Final:
Çünkü damarlarımdaki adrenalini seviyorum,
her ne gerekiyorsa yaparım.
Çünkü zincirleri kırmanın verdiği hissi seviyorum,
her ne gerekiyorsa.
*Doğanın en temel ve basit kanunu; insanlar doğar, büyür ve ölürler. Ölüm, zamanı belirsiz olan kaçınılmazdır. Tüm bu kesin yargılara rağmen, ne kadar alıştık desek de alışamayız ölümlere. En çok da ani olanlara. İnsanlar seçimlerinden sorumludur. Seçimlerinin getirdiği sonuçları da kabul etmek zorundadırlar.
Kabullenemiyordu Jeongguk. Yıllarca acı çekmesine rağmen ailesi yerine koyduğu kişiyi kaybetmişti. Geçmiş hakkındaki bütün gerçekleri en şeffaf haliyle öğrenmesinin üzerine çok da zaman geçmemişti. Geçen onca senenin ardından her şeyin yoluna gireceğini düşünmeye başlamıştı ki hepsini kendi elleriyle yok etmişti. Çocukluk yapmış, kimseyi dinlemeyip burnunun dikine gitmişti. Şimdi bunun getirdiği sonuçlarla, Hoseok'un kolları arasında acı içinde yüzleşiyordu.
Tünel yıkıldıktan sonra tek bir kişinin bile kalmadığı depodan zorla çıkarmıştı Hoseok onu. Ormanın içinde, yerde oturuyorlardı birlikte. Aralarındaki sessizliği süper kahramanımızın burnunu çekme sesleri bozuyordu sadece. Maskesini çıkarmış, saçları çekiştirmekten darmadağın olmuştu. Hem Taehyung'u hem de amcasını kaybedişine hıçkırarak ağlamak istiyor ama utanıyordu.
Karanlık ve sessiz ormanda sert bir fren sesi duyuldu. Yoongi'nin kullandığı araç bir anda önlerinde durmuştu. Sürücü koltuğundan bir hışımla indi Yoongi. Öfkeliydi, öyle ki gözü dönmüştü. "Mutlu musun şimdi!?" süper kahramanımızın üzerine yürürken konuştu. "Sebep olduğun şeyler mutlu edebildi mi sonunda seni!" böyle bir tepkiyi beklemeyen Jeongguk öylece kalakalmıştı.
"Yoongi, saçmalama!" arabadan inen Seokjin konuştuğunda kendine gelebilmişti. "Yoongi saçmalama öyle mi! Doğruyu söylemekten başka yaptığım hiçbir şey yok benim!" yerde oturan ikili ayaklanmıştı. Yoongi'nin bu tavrına anlam veremeyen tek kişi Jeongguk'tu. Turuncu saçlı yakasını toplayarak sırtını ağaca vurdu.
Gözlerini büyüterek hala bulunduğu durumu anlamaya çalışan süper kahramanımız, karşısındaki adamın gözlerine baktığında gördüğü dolu gözlerle yıkılmıştı. Daha birkaç saat önce Yoongi ve amcasının birlikte gülerek sohbet ettiklerini hatırladı. İkisi de o anlarda birlikte geçirdikleri son zamanlar olduğunu bilmiyordu. Belki de bildiğimden daha yakınlardı diye düşündü Jeongguk. Yoongi'nin dokunsa akacak gözyaşlarını görmek buna emin olmasını sağladı.
Şuan kendinde olmadığını ve acı çektiğini görebiliyordu. Bu yüzden onu ellerinden kurtarmaya gelen Jimin'e eliyle durmasını söylemişti. Birkaç saniye Yoongi'nin öfke dolu gözleri, ağlamaktan kızarmış büyük bambi gözlerde gezindi. Sol gözünden bir damla yaşın akmasıyla kendine gelmesi eş zamanlı olmuştu. Jeongguk'un yakasını tutan ellerini gevşetti ama bırakmadı. Başını örümcek adamın omzuna yasladı çaresizce.
"O, benim için çok önemli biriydi." sessiz gözyaşları Jeongguk'un omzunu ıslatırken fısıldadı Yoongi. Örümcek adamımız omzunda ağlayan adama destek olmak istese bile yapamıyordu. Sanki yüksek sesle konuşsa kırılacakmış gibi o da fısıldadı. "Çok üzgünüm." omzuna yasladığı başını aşağı yukarı salladı Yoongi. Kafasını kaldırıp bambi gözlerin içine acıyla baktı. "Biliyorum."
Yoongi son sözlerini söyleyip, tek başına ormana doğru ilerlerken ardında bıraktığı beş kişinin de ondan farkı yoktu. Hepsinin omuzları bir kaybın ağırlığından çökmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aienkien
Fanfiction" 'cause i love how it feels when i break the chains" whatever it takes by imagine dragons spideykook-minific