Yara 2

4 1 0
                                    

İşte şimdi sarpasarmıştı her şey.

- Biliyor mu peki?

- Söylediğim için bu hâldeyim...

- Neden yaptı ki bunu sana? Sadece bir can taşıyorsun içinde. Dur biraz... Başka bir şey var değil mi?

Sustu. Konuşmadı daha fazla. Gözlerini kaçırdı benden. Gitmedim üzerine. Nasıl olsa anlatacaktı. Benden başkası yoktu çünkü yanında. Ve ben olmazsam kimse olmayacaktı zaten.

Misafir odasını onun için hazırladım. Koskoca iki katlı villada mümkün olduğunca karşılaşmamalıydık.

Onu odasına götürdüm. Başka bir ihtiyacı olup olmadığını sorduktan sonra mutfağı toparlamak için aşağıya indim.

Bir kavanoz kırmızı kalpli kurabiye ilişti gözüme. Sahibi neredeydi bu kurabiyelerin? Ya da nerede kalmıştı?

- Yalnız kalan tek ben değilim sanırım.

- Uyuduğunu sanıyordum.

- Susadım. Odadaki sürahide su bitmiş.

- Oradaki damacanadan alabilirsin.

- Teşekkürler.

Yemek artıklarını çöpe atıyordum ki dikildi başıma:

- Mavi gül mü? Enişte Bey romantik galiba. Ama anlamını bilmeden almış sanırım.

- Senden kurtuluş yok anlaşılan. Bak, eğer bir derdim varsa bile beni ilgilendirir. Sana dert anlatacak değilim. Misafirimsin tamam ama bu kadarı fazla.

- Tamam Sinem. Bir şey demedim. Sanki ben aldım mavi gülü. İmkansızlığı ifade etmiyor muydu hem o gül? Niye onu almış ki?

Gözlerimi kocaman açıp öylece ona bakıyordum ki anlayıp sustu ve odasına gitti. Ben de kaldığım yerden devam ettim.

İşim bitmişti. Ve bu kurabiyeler hala bana bakıyordu. Kendime bir kahve yaptım. Madem uyumayacaktım, kahve içmek iyi gelirdi. Umarım o da gelirdi.

Kavaznozu bir elime kahveyi bir elime aldım ve bahçeye çıktım. Salıncağıma kuruldum. Koca bir kavanoz kurabiyeyi yedim. Kahve içsem ne içmesem ne... Uyku uğrar mıydı gözlerime onun gözleri bana uğramadan?

Bingo. Uyuyakalmışsın Sinem. Hatta üzerinde bir battaniye bile var. Gaye kırk yılda bir işe yaramıştı.

- Uyan bakalım gece kuşu. Kahvaltı hazır.

Uzunca bir gerinmeden sonra aydınlandı gözümün önü. Daha çok erkendi saat. Fakat ben yorgun bile değildim. Sadece bir kaç saat uyumuş olamlıydım. Ve daha işe gidecektim tabi.

- Alarmını bu saate kurmuşsun. İçerideki sese uyandım ben de. Bir baktım iş yazıyor. Dedim kahvaltı hazırlayayım sonra da seni uyandırayım.

- Teşekkürler. Ben bir elimi yüzümü yıkayıp geleyim.

İlk işim telefonuma sarılmak oldu tabi. Hâlâ ne bir arama ne de bir mesaj yok. Ama ben onu arayamazdım. Daha çok kaçardı benden. Bilmiyordu ki ben her şeyin farkındaydım.
Ama yine de ona uzaktım işte.

Kahvaltı yaptık. Ve evi ona emanet ettim. Nasıl olsa kimse onun burada olacağını düşünmezdi. Benimse işe gitmem gerekiyordu ama aklım işte değildi ki...

- Günaydın Hocam!

- Günaydın Toy Çocuk!

- Artık toyluktan çıkamadım mı hocam? Koskoca 1 sene geçti. Bence her şeyi ögrendim.

- İsterse asırlar geçsin, bu hayattan daima öğreneceğimiz çok şey var.

Odamın kapısından girmeden önceki tebessümümün yerini girdikten sonra asık bir surat aldı. Mutsuzdum ama gülümsemeliydim sadece. Her şey güzel olacaktı. İnanıyordum. Sadece biraz zaman gerekliydi o kadar.

Tüm gün yorulmuştum. Ve uykusuzdum da. Ama ruhum direniyordu. Bedenim her ne kadar yorgun olsa da inadına ayaktaydım.

Gün boyu gözüm telefondaydı. Ama hâlâ bir ses yoktu. Belki de ben ona gitmeliydim. O bana gelemese de ben ona gidebilirdim. Nerede olduğunu biliyordum sonuçta. O da biliyordu. Yanlış zaman da olsa yanında olmalıydım. Varlığımı unutmamalıydı.

Derken... Telefonum çalıyor. Büyük bir heyecanla aldım elime ama heyecanlanacak bir şey yokmuş.

- Efendim Gaye?

- Hemen eve gelmen lazım çok acil!

Telefon kapandı. Bayılmış mıydı acaba? Ya ona bir şey olduysa? Umarım bir şey olmamıştır. Keşke yanında dursaydım.

Ya da... Mavi gül?

YALIN HÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin