Yaklaşık bir saattir yol alıyorduk sanırsam, daha iki gündür tanıdığım bir çocuk için gözyaşı döküyordum sessiz sessiz.
"Geldik prensim."
Atların sesi kesilirken yanımdaki kızın konuşmasıyla kafamı salladım. Etraftan gelen koşuşturma seslerinden sonra oturduğum yerin perdeleri iki yana doğru açıldı, fakat kalkamadım yerimden. Derin bir iki nefes aldım sadece, yanımdaki kız tekrar beni gerçekliğe döndürdüğünde ayaklanabildim yerimden.
Yapmak zorundaydım..
Eteklerimi tutarak iki merdiveni de inerek indim arabadan. Önümdeki sıra dolu insan gözlerimi korkuttu önce, ne yapacağımı ne edeceğimi bilmiyordum.
"Önce dümdüz ilerleyecek daha sonra veliaht prensimiz ve ailesinin yanına geldiğinizde yere oturarak eğileceksiniz prensim."
Arkamda chan'ın sesini duyduğumda ufak bir mırıltıyla onayladım onu, gözlerim bana tanıdık gelen bu yere baktı bu sefer. Kesinlikle tanıdıktı ama neresi çıkaramıyordum.
"Hadi bakalım."
Ellerimi karnımda birleştirerek yürümeye başladım, arkamda sıra olmuş insanlarla beraber önümde iki yandaki insanların yanından geçiyordum.
Gözlerim de bir yandan önümdeki kırmızı siyah detaylı sarayı inceliyordum. Gözlerimi kısıktı düşündüğüm.
"Yüzünüzü düşürmemelisiniz yanlış anlaşılır prensim."
Chan eğil kafasını kaldırmadan tekrar beni uyardığında yüz ifademi düzelttim ve sola dönerek sonunda veliaht ile birlikte ailesini gördüm.
Annesi, babası, kendisi ve bir tane de erkek kardeşi vardı. Saygılı olmak adına kafamı biraz eğerek yürümeye devam ettim. Onlara iyice yakınladığımda arkamdakiler geride kalmış ve ben tek kalmıştım. Dört kişinin önüne geldiğimde dizlerimin üstüne oturarak önümde eğildim. Saçma gelmişti bu şey fakat buna laf edecek konumda falan da değildim haliyle.
Daha sonra veliahtın babası yerinden kalkarak önüme kadar geldi, kafamı kaldırmayarak göz temasımı eteğinde gezdirmeye devam ettim. Eli çeneme sarılarak kafamı kaldırırken bundan hemen sonra da bedenimi kaldırmıştı yerinden.
İşte bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum, öylece önümdeki adama bakarken yerinde oturan üçlü de ayaklanarak önüme geldiler.
Veliaht önüme geçerken elindeki taç benzeri şeyi yanına gelen adamdan alarak saçlarıma yerleştirmek için kaldırmıştı iki eliyle. Ben de gözlerim aşağıda bekliyordum öylece.
Süslü taç sarılıklarım arasında yer edindikten sonra gözlerimi veliahtın gözlerine çıkararak kırpıştırdım. Bana güven verici bir şekilde gülümsedikten sonra kalabalığa beni döndürmüş ve konuşmuştu yüksek sesiyle.
"Artık karşınızda Hwang krallığın olduğu gibi Yang krallığının da prensi duruyor, ona karşı yapılan bir hareket bana yapılmış sayılır bilesiniz."
Yang krallığı?
Bu sözlerinden sonra uzun yol oluşturan insanlar önlerinde eğilerek ismimi söylemişlerdi, ben de bu sırada yutkunmakla meşguldüm. Bu tören burada bitse de odama gitsem diye dua ediyordum içimden.
Sonra veliaht elini belime koyarak beni sarayın girişine doğru çevirmişti bu sefer. Herkes önünde eğilirken veliaht ile birlikte ilerlemeye başladık içeriye doğru, bu sırada da ailedeki erkek kardeşin delici bakışlarını görmüştüm.
Sevmemiş miydi beni yoksa?
Çok takılmayarak sarayın içine girdiğimizde etrafıma bakmaya başladım, başıma bir ağrı girmeye başlamıştı, delici bir ağrı. Koridorlarda ilerledikçe ağrım artıyordu hem de.
Başımın ağrısının yanına bir de dönme eklenince içimden küfür ederek adımlarımı yavaşlattım. Bu sırada yanımdaki veliaht da bana dönerek durmuştu yerinde.
Elini omzuma koyduğunda bakışlarım olduğumuz odanın köşesine gitti, şimdi hatırlamıştım burasının neresi olduğunu.
Keşke hatırlamasaydım..
"Gerçek iskelet mi bu hocam?"
Jisung kaşlarını çatarak öğretmene sorduğunda öğretmenimiz gülümseyerek kafasını sallamıştı.
"İçinde bulunduğumuz krallığın veliaht'ı olarak bilinir bu çocuklar. Yang krallığının veliaht prensi Jeongin kendisi."
"Neden veliaht peki? Bildiğime göre veliahtlar geleceğin kralları oluyordu."
Bir soru da seungmin'den geldiğinde hoca ona cevap verdi.
"Süikaste kurban gidiyor kendisi. Taç giydirme töreninden bir gün önce zehirleniyor. Hem de kendi kardeşi tarafından, acı bir durum."
Beynim çalışmayı durdurmuştu şimdi, nasıl olurdu bu? Yanımdaki bu veliaht gezide gördüğüm o iskeletin ta kendisi miydi şimdi?
Gerçeklik algımı iyice yitirirken yanımdaki veliahtın koluna tutundum. Nefeslerim göğsüme sığmıyordu şimdi, müze olarak gezmeye geldiğimiz yer şimdi eskiden olduğu şekilde önümdeydi ve ben aklımı kaybediyordum.
"Jeongin.."
Dudaklarım arasından sessizce çıkan isimden sonrası yoktu hafızamda, taşıyamamıştım bu kadar saçmalığı.
Her şey akıl almaz derecede karmaşıktı ve ben gittikçe içinde kayboluyordum..
__________________________________
Kizlar bu nasi olay amk ins basima gelir.İyi okumalar bb🫶🏻🫰🏻🪞💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Different Universe || hyunin
Fanfiction"Yang krallığına doğru yola çıkacağız lakin hâlâ hazır değilsiniz prensim." "Sen kimsin dayı?" ___________________________________________________ Bu kitap @hyunjj_'a (yani bana) aittir. Bunu başka bir sitede okuyorsanız, telefonunuzun/bilgisayarın...