56. not

1.4K 175 121
                                    

Keçiler koyun sürülerinin içinden ırkçı bir biçimde kendi taraflarına çekilmiş güneşin tadını çıkartırken gariban koyunlar kafalarını birbirine yaslamış hâlde küme oluşturmuştu.

Kocaman yünleri altında şimdi sıcaktan havale geçireceklerine kanaat getirmişken keçilerin keyfi yerindeydi.

Keyfi yerinde mi, değil mi bilmediğim baba-kız ise geldiğimiz sürüye dikkat kesilmişti.

İnsanoğlu ne garipti, yediği hayvanlardan bile korkar haldeydi...

Çoban köpeği sürüye yabancı birilerinin geldiğini anladığı gibi hırlayarak yakınımıza koştu ama onu durduran Roni oldu.

"Dur bakalım Duman!" diye elini kaldırdı komut verdi. "Onlar yabancı değil, uzaklaş hemen!" dediğinde Fikret ona hayretler içinde baktı.

Çoban köpeği Duman hata yaptığını anladığı gibi kuyruğunu indirip küçük hırlamlar içinde bulunduğu yere oturdu.

"Vay be..." diyen Fikret hâlâ Duman'a bakıyordu. "Köpeklere fısıldayan kız çocuğu." der demez Roni'nin yanakları al oldu. Nazlı bir şekilde gözlerini devirince kolundaki kovayla salına salına sürünün içine daldı.

"Her şeye şaşıracaksan... İşimiz var," dedim onu kolundan hafifçe sarstım.

"Şaşırmak da suç oldu." Gözlerinin altında bana baktı. "Geldik işte, ne yapacağız?"

Bu adam cidden has şehirliydi. "Onca hanımlara kolay gelsin de, hepsine selam ver. Çekinmesinler senden, yakın hissetsinler." dediğimde anlar derecede başını salladı.

Kangurdaki İsar hayvanlara neşeyle bakarken korkmadığı için, içim ferahlamıştı.

Ben yürüdüm, onlar adımlarımı takip etti.

"Kolay gelsin ey Berivan halkı!" diye seslendim. Kimisi koyun sağıyor, kimisi keçileri yakalamaya çalışıyordu ama hepsi de sesimi duyar duymaz işlerini bıraktılar.

Sanırım ilk hamleyi benden beklemişlerdi.

"Hoş geldin Irmak," dedi Sevinç abla. "Sen buralardan ne arıyorsun?" dedi hayretle.

"Gideyim hemen," diye arkamı dönmeye çalıştım ama o tuttuğu kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Özlem dolu bir kucaklaşmayı tereddüt etmeden gerçekleştirdi.

"Deli kız, deli hallerini özlemişim." dediğinde beni bağrına daha çok bastı.

Yaşı büyük ablaların hepsi teker teker sardı sarmaladı beni. Kimisinin başında şapkası, kimisi şalvarıyla hiç üşenmeden yanıma gelince kalbimin bir köşesi sanki sancılanmıştı.

Süt kovalarını yere bırakmış, hayvanlar döker demeden etrafımı sardılar.

Hepsine kucak dolusu bir sevgiyle yaklaştım. Kısa bir konuşmaya daldım ama en sonunda neden bu tepeye çıktığımı sormayı ihmal etmediler.

Beni görünce öyle kendilerini kaybetmişlerdi ki Fikret ve kızına sonradan fark ettiler.

"Kolay gelsin hanımlar," dedi Fikret, gözler üstüne çekilmişti.

"Hoş geldin oğlum, kimsin, nesin?" diye ablalar onu soru yağmuruna tutmak için kolları sıvayınca ben aralarından sıyırılmaya koyuldum.

Yılmaz Ali'nin eski arkadaşlarından üçü kenarında beni beklerken onları görmem geç olmadı.

Fatih, Yusuf, Tahir. Yüzlerinde buruk bir gülümseme ben yakına geldikçe arttı. Sanki Yılmaz Ali'de şimdi aralarından çıkıp gelecek gibiydi... Arkalarında bir yerdeydi eminim, sadece kendini göstermiyordu.

Sefilist |Yarı Texting (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin