"Yemin ederim onu öldüreceğim yakında. Ölümü vallahi benim elimden olacak abi." Öfke; sabahın sekizinde, mahalleden okula giden yolda, Abdülkerim'in başının etini yemekse tanımı Kerem'in ruh hali bu tanıma uyuyordu.
Dünkü olayı kendi içinde atlatamamıştı. Halil'e, Barış'a, Yunus'a anlatmak istese de niye bize anlatmadın başta diye trip atacaklar, kavga çıkaracaklardı. Kavga çıksın istiyordu ama bu şekilde olması etik değildi. Ortada aslında kavga etmek için geçerli bir sebep bile yoktu. Sadece anlatmamıştı işte.
"Kardeşim bir tık küçük enişteye bağlamış olabilir misin?" Abdülkerim oldukça umursamazca sordu bu soruyu. Hatta soru bile değildi. Yüz ifadesinden de rahatlıkla okunuyordu tüm bu kendisine anlatılan olayın saçma olduğunu.
"Ben sana içimi açıyorum, sen dalga geçiyorsun." Kerem olduğu yerde durup kollarını isyankar bir şekilde açtı. Onu en iyi dinleyecek Abdülkerim bile bu tepkiyi veriyorsa tamamen sıçmış bir durumdaydı. Abartmıştı, saçmalamıştı, gereksiz tepkiler vermişti. Bunu daha en başında fark etse de kendi arkadaşından hissetmek daha kötü yapmıştı.
Altay'a yaptığının pişmanlığı değildi onu rahatsız eden, karşısında salak gibi görünmüştü. Asıl konu buydu.
"Çocuk sana güzelce yapman gerekeni söylemiş, teşekkür etmek yerine gidip yumruk atmışsın."
Gözleri mahçuplukla yere indi. Böyle söylenince hiç mantıklı gelmemişti ama o an, sadece söz konusu Altay olduğunda bedenini ele geçiren öfkeyle dünyanın en mantıklı hareketi Altay'a yumruk atmak gibi görünmüştü.
"Ama hak etti. Ben ona yardım et demedim, nasıl yapılır bilmiyorum demedim." savunması bile sokratesin savunmasını geçecek cinstendi ama Abdülkerim bu savunmaya kanmadı. Onun için tek doğru olurdu. Alternatif doğrular diye bir şey yoktu. Kerem'in söyledikeri onu haklı yapmazdı sadece kendince haklı olabilirdi. Bu da alternatif bir doğruydu.
Abdülkerim de bu mahallede büyümüştü. Nefes aldığı ilk yer yukarı mahallenin havası, yürüdüğü ilk sokak buranın sokaklarıydı. Memleketiydi, annesiydi, babasıydı mahallesi. O da diğer herkes gibi mahallesine bağlıydı ama diğerlerinden onu ayıran tek şey işleri bu kadar ciddiye almamasıydı.
"Yine de saçma olmuş. Mantıklı bir kavga olsaydı inan en çok arkanda ben dururdum biliyorsun." Kerem'in bakışları sıkıntıya kendisine döndüğünde konuşmasına devam etti. "Şimdi de arkandayım ama haklı olduğun için değil, kardeşim olduğun için."
Abdülkerim sıcak bir gülümseyle kurduğu cümlesiyle Kerem'in de gergin yüzü gevşedi. Küçük kardeş gibi hissediyordu şimdi. Yüzünde beş yaşındaki bir çocuğun gülümseyen suratı vardı sanki."Seviyorum seni be Apo'm." sıradanlıktan uzak olan içtenliği Abdülkerim'i de güldürmüştü. Çok gülen biri değil, daha çok mahallenin yeni yetme ağır abisi halinde takılıyordu. Yine de arkadaşları yüzündeki gülümsemenin sebebi oluyordu.
"Cıvıma Kerem." dedi yüzündeki gülümseyi silemeden. Kerem dudaklarını birbirine bastırıp onu onaylarken kahkahayı basmamak için zor duruyordu. Abdülkerim'in bu büyük adam tripleri onu sonsuza kadar güldürebilirdi çünkü.
"Kerem abi! Abdülkerim abi!"
Kerem sesin sahibini anında tanımıştı. Sağına döndüğünde yanılmadığını aşağı mahalleden Arda olduğunu gördü. Çocuğa gülümsemeden duramadı.
"Abdülkerim abi ne ya?"diye söyledi Abdülkerim. Tuhaf gelmişti böyle uzun uzun söylemesi. Apo, Apo abi daha çok kullanılan tabirdi.
"Akşam geleceksiniz yemeğe değil mi?" Arda neşeli neşeli abilerine baktı. Kaybetmek çok da dokunmamıştı ona. Mahalle arasındaki olaylara da çok katılan biri değildi. Topunu oynar, geri evine giderdi. Ayrıca Kerem'e karşı farklı bir sevgisi vardı. Abisi gibi hissettiriyordu. Nasıl olmuştu bilmiyordu ama mahallesindekilerden daha sıcaktı Kerem onun için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın sonu | altay - kerem
Short Storykerem & altay "neydi , seni böyle bende saklayan? neydi, beni böyle her gün yakan?"