29. not

5.5K 615 112
                                    

Fikret.

Müziğin sesi alt kat komşuları rahatsız etmeyecek derecede çalmaya başladığında İsar'da duyduğu sesle elini kolunu oynatmaya başlamıştı.

Müziğe dayanamıyordu. Hele ki Ayna grubunun şarkılarına asla...

Yavrum, babacığım sen 2021 doğumlu bir bebeksin, minik minnacık bebek, kendinden geçtiğin şarkıların farkında mısın?

Üstünde uğur böceği olan saç bandı tokası hareket edip duran bedenine dayanamamış gözlerini kapatma noktasına kadar getirmişti. Ufak bir el hareketiyle tokayı düzelttiğimde tekrar kafasını sallamaya başladı. O yandan bu yana, durmadan.

"Aklın sıra şirinlik mi yapıyorsun?" diye sordum, ama beni umursamayan canım kızım yalnızca şarkıya kulak veriyordu. "Zaten şirinsin, gerek yok." Burnun üstünü acıtmadan sıktım. "Yorma kendini."

Tontiş bacaklarını bir yere bir yukarıya doğru sallamaya başladı. Aklımdan önce keşke seni sürekli merak eden Irmak'a şu halini atabilseydim dedim. Bebeklerle arası iyiyse- eminim iyidir görse çıldırırdı. Hatta ilk tren seferinde gelip yarım kilo ağırlığında olan yanakları sıkar kıpkırmızı etmeden de bırakmazdı.

İsar bir obje değildi. Nedense fotoğrafını paylaşmayı doğru bulmuyordum. Kimseyle. Fotoğraflarını çekiyordum hatta ona özel albümüm bile vardı ama bir başkasının telefonunda öylece rahat yer etmesi bana mantıksız geliyordu.

Tâbi Irmak'ın telefonunda yer etse belki bir sorun olmazdı. Hatta rahatsız bile hissetmezdim. Dürüst olayım galiba meraklı olması, meraklı durumda bırakmayı seviyordum. Beni bile görmemişti? Konuşuyordu?

Düşünmüyordu. Nasıl derler bir amacı hayatı anlamlı kılan bir şeyleri yokmuş gibi. Allah ne verdiyse diye günü birlik şekilde yaşıyordu. En azından ilk izlenimim o yöndeydi.

Belki de bahsini geçirdiği arkadaşı onun gerçek anlamda hayatıydı. Ölümüyle bu denli sarsılıp fake sandığı hesaba içini dökmesi bile bundandı. Çok derin düşünüyordum ama oynak şarkı tekrar aklımı allak bullak ediyordu.

Kimsesiz hissetmesi bundan kaynaklı, başkalarının öylece bir çöp kutusu gözüyle bakması bile. Yılmaz dediği arkadaşını kaybetmesiyle olmuştu. Yılmaz hesabımı yalnızca bir günlüğüne çalmış sonrada hiçbir şey yapmadan bırakmış adam. Şimdi vefat etmişti. Arkasında ise onu deli gibi seven bir dost bırakmıştı.

İsar kendine halinde takılırken derin düşüncelere daldım.
"Sahi," diye başladım kendi kendime muhabbete. "Ne şanslı adamlar gelmiş dünyaya, ne sevilmiş, ne değer görmüş adamlar... İnsan bazen şaşırıyor, düşünsene İsar vefat ediyorsun sonra arkanda böylesine bir sevgi bırakıyorsun." İçim çok buruktu. "İnsanlar ne yapıyor, nasıl böyle seviliyor? Yahu bir yıl, bir yıl boyunca mesajlar yazdı... Ne denli özlediğini anlattı, arkadaşlık dostluk adı her neyse, ben sevilmek derim buna. Çok sevilmek." Alınmı kaşıyıp derin bir nefes aldım.

Kızım beni dinlemiyordu. Hoş dinlese ne diyecekti, sanki konuşmayı biliyor da cevap verecekti. Tekrar yalnız hissettim.

"Bir bana bak, bir rahmetli Yılmaz'a."

Kalbime bir ağrı girdi sanki.

"Ben terk edilen bir adam oldum, Yılmaz rahmetli olsa bile özlenen bir adam. Sahi İsar, annen bizi özlüyor mu?"

Nefes almak bile güçleşti.

"Özlem denen şey olsa, bir kere bile seni görmeye gelmez miydi?" İsar biraz duraksadı. Sanki hislerimi anladı. "Aramaz mıydı?" Aramadı, hiç aramadı. Hastaneden çıktı gitti ve bir daha dönmedi. Oysa ki onunla evlenmeye karar verdiğimde mutlu olacağıma inandırmıştım kendimi.

Sefilist |Yarı Texting (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin