"kurtuluş gibi ama olmamlı"

973 109 42
                                    

"Halil sallayıp durma sırayı sokacağım şimdi sana." Kerem kafasını koyduğu sıradan kaldırıp kısık gözleriyle tehditkar bir bakış atmıştı yanındaki Halil'e. Halil'se etkilenmemişti bu bakıştan. Umurunda bile olmamıştı. Aynı şekilde ayağını sallamaya devam ederken Kerem de sıkıntılı bir nefes verdi. "Çişin mi var?" Kerem'in bu soruyu sormasının tek sebebi arkadaşını çok iyi tanıyor olmasıydı.

Halil başını aşağı yukarı salladı. Büzmüş olduğu dudağıyla sanki üç yaşında bir çocuk gibi davranırken bu hareketi Kerem'i güldürmemiş, aksine iyice germişti. Sonuç olarak çişi varsa ne yapabilirdi? Sırayı sallayıp o güzel uykusundan uyandırmıştı çünkü onu.

Avcunu açıp Halil'e uzattığında Halil de pişmiş kelle gibi sırıttı. "İşerim bak." bunu yapmayacağını ikisi de bilse de Kerem yüzünü buruşturdu. "İğrenç herif." diye de söylendi. Buna karşılık Halil diziyle baldırına doğru vurdu. Normalden daha fazla canı acımıştı. Hatta ufacık bir dokunuştu aslında bu.

Kerem'in kas hücreleri cumartesi günkü maçtan sonra isyan bayraklarını çekmişti. Hiçbir şekilde oynatamıyordu uzuvlarını, yürürken dimdik yürüyor, bacaklarında sızıyla ilerliyordu. Futbolu sürekli oynasa da uzun zamandır oynamamış gibi vücudu tepki vermişti. Boynuna kadar ham olmuştu. Üstelik sıradan bir futbol maçı da değildi oynadıkları. Son derece önemli, ortaya canını koymuştu resmen herkes gibi.
Altay'a sadece bir gol atabilmişti. O da istediği gibi olmamıştı. Şansına denk gelmişti, kendisi de farkındaydı.

Altay'ın varlığı zihninde belirdiğinde
bugün pazartesiydi. Yani ikinci gündeydi ama hiçbir şey değişmemişti. Bundan dolayı hiç sevmediği matematik dersinde uyumayı seçmişti. Zaten yaşlı olan matematik hocası ben anlatır çıkarım. Dinleyen dinler, dinlemeyen de dinlemez. Ben parama bakarım kafasında olduğundan ses etmiyordu.

Şimdi de uykusunun en tatlı yerinde sıra arkadaşı, biricik dostu Halil'in gelen çişini zabdetmek için salladığı dizi yüzünden uyanmıştı.

Sırtına dokunan parmaklarla arkaya döndü Kerem. Zaten matematik hocası ön saflara anlattığından arka dörtlünün pek dahil olduğu söylenemezdi.

"Ne var?" dedi Kerem, sesini alçak tutmaya çalışarak. Yunus defterin arasındaki telefona baktı kontrol etmek için. Sonra gizli bir bilgi verircesine sessizce konuştu. "Yarın yemeğe çıkıyoruz. Hazırlan şimdiden. Koaför randevunu falan ona göre ayarla." dünyanın en komik esprisini yapmış gibi gülmüştü bir de Yunus. Sonra yanındaki Barış'a bakıp kendisine eşlik etmesini beklemişti. Ama öyle olmadı. Barış'ı oldukça düz olan suratıyla karşılaştı.

"Yok abi." dedi Barış, Kerem'e doğru bakarken. "Espri anlayışı yok bu çocuğun."

"Kes Barış, en azından senin gibi otuz bire gülmüyorum. " Yunus, kollarını önünde bağlayıp sırtını sandalyesine yasladı. Barış'sa buna karşılık susmayı seçti. Çünkü Yunus fazlasıyla ağır konuşmuştu. Böyle bir şeye nasıl cevap verebilirdi ki, susmaktan başka ne yapabilirdi?

"Siz nereden öğrendiniz?" dedi Kerem, eliyle ağzını kapatıp. Barış'sa oldukça rahattı. Ne hocaya belli etmemek için bir çaba gösterdi ne de sesini alçatmak için. "Emre yazmış Yunus'a."

Emre niye Yunus'a yazmıştı ki? Kerem'in bakışları tekrardan Yunus'u bulmuştu şimdi. Yunus kendisine sorulacak sorunun farkında olduğundan keyfiyle sırıttı. "Söylemem. Beni çok kırdınız."

Kerem tam ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada karın boşluğuna yediği dirsek darbesiyle yüzünü acıyla buruşturdu.
"Kerem, şimdiki soru sana gelsin o zaman."

Halil'e küfür etmek için açtığı ağzını geri yumdu matematik hocasının sözüyle. Halil onu uyarmak için yapmıştı bunu ama Kerem anlamak için geç kalmıştı. "Tamam hocam." dedi gülümseyerek. Normalde ders dinleyenle yoluna devam eden Mesut Hocanın da bugün bir değişiklik yapası tutmuştu.

zamanın sonu | altay - kerem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin