4

158 32 13
                                    

minho.

"minho! minho! minho! minho! min-"

"ne var?"

masaya yasladığım başımı aniden kaldırdım ve yanımda parmağıyla kolumu oyarcasına dürten changbin'in parmağını tutmaya çalıştım. ani kalkışım ve çatılmış kaşlarımdan korkmuş olmalı ki hızla geriye kaçtı. tabii sıranın ucunda oturduğu için yere düşmesi de bir oldu.

"ah, popom acıdı! hepsi senin suçun minho."

sınıfa yeni giren hyunjin, şahit olduğu düşüş ile bir kahkaha patlatarak yaklaştı yanımıza.

"ben ne yaptım? kendin düştün yere changbin."

hala yerde otururken kollarını göğsünde birleştirip çattığı kaşlarıyla baktı bana.

"hayır, beni korkuttun. kaldır beni hemen."

"gel, ben seni kaldırırım koca bebek." çantasını bir ön sıraya indiren hyunjin changbin'i koltukaltlarından tutup yukarı çekmeye çalıştı, changbin ise inatla oturup kalkmamaya devam ediyordu. chan'in de kapıdan girmesiyle grup tamamlandığında, sırada arkama yaslanıp hepsinin oturmasını bekledim. onlara söylemem gereken bir kahve sözüm vardı.

"çocuklar, bir şey söyleyeceğim."

hyunjin, zar zor kaldırdığı changbin ile kendi sırasında oturuyordu. chan ise tam önümde, duvara yaslanmış bir şekilde bana döndü. "ne oldu?"

"jisung var ya, dün tanıştığım, bahsetmiştim."

"hıhı, hoşlandığın çocuk."

dünden beri kızsam da hoşlandığımı söyleyen hyunjinden artık bıktığım için bu dediğine sadece göz devirip devam ettim. "dün mesajlaştık ve ilk teneffüs kahve içmeyi teklif ettim, o da kabul etti."

changbin hyunjin'in üzerine yaydığı vücudunu kaldırıp yanıma oturdu ve saçma sapan sesler çıkartarak koluma vurdu. "hızlı çıktın ha yavşak!"

birkaç dakika önce dürterek acıttığı koluma şimdi de yumruk attığı için kafasına vurdum. "kolumu kopardın hayvan, sal kolumu."

chan gülerek konuya döndü tekrar. "ee, ilerleteceksin yani aranızdaki şeyi."

omuz silktim. "henüz aramızda bir şey yok ama olmasını sağlayıp ilerleteceğim sanırım."

hyunjin kafasını salladı. "tatlı çocuk. dene şansını. ama önce, hoşlandığını kabul et."

"hyunjin!" kızsam da sırıtarak gözlerimin içine bakmayı sürdürdü. diğer iki arkadaşıma döndüğümde onların da aynı şekilde olduğunu görüp pes ettim.

bıkkın bir nefes verdim. "tamam, hoşlandım biraz."

changbin muzip bir şekilde ıslık çaldı ve bununla birlikte gülmeye başladılar. beni utandırmak için yaptıklarının farkındayım bu yüzden sadece göz devirip onlara katıldım ve güldüm.

"hoşuma gitti demek daha doğru olur. aslında dışarıda bir şeyler içmeyi teklif edecektim. ama onun hakkımda ne düşündüğünü bilmiyorum, tanıştığımız günün akşamı dışarıda buluşmayı teklif etmem biraz hızlı ve korkunç gelebilirdi ona."

"dediğin kadarıyla utangaçmış zaten, doğru düşünmüşsün."

başımı sallayıp onayladım. "öyle. bugün biraz daha sohbet etme şansımız olur. tepkilerine göre de sonra dışarıda buluşuruz."

dediğime katılıp beni biraz daha utandırdılar, bu sırada zil çaldı ve ilk ders başladı.

sıkıcı geçen bir kimya dersinin sonunda duyduğum zil sesi resmen kurtarıcım oldu. boş boş baktığım tahtadan gözlerimi çekip girdiğim transdan çıktım ve daha dik oturup öğretmenin sınıftan çıkışını izledim. sıradan kalkıp giderken de çocuklara gergince gülümsedim.

greenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin