"son pişmanlık neye yarar, her şeyin bedeli var"

784 93 123
                                    

"Öyle işte kanka. Ha! Seninki seni sordu dün." Yunus, dün yemekte olanlar ilgili rapor veriyordu Kerem'e. Tabi sadece o değil, grup araması yapmışlardı. Halil, Barış, Berkan, Abdülkerim de dahildi buna.

"Benimki..." durdu, düşünmeden devam etti. "Altay mı sordu? Ne dedi?"cümlesi biter bitmez telefonun diğer ucundan kahkahalar yükseldi.

"Sadece seninki dememizle bile Altay mı diyor. Sen baya sahiplendin bu çocuğu." dedi Berkan. Kerem olduğu yerde rahatsızca kıpırdandı.

"Ne alaka abi? Yemekte beni soracak kim var başka?" Altay'ı sahiplendiği falan da yoktu işte.

"Aynen, Altay'ı isteyelim diyoruz biz de sana."Yunus kahkahalar içinde devam ederken arka fonda bir öksürük sesi duyuldu.

"Bokunu çıkarmayın." dedi Abdülkerim. Yine bütün olgunluğunu konuşturmuştu. Hep böyle olurdu çünkü. Cıvımaya başlayan ortamlarda Abdülkerim'in öksürüğü yükselir, devamında sesi duyulurdu. Böylelikle ortam eski ciddiyetine bürünür, geldikleri yaşın hakkını vermiş olurlardı.

Bir rivayete göre Kaan ve Arda mahalle abiliği tahtını Abdülkerim'e devredecekti.

"Neyse en son ne anlatıyorduk..." dedi ve ipleri eline aldı bu sefer Barış. "Altay önce geldi, sakin sakin böyle kuzu gibi."

"Yok." dedi Yunus "Bildiğin kedi gibi."

Şimdi de söze Berkan girdi. "Önce Kerem yok mu dedi, biz de dedik yok. Sonra niye yok hasta mı dedi. Sonra Barış konuştu."

"Sana ne lan amına koyduğum dedi." telefondan yankılanan Yunus'un sesiyle Kerem gülmüştü. Barış kendinden bahsedilince gururlu gururlu oturduğu yerden dikleşti.

"Sonra azıcık itişmece ve kapanış." diyerek noktayı da koydu Barış.

Altay, yemekte Kerem'i göremeyince merak etmişti onu. Canını fazla mı acıttım yoksa boynunda iz mi kaldı diye içi içini yemişti. En kötüsünü bile düşünmüş, Kerem'in sağlığıyla ilgili bir sorun mu oldu demişti. Ama mantığından kalan kırıntılarla böyle bir şeyin olmayacağını az çok kestirebiliyordu. Ona ciddi zararlar verecek kadar sıkmamıştı boğazını.

Yine de hataydı. Pişmanlık gece boyu üzerinde dolanmış, yediği yemek kendisine zehir olmuştu.

"Bir olay mı oldu?" dedi Abdülkerim, telefondaki sessizlikten faydalanarak. "En son Altay'la Arda'ya gidiyordunuz." Abdülkerim emindi aslında, bir şeyler dönüyordu. Korumacı tavrı arkadaşının üzerinden dolanmaya bile başladı.

Kerem'in eli boynunu bulurken ne yalanı söyleyeceğini düşündü. Yalan söylemesi gerekiyordu. Çünkü olay küçük bir mesele değildi. Arkadaşlarının duyması ciddi sorunlara yol açabilirdi.

"Olmadı hiçbir şey. Arda'nın annesi izin vermedi, ben de hastalandım işte." inanılır bir yalan mıydı orasına karar verecek kadar zamanı olmadığından aklına geleni söyledi Kerem.

"Bugün keşke gelseydin okula. Cenkler yine birini sıkıştırdı, büyük kaos çıktı."

Cenk, okulun en uzak durulası tiplerindendi. Öyle ki ne ön mahalle ne de arka mahalle onun yanına yanaşmak için cesaret ediyordu. Kendilerinden büyüktü. Bir yıl sınıfta kalmış, bir yıl da okula geç yazıldığı için iki yaş büyüktü liselilerden. Kendisi gibi kafası kırık bir arkadaş grubu yapmış -aslında çete demek daha doğru olur- okulda herkese kafa tutuyorlardı. Kendi adalet terazileri olduğundan kavga sebepleri de saçma oluyordu.

zamanın sonu | altay - kerem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin