yeonjun evine giderken içinde biriken siniri yüzünden hızının farkında değildi. o kadar şey söylemesine rağmen sohee'nin bir kere bile kendini sorgulamamasından kaynaklanıyordu bu siniri. gözünü yerden ayırmıyor, bazen yanından geçen insanlara çarparak ilerlemeye devam ediyordu.
evinin yakınına geldiğinde çarptığı bir başka beden acıyla inlemiş, sonra ise "yeonjun!" diye bağırmıştı arkasından. duyduğu tanıdık sesle yeonjun'un çatık kaşları eski halini almış, mimikleri yumuşamıştı. korkunç bir yüz ifadesi takındığını da yüzündeki rahatlama sayesinde anlamıştı.
"kai?" diye döndü arkasına. "ne yapıyorsun burada?" dedi. kai gülümseyerek ona doğru yaklaştı ve kolyeyi tutup gösterdi. "teşekkür etmek için gelmiştim ama yoktun, telefonunu da açmadın." yeonjun onu gördüğüne sevinmişti. bütün siniri baştan aşağıya, parmak uçlarından yere doğru akmıştı sanki. şimdi içini kaplayan büyük bir huzur, gülümseme isteği vardı.
hueningkai ince dudaklarıyla kocaman bir gülümseme sundu, yeonjun da gülümsedi onun gibi. "ufak bir işim vardı." dedikten sonra diğerinin dalgalı saçlarını okşayıp kolyeye baktı. "sevdin mi?" dedi. kai kafasını sallayıp tekrar teşekkür etti hediyesi için.
"bara geçelim istersen, biraz beomgyu ile takılırız sonra kalabalıklaşır zaten, ben de işimin başına geçerim." dedi yeonjun. "saat kaç ki?" dedi hueningkai ise. saatin gercekten farkında değildi. yeonjun cebinden telefonu çıkardı ve "beşe geliyor." diye cevap verdi. "yuh!" hueningkai'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı. "akşama kadar uyumuşum." söylenerek kafasını ovaladı. "dün beni getirdiğin için sağ ol bu arada." yeonjun önemli olmadığını söylese de sonrasında aklına gelen şeyle strese girmişti. onu öptüğünü hatırlıyor muydu?
konuyu dağıtma amaçlı konuşurken elini ensesine götürdü ve durumunu açıkça belli etti yeonjun. "böyle gitme, eve çıkalım sana kıyafet vereyim." hueningkai gecelikle çıktığını şimdi hatırlamıştı. cevap vermesine gerek kalmadan diğeri eve yürüdüğünde kai de onun arkasına takılmıştı. birlikte eve çıkmışlardı ve yeonjun ona kıyafetlerinden bir şeyler ayarlamıştı.
kai çıkardığı kıyafetlerini yatağın köşesine doğru dürmüştü. "burda kalsın onlar." dedi hueningkai'ye, katladığı geceliklerini göstererek. "nasıl alacağım sonra?" dedi kai. yeonjun da "gece gelirsin..." diye yanıtladı. ardından hueningkai'ye yaklaşıp elinden geceliklerini aldı ve cümlesini "...alırsın." diye devam ettirdi.
kalbi hızla atıyordu kai'nin. aralarındaki şeyin hemüz bir adı yoktu ama bu isimsiz temas, enerji ve yakınlık hueningkai'nin hoşuna gidiyordu. "gelirim." dedi o da.
sonrasında yeonjun aralarındaki mesafeyi hiç açmadı, hatta daha çok yaklaştı. elini önce kai'nin omzuna koydu. göz temasını ise elleri kolyeye ulaşınca kesti. "yakışmış sana." hueningkai nefes alışverişlerini düzenlemeye çalışırken karşısındaki yüz buna tamamen engel oluyordu.
yeonjun kai'nin kokusu ile mest olurken kai ise köprücük kemiklerine değen her bir parmak ucunun sıcaklığını hissediyordu. ikisi de bu duyguları yaşıyordu fakat içlerinde, kendilerinin bile bulmaya korktuğu bir yerde. güzel hislerden ziyade itirafların beraberinde getireceği sorumluluklardan ve pişmanlıklardan korkuyorlardı. ikisi de sanki hiç sevilmemişti daha önce. kolları karşısındakine koşulsuzca uzanıp sarmamış, kelimeler tüm berraklığı ile dökülmemişti dudaklarının arasından. geçmiş pişmanlıkları da şimdi geleceği perdeliyordu işte, keşkeleri dileklerinin önündeki en büyük engeldi.
aralarındaki bu tuhaf sessizlik ise yeonjun'un çalan telefonu ile dağıldı. masasındaki telefonu aldı, arayan beomgyu'ydu. açtığı an söylenmeye başlamasından da anlaşılabilirdi bu.
"nerdesin sen?" hueningkai de boğuk çıkan sesi duyabiliyordu uzaktan. yeonjun "çıkarım birazdan." dedi ve kapıya yaslandı. bu sırada hueningkai içindeki istek ve dürtülere hakim olmaya çalışıyordu.
"hep geç kalıyorsun, evden çıkmak o kadar mı zor?" dedi. sesi sinirli geliyordu, belki de bu yüzden bu kadar komikti. "kai var evde, giyinince çıkacağız."
"ne demek giyinince?" dedi beomgyu. aynı anda kai'nin gözleri de yeonjun'la buluşmuştu. "çıplak mıydı ki?" dedi beomgyu kısık sesle. yeonjun göz temasını kesip gülerek arkasını döndü ve telefondaki sesi "tamam beomgyu." diye geçiştirdi. hueningkai'nin duyduğu son ses ise beomgyu'nun "yeonjun n'apıyorsunuz siz orada?" diyen meraklı sesi ve yeonjun'un geçiştirip telefonu kapatmasıydı.
"çıkabiliriz." dedi hueningkai koridordaki yeonjun'a seslenerek. diğeri de askılıktaki ceketini giyip onayladı onu.
bara giderken pek bir şey konuşmadılar. hueningkai her ağzını açışında kendine hakim oluyordu. kafasında kurduğu cümleleri bir türlü diğerine sarf edemiyordu. yeonjun'un zihni ise karmakarışıktı, ya da karışık olduğunu düşünecek kadar bomboştu. ikisinin arasındaki farkı henüz çözememişti. yalnızca boğazını acıtan hafif bir ağrı ile kai'ye ne demesi gerektiğini düşünüyordu.
sonra yağmur çiselemeye başladı. hafif damlalar yerini sert sulara bırakınca gülüşmeler eşliğinde bara doğru koşmaya başlamışlardı. hueningkai yağmuru sevmezdi. akan su saçlarını kabartır, ayakkabısının içine kadar girip gününü zehir ederdi. yeonjun'un ise en çok yapmayı istediği şeylerden biri yağmur yağarken yere uzanıp sırılsıklam olmaktı.
önce bir durağın altına girdiler. onlar gibi çokça insan yağmurdan korunmak için durağı doldurmuştu. herkes kendini yere düşen en ufak bir damladan bile sakınırken ikisinin kıyafetlerinden su akıyordu. yeonjun yüzündeki gülümsemeyi silmeden elini kai'nin saçlarına götürdü ve alnına yapışan birkaç ıslak tutamı yana yatırdı.
"ne o?" dedi yeonjun, "sevmiyor musun yağmuru." hueningkai yüzünü buruşturduğunu o an fark etmişti. kendini gevşetip yeonjun'un verdiği tişörtten suyu sıkmaya koyuldu. "hiç sevmem.", "şu halimize bak!" yine memnuniyetsiz çocuk haline bürünmüştü işte.
"ne varmış halimizde?" diye sordu yeonjun. gülümsüyordu hâlâ. hueningkai yan gözle baktı ona, sonra kendisi de gülmeye başladı. "hiç rahatsız hissetmiyor musun? sırılsıklam oldun." yeonjun kafasını olumsuz anlamda salladı ve konuştu, "niye rahatsız olacakmışım?" duraktan dışarıya çıkarak yaz yağmurunun dengesiz ritmine bıraktı kendini. bir tarafta güneş açmıştı, diğer tarafta yağmur yağıyordu. "yağmur yağıyor, bara gidiyorum." gelmesi için kai'ye işaret edince önüne döndü ve mırıldanarak konuştu, "bir de sen varsın."
.
bolum cok gec geldigi icin yzgunum sinav haftasindan sonra devam edecegim atmaya🫶
![](https://img.wattpad.com/cover/334659605-288-k206238.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perdeler kapansın, bu ev güneş sevmiyor
Fanficbar şarkıcısı choi yeonjun ve her gün onun için bara gelen üniversite öğrencisi hueningkai.