Bölüm 5:
Öldüğüm zaman, en azından mezara gömülecek ve mutlu öleceğim.
Ve ruhum bedeninden ayrıldığında senin bir parçan olacağım.*
Seoul şehrine bahar yeni yeni gelmişken acelesi olan bir genç, kırmızı saçlarını savuran rüzgara karşı hızlı adımlarla yürüyordu. Yolunun üzerinde olan kahve dükkanına girip en sevdiği kahveden aldı. Elinde tuttuğu kahvesi ve kitabıyla kampüse girdiğinde gözleri boş bir bank arayışındaydı. En sonunda gözüne kestirdiği bahçenin köşesinde bulunan banka yerleşti. Etraf sakindi ve kitabını rahatsız edilmeden okuyabileceği için mutluydu.
Okuduğu satırlarda kaybolup ara sıra kıkırdarken onu izleyen bir çift gözden habersizdi. Böyleydi Taehyung, kitabına daldığında etraftaki her şey silikleşirdi onun için. Onu ilk gördüğü anda etkilenen Jeongguk'un ise bir anda tüm dünyası kırmızı saçlı çocuktan ibaret oluvermişti. Zar zor maaşını biriktirerek aldığı kamerasını kaldırdı ve izlediği bedeni kadrajına aldı. Küçüklüğünden beri en sevdiği şey gördüğü inanılmaz şeyleri fotoğraflamaktı. Şuanda ise kadrajındaki görüntünün fotoğraflayabileceği en inanılmaz manzara olduğunu düşünüyordu.
O anların üzerinden yıllar geçmişti. Yine bahar Seoul'e yavaş yavaş gelirken Jeongguk hatırladığı anılarla birlikte, yeni tanıştığı çeteye ait olan malikanenin balkonunda oturuyordu. Sol tarafında büyük bir boşluk oluşmasının üzerinden dört günlük bir süre geçmişti. Özlediği sevgilisinin kokusunu alabilmek için burnunun direğini sızlatan koskoca dört gün. Neyse ki şimdi elindeki bilgiler koca bir hiç etmiyordu.
Amcasıyla birlikte bu malikaneye geldikleri andan beridir bir karınca edasıyla araştırma yapıyorlardı. İhtiyaçları olan bilgilerin çoğuna çoktan ulaşmışlardı. İlk olarak Jeongguk ve çete üyesinin arbedesi sırasında bacağına saplanan çakının üzerindeki sembolün anlamına ulaşmışlardı.
Bu sembol büyük bir japon çetesi olan Inagawa-kai çetesinin sembolüydü. Çetenin genellikle tarihi eser kaçakçılığı yapması, o gün küçük bir hediyelik eşya dükkanında ne aradıklarını da açıklıyordu. Kaçak yollarla ülkeye sokulan eserler, şehrin dört bir yanındaki hediyelik eşya dükkanları aracılığıyla sahiplerine ulaştırılıyordu. Çetenin bir sonraki satacağı eser ise, Jeongguk'un hırsızlık olayına müdahale ederken eline geçen yüzüktü. Yüzüğün iç kısmında bulunan 8-9-3* sayıları ise bu yakuza çetesine ait olduğunun kanıtıydı. Değeri ise paha biçilemezdi.
Ellerindeki tek eksik şey iyi bir plan ve çetenin bulunduğu konumdu.
Sürekli yer değiştiren ve izin kaybettiren çetenin şuan bulunduğu yeri araştırmak, isminin Seokjin ve Hoseok olduğunu öğrendiği iki üyeye kalmıştı. Balkon kapısı açıldı ve Jimin elinde iki kahve bardağıyla girişte gözüktü. "Demek derbeder örümcek buradaymış." süper kahramanımız şakayla karışık gelen cümleyle gülümsemişti.
Jimin elindeki bardaklardan birini Jeongguk'a uzatarak yanına oturdu. Öylece ormanın kasvetli görüntüsünü izliyorlardı. "Kendine dikkat etmelisin." yanındaki sevimli gencin konuşmasıyla ortamdaki sessizlik dağılmıştı. Jeongguk anlamadığını belirtmek için kaldırdığı kaşlarıyla ona döndü.
"Neler hissettiğini asla tahmin edemem ama Inagawa-kai güçlü ve zeki bir çetedir. Karşılarına bitmiş bir halde çıkma lüksün yok." genç çete üyesi karşısındaki gözlerin öfkeyle parladığına şahit oldu. Jeongguk'u görür görmez kanı ısınmıştı ve zor bir durumda kalmasını istemiyordu.
"Günlerdir Taehyung'un ne halde olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Onsuz içime çektiğim hava bile eksik. Şu saatten sonra beni sadece ölüm durdurabilir." öfkesiyle birlikte kalınlaşan sesi duyar duymaz konuyu değiştirmesi gerektiğini fark etmişti Jimin, beklemedi kafasını dağıtacağını düşündüğü bir sohbeti başlattı. İkili bahar rüzgarının eşliğinde saatlerce konuştular, günler sonra ilk kez iyi hissetmişti Jeongguk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aienkien
Fanfiction" 'cause i love how it feels when i break the chains" whatever it takes by imagine dragons spideykook-minific