım. Eve girip annemin istediklerini mutfak tezgahına koydum. Odama çıkacakken annemin sesiyle durdum. "Kızım mahalleye dört kişi taşınmış. Senin yaşlarındalarmış. İstersen arkadaşlarınla gidip bir tanış." Ah! Hayır yoksa bu dört kişi bugünküler miydi? Anneme dönerek "Yok, annecim. Ben evde kalıp sana yardım edeceğim. O yüzden..." Cümlemi tamamlamama izin vermeden kendisi konuştu. "İtiraz istemiyorum. Hem yeni insanlarla tanışırsın. Üzerini de değiştir. Hadi, daha geç olmadan git." Sesiyle bile itiraz istemediğini belli ediyordu. Annemi başımla onayladıktan sonra yukarı çıkıp dolabın karşısına geçtim.

Dolaptan gözüme ilk çarpanları aldım. Hiçbir zaman kıyafet konusunda uzun süre düşünmemiştim. Üstüme beyaz uzun kollu ince bir tişört ve altına ise mavi bir kot giymiştim. Saçlarımı düzeltip boy aynasının karşısına geçtim. İşte şimdi çıkmaya hazırdım. Odadan çıkarak merdivenlerden indim.

Karşımda ise kardeşim kadar çok sevdiğim üç kişiyi buldum. Cansu, Emir ve Emre gelmişti. Üçüyle de ilkokuldan beri arkadaştık. Yıllarca hiç ayrılmamıştık. Cansu bana yaklaşarak "Umarım buluşacağımızı unutmamışsındır." Doğru ya, bugün buluşacaktık. Biz her gün buluşuyoruz ve benbugün buluştuğumuzu unutmuştum. Ama bunu onlara söylemesem de olur.

Ben de gülümseyerek tam cevap verecektim ki Emre konuştu. "Hem mahalleye yeni kişiler taşınmış. Gidelim de onlara bir bakalım." Başımı iki yana salladım. Bence tanışmasak da olur ya. Herkes yeni biriyle tanismaya ne meraklıymış be. Kardeşim Memo gelip elindeki resmi bana gösterdi. "Abla bak nasıl olmuş? Ailemizi çizdim." Yere çöküp resmine bakarken "Çok güzel olmuş, kuzum benim."

Emir'in sesiyle ona döndüm. "Memocuk, fotoğrafa bakayım." Fotoğrafı alıp biraz inceledikten sonra "Bir şey soracağım. Biz niye yokuz acaba?" Sonra kağıtta bir köşe gösterip "Şuraya da bizi sıkıştırabilirsin." dedikten sonra kağıdı Mehmet'e verdi.

Mehmet de mutlu bir şekilde salondaki masaya gidip resmine devam etti. Annemle vedalaştıktan sonra evden çıktık. Yeni taşınanların oraya gelmiştik. Evin etrafına bakındım ama kimse yoktu. Tam önüme dönmüştüm ki kapının açılmasıyla oraya döndüm. Evden biri çıkıyordu. Bu, oydu.

Komşular onların yanına gitmeye başladı. Emir ise sesli bir nefes verip "Buyurun, sorgu zamanı. Bunu gidip izlemeliyiz." Hepimiz ona ölümcül bakışlar fırlattıktan sonra dudağına hayali bir fermuar çekip yürümeye başladı. Ben diğerlerinin daha gerisin de kalmıştım.

Biri bileğimden tutana kadar oraya bakıyordum. Bileğimden tutana bakınca Emir'i gördüm. Kulağıma yaklaşıp "Çocuğa biraz daha bakarsan düşeceksin." Tam itiraz edecekken Emre'nin konuşmasıyla yerimizde sıçradık. "Ayrıca," başıyla onu gösterip "O biraz daha sana bakarsa elimde kalacak haberin olsun." Önden önden giderken Emir 'ben karışmam'  bakışı atıyordu. "Hadi, şeker kız. Yürü." Sırıtarak yürümeye başladım. Emir hepimize farklı lakaplar takmayı çok severdi. Onun yanına koşarak gidip kolumu omuzuna atarak "Tamam Emircik." dediğim an aramızda bir gülüşme koptu.

Sabah uyandığımda kendimi acayip yorgun hissediyordum. Çünkü dün evden çıktıktan sonra akşama kadar dışarıdaydık. Sabahsa dünkü yorgunluğumu atıyordum. Bugün annemle babam uzun zaman sonra birlikte vakit geçireceklerdi. Ablam ise evli olduğu için kendi evinde kalıyor ve aynı zamanda yedi aylık hamileydi. Bana da kardeşime bakmak düşmüştü.

Telefonu alıp saate baktım. Ne! Saat gerçekten 12.30 muydu? Normalde bu saate kadar uyumazdım. Bizimkilere bir saat içinde biz de olmalarını ve dışarıya çıkacağımızı söyledim. Aşağı inip birkaç lokma atıştırıp giyindim. Altıma mavi kot üstüme ise kısa kollu beyaz bir crop giydim. Kardeşimi uyandırıp ona da kahvaltı ettirdim. Parka gitmek istiyordu. O yüzden parka gidecektik. İkimize de hırka aldım.

Tam kapıyı açtığım sırada Emir, Cansu ve Emre belirince yerimde sıçradım. Hepsi birden gülmeye başladılar. Kapıya adım atıp "Ya gülmeyi kesersiniz ya da hiçbir yere gitmem." dediğim saniye hepsi gülmeyi kesip kapıdan çıktılar. Mehmet önde Emir arkada koşturuyordu. Emir de aynı Mehmet'in yaşında gibi davranıyordu.

Bazen boyu uzun olduğu için mi on altı gösteriyor diye düşünüyordum. Onların bu haline gülerek yürümeye devam ettik. Mehmet'in birine çarpması ile olduğumuz yerde kaldık. Onlarla karşılaşmamış olalım. Çarpa çarpa ona mı çarptı ya? Şaka gibi.

TESADÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin