Susmak. Sana edilen -söylenen- her kelimeyi içine almak. Bir nevi dolmak. Hep sorun değil demek. Göz ardı etmek. Gerçekten sorun değil mi? Sorun, hem de çok büyük bir sorun. Sorunsa eğer çözülmeli. Anlatılmalı insanlara. Gerçi insanlar dinlemezler. Yargılamak onların en büyük özellikleri. Susarsın yargılarlar pısırık cevap bile veremiyor derler. Konuşursun dile bak pabuç gibi derler. Peki ne yapmalı susmalı mı susmamalı mı? İşte bunun cevabı hiçbir zaman bilinmiyor.
O da hep susup sorun değil demişti. Geçer, boş ver derdi. Geçememiş meğer. Hep saklamış bizden içini. Biz onu iyi, mutlu sanırken o mutsuzmuş. Deseydi eğer bize iyi olmadığını hayatta kalması için elimizden gelen her şeyi yapardık. Susmayı seçti o her zamanki gibi. Susmak seni kaybettirdi bize. Şimdi nasıl yaşamalı bu hayatı sensiz, sesiz?
Biz dört erkek senin gittiğin günden beri yıkıldık. Konuşan biz senin gibi susar olduk. Sesiz olduk. Artık istesek de o eski biz geri gelmez. Bir de giderken mektup bırakmışsın bize. Kalbimin çiçeklerine yazmışsın. Biz o kalbe hiç çiçek açtıramamışız meğerse neden öyle yazdın ki? Eğer o çiçekler açsaydı gitmezdin sen. Ama senin kalbin hep karanlık ve sisliydi. Hiçbir zaman düzene girmedi. Sustun diye. Sen -Dünya'nın en güzel kız çocuğu- sustun. Susturdular seni. Anlatsaydın yalvarırdım, yalvarırdık sana konuş diye. Sorun değil deme diye. Neden sustun?
Sen gittiğinden beri Toprak daha da asabileşti. Önüne ne geldiyse yıkıp geçti. Gözleri kıp kırmızı elleri kan oldu. Seni susturan herkesten hesap sordu. İçindeki üzüntü öfkeye dönüştü. Seni kucağına alıp hastaneye koşturuşunu hiç unutamıyorum. Kollarının arasında kanlar içindeydin. Şimdi toprağın arasındasın. İsminden nefret etti sen gömüldüğün gün. Artık o nefreti kimse söndüremez, o acıyı kimse dindiremez.
Deniz. Senden sonra Deniz hiç yemek yapmadı. En son sen yedin onun yemeklerini. Giremedi o mutfağa. Kapısından baktı hep. Düşündü durdu. Ama bir adım bile atmadı içeriye. Nasıl atsın ki? O orada gülüp eğlenen kız var sanıyordu. Nereden bilisin içinin kan ağladığını?
Bulut maafoldu. Ağlaması hiç durmadı. O çocuksu yüzü minik burnu hep kıpkırmızıydı. Sarıldı senin yastığına bırakmadı. Gülüp şakalar yapan çocuk artık kayıptı.
Ve ben. Gittiğinden beri göğsüm ismim gibi dumanlı. Sigara dumanı kaplı. Sevmezdin içmemi. Yapma derdin hep. Şimdi diyen kimse yok. Benim evim de ailem de sendin. Başıma yıkıldı evim. Bende o enkazın altında kaldım. Nasıl kurtulurum bilinmez. Nasıl yaşanır bu acıyla o hiç bilinmez. Kalbim göğsümü parçalıyor. Acı çekiyorum. Sen hep bana çok güçlüsün derdin. Şimdi hiç gücüm kalmadı. Çünkü benim gücüm sendin.
Ev çok soğuk sensiz. Kimseni çıtı çıkmıyor. Halbuki bu evde hiç sesiz olmazdı. Komşularımız hep şikâyete gelirdi. Sende tatlılığınla onlardan özür dileyip bir daha olmayacağını söylerdin. Şimdi o komşular senin cenazene geliyor. Üşüyor musun toprağın altında? Üşüyorsundur. Evde bile hiç ısınamazdın sen. Kat kat giyinirdin, evin içi sıcak olmasına rağmen. Sarılırdık sana ısın diye. Şimdi nasıl sarılacağız?
Niye mektup bırakarak gittin ki bizden? Dönüp dönüp aynı mektubu okuyoruz. O kadar acıyı nasıl sığdırdı bu kız küçücük kalbine bu kadar zaman diyoruz. Anlatsaydın acını bize biz de sırtlanırdık. Neden tek sandın ki kendini? Biz vardık. Senin için her şeyi yapmaya hazırdık biz.
Sana hiç itiraf edemedim ama ben sana aşıktım. O güzel beyaz tenine. Siyah gözlerine. Siyah saçlarına. Sesine, kokuna... her şeyine aşıktım. Hani hep derdin ya bana duygusuzsun sen hiç sevmezsin, üzülmezsin, mutlu olamazsın diye. Hepsini yaşıyordum ama gösteremiyordum. Keşke sen gitmeden deseydim sana âşık olduğumu güzel gözlüm. Şimdi mezarının başında ancak sana itiraf edebiliyorum. Kalbimin çiçeği ben sana âşık oldum.
Elimdeki su şişesini üstüne diktiğimiz çiçeklerin üstüne döktüm. Ve son kez toprağına sarılıp mezarının başından ayrıldım. Eve gitmeyi hiç istemiyorum. Sen kokuyor o ev. İçeriye girdiğim an sana olan özlemim daha da artıyor. Arabama bindim ve eve doğru yavaş yavaş sürdüm. Apartmanın önünde senin için döktürdüğümüz lokma aracı vardı. Sen her lokma aracı görünce üzülürdün. Biri ailesiz kaldı, belki çocuğu yalnız kaldı derdin. Bizde sensiz kaldık. Usul adımlarla apartmanın merdivenlerini çıktım. Kapımızın önü ayakkabı dolu. Evden dua sesleri yükseliyor. Kapıyı açacağım sırada birisi kapıyı açtı. Ayten teyze. Senin yemek götürüp kimsesi yok diye baktığın teyze. Ayten Teyze "Oğlum neredeydin? Ben çıkıyorum sen tek bırakma sizinkileri pek iyi değiller kuzum." "Bırakmam teyzem yardım edeyim mi sana yukarı çıkmana?" "Yok yok oğlum ben çıkarım." Yumuşacık eliyle yüzümü okşayıp terliklerini giyip merdivenlere doğru yürüdü. Bende ayakkabımı çıkartıp içeri girdim. Salonda bizimkilerin anneleri, annem ve komşular vardı. Üstümdeki ceketi bırakmak için odama girdiğimde Toprak'ın odada volta attığını gördüm. Toprak benim girdiğimi fark edince durdu. Üstümdeki ceketi yatağa bırakışımı izledi ve sonra "Ne yapacağız oğlum biz şimdi?" "Bilmiyorum." "Oğlum onsuz nasıl yaşanır? Hay ben böyle işin ya. Sikiyim onu susturan herkesi. Onu içine kapatan herkesin tek tek canını almak istiyorum." "Sesiz ol Toprak bağırma. Nasıl yaşayacağız, nasıl geçecek her şey, ya da geçecek mi bilmiyorum." Toprak elini masaya vurup "Kahretsin." Diye sinirle söylenmeye devam etti. O sırada içeri Bulut ve Deniz girdi. Bulut ağlayarak "Duman bir şey yap canım çok acıyor. Prensesim gitti." Deyip hıçkırdı. "Ne yapabilirim abi hepiniz bana soruyorsunuz bilmiyorum ya bilmiyorum!" Deniz elini anlına götürüp ovuşturdu ve sıkıntıyla iç çekti. Tam Toprak bir şey diyecekken odaya Zehra girdi. Tüm gözler onun üstüne döndü. Zehra bizim Toprağın kız kardeşi. Zehra "Abi bağrışmalarınız dışarıya kadar geliyor. İçerideki teyzeler de soruyor ne oldu diye." Deniz "ufaklık sen idare et içeriyi." Deyip küçük ve acı dolu bir gülümseme gönderdi. Toprak "Ne zaman gideceklermiş içeridekiler?" Zehra "Hiç bilmiyorum abi. Bir de Bade'nin arkadaşları geldi. İsterseniz bir içeri gelin." Yapma Zehra. Söyleme o ismi. Kalbimizde yara açan o ismi bu kadar kolay söyleme. Bade. Badem. Biz o gittiği günden beri bu ismi ağzımıza almadık. Şimdi sen nasıl kolayca söyleyebiliyorsun? Deniz "Zehra söyleme ismini. Yapma sen dedikçe o ismi bizim canımız daha çok acıyor." Zehra "Özür dilerim. B- ben bilerek yapmadım." Toprak "Çık Zehra. Geliriz birazdan." Bulut "O saklardı hep hayatını insanlardan. Şimdi bir mektupla tüm üniversite öğrenmiş neden gittiğini." Deyip yere çöktü. "İçeride kimse mektup konusunu açmasın. Oradakilerden açan olursa konuyu değiştirin." Dedim sinirli bir şekilde. Deniz "Gitmek zorunda mıyız içeriye?" "Evet zorundayız. O, kendi arkadaşlarına nasıl davranıyorsa bizde öyle davranmak zorundayız. Onun yasını önce onun arkadaşlarıyla daha sonra kendimiz tutmalıyız." Deyip kapıyı açıp odadan çıktım. Onlarda arkamdan beni takip ettiler. Odaya girince tek bir kişiyi görmeyi beklemiyordum. O da bizim kalbimizin çiçeğini solduranlardan biri olan Eren'di. Toprak kulağıma yaklaşıp "Bu şerefsizin ne işi var burada?" dedi sinirlice. "Bilmiyorum sakin ol. Olay çıkartma." Dedim. Sinirlice karşısındaki sandalyeye oturdum. Pınar "Başınız sağ olsun Duman." "Sağ ol dostlar sağ olsun." Eylem oturduğu yerden kalkıp Toprağa sarıldı. Ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Eylem Topraktan hoşlanıyordu. Sende biliyorsun Badem. Hatta hep derdin Toprağa bir şans ver kıza diye. Emre "Herhangi bir şeye ihtiyacınız var mı?" Deniz "Yok sağ ol Emre." Bak kankan gelmiş. Okulda senin peşinden ayrılmayan seni şakalarıyla güldüren çocuk şimdi karşımda gözleri kızarık ve mutsuzca oturuyor. Çıksan şimdi onun karşısına bir anda kaybolur o acı içindeki yüzü. Ela "Mektubu okuduk yazık çektikleri çok kötü." Hay ben böyle işin. Deniz "Ela mektup bize özeldi. Nasıl sosyal medyaya yayıldı bizde bilmiyoruz hala ve lütfen o konudan konuşma." Ela "Ayy kusura bakmayın ya." Bade anlamıyorum sen bu kızla nasıl arkadaş oldun. Sana saygısı bile yok. Eren'den sonra en nefret ettiğim arkadaşlarından biri o. Zehra elinde çaylarla odaya girdi ve misafirlere ikram etti. Yaklaşık bir saat kadar oturup gittiler. İçeride teyzeler hala dualar okuyor sana Badem. Annen geldi. Herkesin siyah giyip yas tutuğu yere beyaz kıyafetlerle geldi. Senin kefenini o hazırlamış gibi. Kırmızı ruju vardı. Senin üstündeki kanları ben yaptım der gibi. Bir insanın kendi kızına neden saygısı olmaz. Hadi saygıyı geçtim bir anne kızını neden sevmez? Benim bunu aklım almıyor.
Saat gün batımına yaklaşmıştı. Senin en sevdiğin saatler. Alırdın eline kahveni, kitabını çıkardın balkona oturdun hem gökyüzünü izler hem de kitabını okurdun. Şimdi gökyüzü sensiz kaldı. Balkonda ki çiçekler öksüz kaldı. Sen gittin ben bittim kalbimin çiçeği.
![](https://img.wattpad.com/cover/339771649-288-k744561.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİZİN ÇİÇEĞİ
Teen FictionBir mektup alır mıydı seni hayatımızdan? Solar mıydı tüm çiçekler? Her zaman, her şeye sorun değil diyen bir kızın sonu nasıl olur sizce? Patlamaya hazır bir bomba haline gelir. Susar, susar en sonunda içindekileri kusar insanlara. Ya da o kadar çok...