"Gideceksin değil mi?"
"Gitmek zorundayım meleğim ama akşama yanıma gelebilirsin."
Saçlarıma bıraktığı güzel öpücüğün arasında gözlerimi açıp onun kollarından çıkmam gerekirken biraz daha sıkı sarıldım, onun yanından ayrılmak istemiyordum hiç.
Benim yaptığıma gülüp yanaklarıma sardı ellerini ve kaldırdı göğsünden, karşımdaki o büyüleyici şehir manzarası ilgimi bile çekmiyordu, onun yüzünü izlemek varken.
"Keşke gitmek zorunda olmasam, lakin biliyorsun-" Şakağıma bir öpücük daha bıraktı, geri çekilip cümlesini tamamlar sanarken yüzümün her tarafını acele etmeden öptü ben gözlerim kapalı bir şekilde kıkırdarken, çok alışmıştım böyle yapmasına. Dün gece de ben uykuya dalana dek yüzümün her bir kısmını öpmüştü. Çok güvende hissettiriyordu bana, her bir hareketini sanki yıllarca düşünmüş de yapıyormuş gibiydi.
"Yapmam gereken onca şey var. Veliaht olmanın yükü var üstümde, fazla dikkatli davranıyorlar bana."
"Biliyorum, beklerim ben seni. Biraz sıkılırım ama beklerim sorun değil."
Sarı saçlarımı geriye doğru çekerek gülümsedi güzelce, o bana gülümsediği her an sanki etrafından çiçekler fışkırıyordu, o dramadaki karakterler gibi oluyordu veliaht, tatlıydı.
"Şimdi hemen odana gidip kahvaltını yapıyorsun, geçen gün de yorgun düştün biliyorsun, patlayana kadar yemezsen bozuşuruz."
Burnunu benimkine sürttüğünde gülüp dudaklarını öptüm ve onayladım onu, buraya geldiğimden beri alışık olmadığım yemekleri yiyordum, sürekli et yiyorduk mesela akşam yemeklerinde. Ramen falan yok mu ya?
"Emredersiniz prensim."
"Aferin sana."
Bundan sonra bir şey demeden birbirimize bakmaya başladık, neden baktığımızı anlamadığım için güldüm bir yerden sonra.
"Neden bakışıyoruz?"
"Güzel yüzünü ezberime kazıyorum, özlediğim her an gelsin aklıma diye."
Tanrım... Kendi zamanımdan olmayan birine aşık oluyorum, yardım et lütfen.
Yanaklarımın sıcaklığını hissettiğim anda kafamı tekrar göğsüne gömdüm, bu sırada da içerideki kapı tıklatılmıştı. Jeongin kafasını geriye çekip içeriye çağırdı kapıdaki her kimse, artık gerçekten gitmemiz gerekiyordu sanırım.
"Prensim, gitmemiz gerekiyor."
"Geliyorum lala."
Lala?
O ne lan??
Kafamı göğsünden kaldırıp geriye çekildim istemesem de, zaten balkon da soğuk olmaya başlamıştı.
"Artık gitmen gerekiyor gerçekten."
"Üzülme meleğim, medreseden çıktığım gibi yanına koşacağım."
Bilmediğim çok şey var gerçekten...
Medrese??
"Bekleyeceğim seni."
Beraber içeriye girdik, tahminimce altmışlarında olan adam önünde eğilip bekledi benim çıkmamı, gitmem gerektiğini de kapıdaki kızları gördüğümü anladım.
Kapıya doğru ilerlerken jeongin seslenip durdurdu beni, ona doğru döndüğümde gülmemek için zor duruyorken ellerini önünde bağladı yanındaki adama saygı duyduğunu belirtir şekilde ve gözleriyle kıyafetlerimi işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Different Universe || hyunin
Fiksi Penggemar"Yang krallığına doğru yola çıkacağız lakin hâlâ hazır değilsiniz prensim." "Sen kimsin dayı?" ___________________________________________________ Bu kitap @hyunjj_'a (yani bana) aittir. Bunu başka bir sitede okuyorsanız, telefonunuzun/bilgisayarın...