minho.
karşımda oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, elindeki kağıtlardan müzikal metnini okuyor jisung. beğendiğinde heyecanlı sesler çıkartıyor, yerinde minik minik kıpırdanıyor ama okumaya ara vermiyor.
ben ise odağımı elimdeki kalem ve önümdeki kağıtta tutmaya çalışarak kaçamak bakışlarla onu izliyorum.
o kadar güzel ki, üstünde beyaz keten bir gömlek ve siyah bir pantolon var. oldukça sade, sade olduğu
kadar güzel.dakikalar sonra tüm sayfaları okuduğunda, yerinde dikleşti ve hemen bana döndü.
"çok güzelmiş bu, bayıldım! kim yazdı?"
"ben."
kaşları havalandı, yüzünde tatlı bir ifade belirdi.
"ya?"
başımı salladım. "hıhım." elimdeki kalemi bırakıp dönen sandalyemde tam ona döndüm. "bir süredir üstünde çalışıyordum, bitireli çok olmadı. beğendin mi?"
"tabii ki! çok beğendim. konusu, teması... müzikal olarak sergilenecek bir de, kesinlikle büyüleyici olacak."
ondan duyduğum her güzel sözle yüzümdeki gülüş büyürken cümlesini bitirdiğinde otuz iki dişim de gözüküyordu resmen. hoşlandığını kabul ettiğin birinden en ufak bir iltifat ve takdir edilme bile insanı bulutların üstüne taşıyabiliyormuş, şimdi daha iyi anlıyorum.
"teşekkür ederim, birlikte sergilemek için sabırsızlanıyorum."
yüzündeki naif ve hoş gülümsemeyi koruyarak sandalyesini bana yaklaştırdı ve önümdeki kağıda baktı. "şimdi ne yapıyorsun peki?"
önümdeki kağıda kısaca göz attım. "karakter listesini çıkartıyordum. seçmeler için yardımı olacak."
"seçmelerde sen de jürilik yapacaksın değil mi?"
güldüm. "tam jürilik denemez, tek jüri bay jeon. ben yardımcısı gibi bir şeyim, seçimde de yardımım dokunur yani."
"çok havalı."
dediğine gülüp masanın üstüne yığdığımız kağıtları topladım. "toparlanalım hadi, geç oluyor. eminim okulda kalan son kişileriz."
dışarı bir göz atıp batan güneşe baktı. "muhtemelen."
tüm kağıtları toplayıp dosyaladık, eşyalarımızı ve çantalarımızı alıp çıktık konferans salonundan. geniş salonun sahne arkasında sadece ikimiz birkaç saattir zaman geçiriyorduk ve hala bayılmamış olmama şükrediyordum.
çünkü etrafta fazla insan yokken ve kendini iyi hissediyorken jisung öyle özgür, öyle mutlu ve öyle güzel ki gözlerimi ondan alamıyorum. heyecandan içinde olduğum anı unutuyorum, sadece o kalıyor geriye.
kimine göre bu düşüncelerim, hislerim, tepkilerim abartı veya çok erken olabilir. ama ben gerçekleri göz ardı edip kendime yalan söyleyemiyorum, hislerim bir anda ele geçiriyor beni ve onları yaşamadan yapamıyorum.
hem kendime hem karşımdakine hislerim hakkında yalan söyleme saygısızlığını da yapmıyorum. böyle mutluyum.
sabırsızım da biraz, hemen harekete geçiriyor beni hislerim.
ve jisung, kesinlikle tüm bu hisleri hak ediyor. onu ilk gördüğüm andan beri.
"evin ne tarafta?"
okul bahçesinden çıkarken sorduğu soruyla jisung'a döndüm. iki eliyle çantasının kulplarından tutmuş bir cevap bekliyordu.
"sahil yolunun sonunda, duvarları sarmaşıklarla kaplı bir site var ya... yeşil ve çiçek dolu, duymuşsundur belki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
green
Fanfictionstray kids ff. green, minsung. lee minho x han jisung. [ duzyazi + texting ] [ soft. ]