4

432 45 81
                                    


Bölüm 4:
Ben sadece sistemin başarısızlığının bir ürünüyüm,
Hem şaheser hem de yarı hastalıklıyım.

*

Jeongguk delirmişti.

İçinde bulunduğu ruh halini anlatabilecek en iyi kelime buydu. Delirmek. Üç gündür içindeki büyük boşlukla mücadele etmeye çalışıyor, öfkesine yenik düşerek krizler geçiriyordu. İyi değildi, hem de hiç.

Karakoldan çıkıp çete lideriyle karşılaştığı ilk anda, şoku atlatıp sallanmaya başlamıştı. Her sokağın köşesinde çok uzaklaşmamış olduğunu düşündüğü çete üyesini arıyor, en ufak bir izi bile kaçırmamak için gözleri dört dönüyordu. Elinde kalan ve güvenebileceği tek şey örümcek hisleriydi.

Boşluktaydı. Taehyung yoktu ve nasıldı bilmiyordu.

Hayatını kaybeden polis memuru Do-yun, o gece sağlık ekipleri tarafından evden alınmıştı. Polis ilk etapta Jeongguk'u suçlamak isteseler de olayın gerçekleştiği anda karakolda olması bu düşünceyi çürütüyordu. O geceye ait tek görüntü, Taehyung ve polis memurunun birlikte girdikleri evden Taehyung'un zorla çıkartılmasıydı. İşte bu da Taehyung'un son anlarıydı. Gerisi kocaman bir bilinmezlikti.

Cam kırıklarının ve darmadağın olmuş evin tam ortasında oturuyordu Jeongguk. Günlerdir belki hiç, belki bir saat uyumasının verdiği yorgunluk omuzlarını çökertmişti. Gözlerinde alev alev yanan hırs ve öfke elle tutulur şekildeydi. Sürekli elleri titriyor, çıkar yol bulmaya çalışıyordu. O günden beri yaptığı tek şey, koca şehrin her köşesinde sallanmak ve elindeki ipuçlarını araştırmaktı. Yemiyor, içmiyor, kendine zarar veriyordu.

Geçen birkaç günde halkın üzerinde oluşturduğu baskı azalmış olsa da bitmiş değildi. Bazen evinin önünde küçük bir kalabalık toplanıp gürültü yapıyordu, bazenleri ise camları taşlanıyordu. O kırıklar çok fazla kanatmıştı Jeongguk'u ama hiçbiri Taehyung'un yokluğu kadar değildi.

Düşüncelere dalıp kendi kendini yiyip bitirdiği anlarda kapısı çaldı biricik sevgilisi ve kendi evinin. Umursamadı. Zaten artık ev gibi de hissettirmiyordu. Kapı bir kez daha gürültüyle çaldı. Kapının ardındaki kişi Jeongguk'un kendine zarar vermiş olabileceğinden korkuyordu. Canı gibi sevdiği abisinin ve aşık olduğu kadının emanetiydi o. Evin kapısı zorlanmaya başladığında Jeongguk oturduğu yerden ağını fırlatarak kapıyı açtı.

Amcası telaşlı gözlerle içeriye girdi. Jeongguk ruhsuzca güldü bu görüntüye, alay ettiği belliydi. Şu birkaç günde değişen şeylerden biri de amcasının yıllar sonra başlayan ilgisiydi. Sürekli evine geliyor, Jeongguk'a yemek yedirmeye ve destek olmaya çalışıyordu. Sahte geliyordu. Bu ufacık ilgi için diz çöküp ağladığı anlar geliyordu aklına.

Şimdi aklı başına gelmişti amcasının ama artık Jeongguk'un ona ihtiyacı yoktu.

"Yine hırpalamışsın kendini." amcasının sözlerine karşı gözlerini devirdi. "Bunu ilk görüşün değil." ufak bir iç çekti orta yaşlı adam. En azından üç günün sonunda cevap alabilmişti. Mutfağa ilerleyip pratik bir yemek hazırlamaya başladı. Jeongguk ise hala aynı yerde oturuyor, kafasında dolanan tilkilerin kuyruğunu yakalamaya çalışıyordu.

En sonunda yemekler hazırdı. Amcası bir tepsiye yerleştirdi bütün yemekleri. Havadaki gerginliğe tezat sakince ilerledi. Şu birkaç gündür olan klasik şeylerdi bunlar. Fakat bu kez Jeongguk aynı değildi. Her gün aynı şekilde yaşanan bu an sinirlerini bozdu, şartelleri bir anda atmıştı. Fırlattığı ağıyla amcasının ellerinde tuttuğu tepsi odanın diğer ucuna uçtu. Ev daha da karıştı.

aienkienHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin