Adsız Bölüm 10

151 13 16
                                    

En sonunda uykusu geldiği için yanına yatıp, beline sarılıp gözlerini kapatmıştı Minho...

***

Gözlerimi açtığımda bana sarılarak uyuyan Minho'yu gördüm. Gerçekten çok huzurlu ve yakışıklı duruyordu. Onu böyle saatlerce izleyebilirdim. Ama bir hayvanın kapıyı kırmasını istemediğim için hızlı ve sessiz bir şekilde yataktan kalkıp aşağı kata indim. Kapıyı açtığım da karşımda bir Felix ve Hyunjin görmeyi planlamıyordum.

- Kır bir de hayvan! Sabah saat 7 daha! Sabah sabah uykumu kaçırdın!

- Ben napayım Minho buraya kahvaltıya çağırdı bugün. Zaten ilk 2 ders boş.

- Neden?

- Hocanın yurt dışında işi çıktığı için yurt dışına gitmiş. 

- Hee tamam. Geçin içeri ben bir şeyler hazırlamaya başlayayım.

- Minho nerde?

- Uyuyor. Bir hayvan kapıyı kırmasaydı ben de uyuyacaktım.

Hyunjin bana dil çıkarıp içeri geçti. Felix ise elindeki poşet ile mutfağa gitti.

- Ben hazırlarım Lixie sen içeri geç.

Felix başını 'tamam' anlamında sallayıp içeri geçti. Bende Felix'in aldıklarını bakarak yerleştirdikten sonra yemeği hazırlamak için malzemeleri hazırlamaya başladım. Bildiğime göre Minho'nun en sevdiği yemek krepti ve bende ona krep hazırlayacaktım. Malzemeleri karıştırırken belime sarılan eller ve yanağıma konan öpücük ile arkamı döndüm. Minho başını omzuna koymuş bana bakıyordu.
- Günaydın~
- Sana da günaydın bebeğim.
Uykulu sesi gerçekten çok güzeldi. Bir kez daha aşık olmuştum.
- Ne yapıyorsun kahvaltıya?
- Krep.
Bir an heyecanla benden ayrılıp yüzüme bakmaya başladı.
- Gerçekten mi?
Ona güldüm. Aslında kahkaha attım.
- Yoo şakadan.
Yüzü düştü.
- Minho şaka mısın? Tabi ki de gerçekten. 

Sonra sırıtıp bana yeniden arkadan sarıldı ve çenesini omzumun üstüne koydu.

- Hangi hayvan kapıyı kırdı? Kapıya öyle bir vurdular ki uyandım.

- Hyunjin kırdı kapıyı. Felix ile beraber kahvaltıya gelmişler. Hatta sen davet etmişsin. Neden bana söylemedin?

- Ben onları davet etmedim ki. Hyunjin seni keklemiş.

Sonra gülerek Hyunjin ile Felix'in yanına gitti.

- Vay piç sen benim sevgilimi mi kekledin?

Felix de o sırada gülerek yanıma yardıma gelmişti. Hızlıca kahvaltıyı ve sofrayı hazırlayıp oturmuştuk.  Yemek sessiz geçiyordu. Çünkü hemen yiyip hazırlanmamız lazımdı. Yani Minho ile benim hazırlanmam lazımdı. Hemen yemeğimizi yiyip hazırlanmak için yukarı çıkmıştık. Minho bana kendine küçük gelen eski okul kıyafetini vermişti. Ve bana biraz bol gelmişti. Ama birazcık. Azıcık.

- Çok güzel oldu. Bol sana yakışıyor.

Hafif hafif kızarmaya başladığımı hissediyordum.

- Normalinde de bol giyiniyorum.

- Hiçte bile her zaman kendine tam uyan kıyafetleri giyiyorsun. 

- Bana göre bol!

Ona hafif kızıyormuş gibi söylediğim seslerle kıkırdamıştı. Yanıma gelip anlılarımızı birbirine yasladı ve dudağıma hafif bir öpücük kondurdu. 

- Aslında her şey sana yakışıyor.

Daha çok kızardığımı hissediyordum.

- Utandın mı?

- Hayır!

Hemen arkamı dönüp gidicekken kolumdan tutulup geri çekilmem ile güveni bulduğum kolların bana sarılması bir oldu.  Bana sıkı sıkı sarıldı sonra ayrıldı.

- Hadi gidelim.

Elimi tutup beni aşağı götürmeye başladı. 

- Hadi okula gidelim.

***

Okul yolu normalinde 5 dakika iken sırf çantamı almak için evimde durunca yol 10 dakikaya uzamıştı. Okula gelince direk hep beraber sınıfa çıktık. Minho ile ben en arkadaki sıramıza Hyunjin ve Felix ise bizim bir önümüze geçtiler. Ben kafamı koyup sabah uyuyamadığım uykumu almak amacı ile uyumaya çalıştım. Minho ise o sırada saçlarımla oynamaya başladı ve bu dünyadaki en rahatlatıcı şeydi. Hocanın gelmesi ile başımdaki eli çekip ayağa kalkmıştı.

- Günaydın gençler. Oturabilirsiniz.

Minho oturunca yeniden elini başıma koymuş ve saçlarımla oynamaya başlamıştı. O sırada da hoca dersi anlatmaya başlamıştı.  Bense hala uyuyordum.

- Jisung bu soruyu cevaplamaya ne dersin?

Kafamı kaldırıp tahtadaki hiç bilmediğim tarih sorusuna bakmaya başladım. 

- Soruyu oku ve cevapla Jisung.

Derin bir nefes alıp okumaya başladım.

- 1950 yılında savaşımızda bize yardım eden ülke hangisidir? (kesinlikle kore tarihi ile illgili tek bildiğim şey olduğu için yazmadım. kesinlikle.)

Biraz düşünmeye başladım. Daha doğrusu düşünüyomuş gibi yapmaya başladım.

- Türkiye.

_ Aferin Jisung uyumana rağmen dersi dinliyormuşsun. Dersin geri kalanında kafalar yukarıda.

- Tamam hocam.

Bıkkınlıkla yerime geçip kafamı yeniden sıraya gömdüm.

- Hoca uyumamanı söylemiti.

Minho'nun kulağımın yanında ki sesi ile ona döndüm. Ama yüzlerimiz çok yakınlaşmıştı.

- Hocayı ne zamandan beri dinlediğimi gördün?

Etrafa baktı, kimsenin bakmadığını görünce de dudağıma küçük bir öpücük kondurup yeniden dersi dinlemeye başladı. Bense onu izlemeye başladım. Hayatıma Minho girdiğinden beri normal bir hayatım yoktu ve ben bundan memnundum. Ne zaman onu görsem, düşünsem ya da sesini duysam kalbim yerinden çıkıcakmış gibi atıyordu. Yani hayatım resmi olarak değişmişti. Ve ben bu değişimden gayet mutluydum. Akşama kadar normal bir gün ile geçip girmişti. Akşamleyin ise annemin yanına gitmiştik. Ve şu an annemin odasında oturuyorduk. Polislere ifade vermişti. Bu yüzden yorulmuştu ve uyumaya başlamıştı. Bizde sessizce odasında oturuyorduk. Ben başımı Minho'nun omuzna koymuştum ve gözlerimi kapatmıştım. İnanılmaz yorulmuştum bugün. Bu yüzden çok uykum vardı.
- Bu beyfendi kim?
Lisa annemin sesini duymakla gözetimi açıp dikleştim.
- Ben Lee Minho efendim.
Minho ayağa kalkıp eğildi anneme karşı.
- Sevgili misiniz?
Minho yeniden yanıma oturup bir eli ile belimden tutmuştu.
- Evet efendim.
- Lütfen o kadar resmiyete gerek yok. Hem sen bejim gelecekteki damadımsın. Lisa anne de lütfen.
Annemin Minho'ya sırıtarak söyledikleri iel bende kırmızı rengine bürünüp elimle yüzümü kapatmıştım. Gerçekten çok garip bir ailem vardı ve ben bundan rahatsız değildim. Gariplerin içinde garip...
***
Evet! Bir bölüm daha! Verdiğiniz destekler için thanks😘
Oy vermeyi, yorum yapmayı ve diğer hikayelerine bakmayı unutmayın.
Sizi seviyoree♥️

High School/MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin