Kerem Aktürkoğlu, Altay Bayındır'a formasını teslim edeli üç gün geçmişti ve bu üç gün ona bir ömür gibi gelmişti. Aynı gün içinde formayı kendisine veren Altay gözlerinin içine dahi bakmamış, tek bir söz etmeden gitmişti. Kerem'se ertesi gün getirdiği Fenerbahçe formasını Altay'a verirken ısrarla gözlerinin içine bakmış hatta Allah'ın selamını vermiş yine de bir cevap alamamıştı.
Şimdiyse öğle arasıydı, her zaman oturdukları bankalara çökmüşlerdi. Abdülkerim Halil ve Yunus Galatasaray'ın transfer haberleri hakkında konuşuyorken Kerem'se diğer bankta sevgilisiyle oturan Barış Alper'e bakıyordu. Arkadaşının gözlerindeki ışıltıyı buradan bile görebiliyordu.
Aşk ne garip şeydi.
Birinin kendinden önce sevdiğini düşünmesi Kerem'e her zaman mantıksız gelmişti. Kerem için önce benlik önemlidir. Sonra başkalarını önemsemek gerekir. Fakat arkadaşı Barış öl dese ölürdü sevdiği kız için.
Kerem kimse için öleceğini düşünmüyordu. Beceriksiz ilişki denemelerinden de emindi. Kerem sevemiyordu, sorun kendisinde miydi artık anlamıyordu. Barış sadece küçük bir örnekti mesela. Halil de daha önce sevmişti birini. Okuldan bir kızdı bu da. Her teneffüs sınıflarına giderdi Halil, teneffüslerde bahçede onu görmek için kol gezerdi. Tabi yanında arkadaşlarını da sürümüştü.
Bundan iki yıl önce de Arda düşmüştü sevdaya. Evlilik hayalleriyle yanıp tutuşuyordu. Kerem hiç aklına getirmezdi onun bu hâle geleceğini. Oysa Arda sert mizacının altına saklamıştı aşk olan tarafını. Terk edildiğinde çökmüştü. Bütün hayatının dönüm noktası da o olmuştu.
Kerem biri için bu kadar kötü olmayı da saçma bulmuştu. Kerem sevgilisinden ayrıldığında hiçbir şey hissetmemişti. Aynı şekilde konuşmayı kestiği diğer kızlardan da.
Kerem biriyle evlilik hayali kurmayı da saçma bulmuştu. Biriyle aynı evde yaşamak, aynı yatağı paylaşmak onun için korkunçtu.
Arda derdi Kerem'e "sevda kaza yapmaya benzer. Nereden geldiğini anlamazsın, çarparsın ona. Sonra bir bakmışsın enkaz olmuşsun. "
Arda enkazdı, Kerem bunu da anlamazdı. Sevda denilen şeyin pat diye olmayacağını, bir mantığa sığması gerektiğini düşünürdü. Oysa Arda abisi tesadüfen gittiği o çay bahçesinde görmüştü Sinem'i. Ve gördüğü ilk anda aşık olmuştu ona.
Kerem ilk bakışta aşka inanmazdı.
Küçük Arda da aşk kurbanı olmuştu. Kaan'ın zaten uzun ilişkisi vardı. Abdülkerim onuncu sınıfta kilometrelerce ötede olan birine vurulmuştu. Sonuç kötü de bitse yaşamıştı aşkı dibine kadar.
Mert Hakan bile aşık olmuştu. Onun hikayesi çok trajedik bitse de yaşamıştı aşkı. Kerem çektiği acıyı yine, her zamanki gibi saçma bulsa da saygısı sonsuzdu.
Kerem aşka dair hiçbir şeyi mantığına sığdıramazdı. Çünkü Kerem'in kalbi aynı tempoda atardı hep. Nefesi kesilmezdi, acı çekmezdi, kalbine saplanmazdı bıçaklar.
"Kero, kontrol ettin mi denemeyi? Kaç net çıktı?"
Gerçekler girilen tyt denemesiydi. Kerem gözlerini aşk kuşlarından çekip Yunus'a döndü. "Yetmiş beş yapmışım." Büyük bir soğukkanlılıkla konuşması Halil'in oha nidalarıyla önemsizleşmişti.
"Naptın oğlum? Mahalleye doktor mu olacaksın? İlk dönemden bu net ne?" Halil övüyor mu gömüyor mu belli olmayan sözleriyle küçük desteklerde bulunurken Kerem bunu umursamadı bile. Kafası burada değildi başka yerdeydi çünkü.
"Çok şey değil ya daha iyi olabilir." diyerek sağ elini havada salladı. Yaptığı netler pek umrunda değildi. Nasıl oluyordu kendisi de anlamıyordu. Sadece canı sıkıldığında açtığı test kitapları mı ona yetiyordu yoksa kendini üstün zekalı ilan etme zamanı mı gelmişti? Aslında Kerem bu başarısını türkçeye ve sosyal kısma borçluydu. Yaptığı yirmi netlik matematik soruları da geri kalan kısmı toparlıyordu. Gelecek konusunda pek bir kaygısı yoktu ama bir gün deneme sınavında Altay onu geçerse işte o zaman kaygılanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın sonu | altay - kerem
Kurzgeschichtenkerem & altay "neydi , seni böyle bende saklayan? neydi, beni böyle her gün yakan?"