1

482 43 21
                                    


minho.

okulun giriş kapısına yaklaştığımda bisikletimin pedallarını çevirmeyi bıraktım ve gittikçe yavaşlayarak kapıya ulaştım. havalar gittikçe soğuyor, üzerimde en sevdiğim yeşil hoodie ve kahverengi pantolonum var.

soğuk havaları severim, kesinlikle sıcak havalara tercih ederim. bu tatlı serinlik en sevdiğim hislerden.

her zamanki öğrenci girişi dışında, büyük demir kapı da benden önce içeri giren bir araçtan dolayı açılmıştı. öğrenci girişini işgal etmemek adına yönümü büyük girişe çevirdim, oradan geçmenin daha iyi olacağını düşünüyorum.

fakat karşıdan gelen okul servisi, bunun pek de iyi bir fikir olmadığını gösteriyordu. kapıdan geçmeden önce, son anda direksiyonu sağa kırıp öğrenci girişine yöneldim.

"ay!"

duyduğum sesi iki bisikletin çarpışma sesi takip etti ve ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum.

"iyi misin!?"

çarpıştığım kişinin telaşlı sesini duysam da ona dönemedim. düştüğüm yerden doğrulmaya çalışırken acıyan kolumla gözlerimi oraya çevirdim. üzerimdeki koyu yeşil hoodienin kolu tozla kaplanmış, biraz yırtılmıştı. yerdeki taşlar sadece hoodienin koluna değil, koluma da zarar vermişti.

sızlayan ve taşların çizdiği yerden kan sızan kolumu sızlanarak tuttum ve oturduğum yerde kaldım. o esnada kolumu tutan elimin üstüne bir el kondu. zarif tutuşun sahibine gözlerimi çevirdiğimde, bana çarpan kişinin yanıma çöktüğünü gördüm.

"özür dilerim, canın acıyor mu?"

ve o an, karşımda gördüğüm güzel yüz ve elimin üzerini yavaş hareketler ile okşayan parmaklar ile dondum kaldım. birkaç saniye bana yöneltilen soruyu algılamakta güçlük çektim. kendimi toparlamam ve sorusuna cevap vermem gerektiğinin farkındayım ama gözlerimi bu güzellikten çekmek istemiyorum.

birkaç saniye boyunca donmuş şekilde kendisine bakıp cevap vermemem tuhaf gelmiş olmalı ki kaşlarını hafifçe çatıp kafasını sağa eğdi ve yüzümü sorgular bir ifade ile inceledi

evet. bu kendine gelmen gereken an minho. kendine gel!

gözlerimi yüzünden hızla çekip silkelendim ve tekrar koluma baktım. "ah, üzgünüm bir an şaşırdım..."

küçük bir kıkırtı işittim. tanrım! kulaklarımın bundan daha güzel bir melodi duymadığına eminim.

"asıl ben üzgünüm. canın yanıyor olmalı."

elleri tozlanan kıyafetimde dolaştı ve tozları silkeledi. ardından elimi tutup ayağa kalktı.

"özür dilerim, kolun kanıyor. lütfen hatamı telafi etmem için pansuman yapmama izin ver, revire gidelim. "

onun başından beri tedirgin çıkan ses tonu ve titreyen elleriyle sorduğu bu soru öyle güzel ve masum geldi ki o an, sadece onaylarcasına başımı sallayabildim. tuttuğu ellerimi hafifçe kendine çekti, otomatik hareketlerle ellerinden destek alıp ayağa kalktım ve üzerimi kontrol ettim.

bir saniye bile geçmeden ellerimiz ayrıldı. yumuşacık, soğuk elleri ellerimi bırakınca bir an ne yapacağımı bilemedim. bu yüzden üzerimdeki tozları silkeledim ve bisikletimi yerden kaldırdım.

resmen sersemletmişti beni! bana ne olduğunu anlamama bile fırsat vermiyor. hiçbir şey yapmasa bile vermiyor işte. gözlerimi üzerinden çekemiyorum.

bisikletlerimizi kaldırınca, bana nasıl çarptığını sorgularcasına bulunduğumuz yerde bakışlarımı gezdirdim. aniden sağa kırmam ile, arkamdan yaklaştığını farketmemiştim ve bana yandan çarpmıştı. bu yüzden ben düşerken o dengesini korumayı başarabilmişti.

düşen ben olsam bile onun da düşüp yaralanmadığına sevindim ve okulun arkasına ilerledik. bisikletlerimizi bağlayıp okula yan yana girdik ve merdivenlere yöneldik. revir ikinci katta çünkü.

revire girdiğimizde, beni hemen mavi sedyeye oturttu. ecza dolabından gazlı bez ve batikon alıp yanıma geldi. önce yarayı temizleyip dezenfekte etti, sonra sardı ve bant yapıştırdı. bu süre içinde tek kelime etmedi. sadece telaşla hızlı hızlı hareket ederek bir o yana bir bu yana döndü ve yarayı temizlerken sanki benden çok canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. elleri hala biraz titriyordu fakat bu umrunda değildi.

ben ise sadece onu izledim.

sargıyı bitirdiğinde, kıyafetimin kolunu aşağı indirmek istedim fakat bir saniye duraksayıp mahvolan kola baktım. yırtılmış ve kirlenmişti. dahası kan lekesi de vardı. bu benim en sevdiğim hoodiemdi ama!

dudaklarımı büzerek koluma baktığımı gören karşımdaki güzel çocuk endişeyle sordu. "canın mı yanıyor? sargı sıkı olduysa gevşetebilirim."

başımı iki yana sallayarak reddettim. "en sevdiğim hoodiem mahvolmuş."

koluma kısa bir bakış attı. sonra gözleri revirin içini turladı. birkaç saniye sonra gözleri bana döndüğünde, hafif kızaran yanaklarıyla ne düşündüğünü merak ettim.

daha sonra ayağa kalktı ve üzerindeki oversize lacivert sweati çıkarttı. "al, bunu giy."

şaşkınca ona baktım. altındaki beyaz tişört ile kalmıştı. reddetmek için ağzımı açacaktım ki devam etti.

"çıkart hadi, bu da benim en sevdiğim sweatim."

"olmaz, üşürsün. ben bir günlük bununla idare ederim.

yanıma yaklaştı ve ben ne olduğunu bile anlamadan hoodiemin eteklerinden tutup üzerimden çıkarttı.

"olmaz, dolaşamazsın tüm gün bununla."

lacivert sweati alıp başımdan geçirdi. "yırtık ve kirli kıyafetten iyidir."

gözlerim şaşkınlıkla onun yüzündeydi. o ise bana bakamadı. yanakları gittikçe daha da kızarıyordu. çalan zilin sesi, irkilerek geriye bir adım atmasını sağladı.

ikimizi de gerçeğe döndüren zil sesi ile, bana kısa bir bakış attı ve geriye adımladı.

"tekrardan özür dilerim, derse gitmeliyim."

tam kapı kolunu çevirdiği anda, dışarı bir adım atmadan seslendim. "bu arada, ben minho!"

tekrar yüzüme baktığında sıcak bir gülümseme sundu bana. o an, eridiğimi hissettim. neden bu kadar sıcak oldu, bu sweat çok mu kalın?

"ben de jisung. tanıştığıma memnun oldum minho."

ardından hızla odadan çıktı ve sadece kafamdan geçirilmiş, kolları sallanan sweati ile beni odada tek bıraktı.

derin bir nefes alıp başımı pencereye çevirdim ve sweati tamamen giydim.

tanrım, bu da neydi böyle? kim bu çocuk ve daha önce nasıl görmedim? hem, küçük ve sevimli bir erkeğin bu kadar güzel olması nasıl mümkün olabilir?

çalan öğretmenler zili ile başımı sallayıp dersin matematik olduğunu hatırlamamla hızla çantamı tek omzuma aldım ve gözlerim odayı taradı. fakat aradığım yeşil hoodiemi bulamadım.

—ariel. 💚

greenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin