on yedi

128 28 33
                                    

SON

ertesi gun kai, yeonjun'un hapşırık sesleri ile uyandı. her ne kadar güçlü görünse de zayıf olan bünyesi sebebiyle üşütmüştü ve sabahın erken saatlerinde titreyerek uyanmıştı. şimdi saat sabah 10'a geliyordu. kai çeşmeyi sıcak tarafına çevirdi ve büyük mermer küveti doldurmaya başladı.

önce elini diğerinin alnına koydu daha sonra da dudağını değdirdi yavaşça. yeonjun'un alnı az öncekinden daha sıcaktı. annesinden öğrendiği kadarıyla, duş alması için kuveti soğuk su ile dolduruyordu. bu biraz olsun üzerindeki harareti almasını sağlayacaktı.

"yanıyorsun yeonjun." sessizce konuşup parlayan gözleri ile diğerine baktı. yeonjun ise üzerindeki ağırlığın aksine dudaklarını hafifçe yukarı kıvırdı ve konuştu: "böyle ilgileneceksen hep hasta kalmak istiyorum."

kai kaşlarını çattı ve elindeki bez ile yeonjun'un koluna vurdu. "ben hep seninle ilgilenirim, bir daha öyle şeyler söyleme." büyük olan gülümsedi ve parlayan gözlerini her zamanki gibi kai'ye odakladı. ona bakmayı seviyordu, özellikle de kendisi ile ilgilenirken. her hareketi ezberindeydi artık. kai ne zaman yeonjun ile ilgilense dudakları hafifçe yukarı kıvrılır, gözleri kısılır, kulakları yukarı kalkar ve elleri ısınırdı.

hava, dolu yağmur bulutları yüzünden fazlasıyla kararıktı ve bu da zaten az aydınlanan banyoyu daha da kasvetli kılıyordu.

"su taşıyor." diye uyardı yeonjun. kai gözlerini sevgilisinden ayırıp aceleyle suyu kapattı ve ısısına baktı. ne çok soğuk ne de çok sıcaktı, onun için ideal ısıdaydı.

yeonjun altındaki bol eşofmandan kurtulup üzerinde sadece boxerı kalacak şekilde küvete yöneldi. önce yavaşça ayağını soktu ve teninin suyun ısısına alışmasını bekledi. sonra da tüm gün bedeni ile suyun içine girip oturdu. vücuduna kıyasla epey soğuk olan su başta titreme etkisi yaratsa da daha sonra bu his yerini rahatlamaya bırakmıştı. üzerindeki yorgunluk soğuk su yardımı ile dağılıp bedenini terk ediyor gibiydi.

"sıcaklığı nasıl, üşüyor musun?" merakla sordu kai. bir yandan da elini sevgilisinin alnına götürüp sürekli ateşini kontrol ediyordu.

"bilmem, gelip kendin bakmak ister misin?" ardından dikkatle kendisini izleyen hueningkai'ye göz kırpıp gülümsedi. yine yanaklarını kızartıyordu yeonjun, bunun farkındaydı. o kadar seviyordu ki bazen sadece onun yüzüne bakmak bile utandırıyordu onu. şu an da aynısı oluyordu, nereden geldiğini asla bilmediği karıncalanma hissi yanaklarında birikiyor ve biriktiği yerin kızarmasına neden oluyordu.

yeonjun siyah, uzun saçlarını eliyle arkaya tarayıp tekrar çağırdı onu. kai başta tereddüt etse de sonra elindeki ıslak bezi lavabonun kenarına bırakıp çıplak ayakları ile soğuk mermerde ilerledi.

önce altındaki yarım şortu çıkardı daha sonra da üzerindeki bol tişörtü kaloriferin üzerine koydu. hemen yanındaki açık pencereden bedenine vuran rüzgar yüzünden biraz üşüse de yeonjun'un terlememesi için bir süre daha bu şekilde açık durması gerekiyordu.

küvetin içine girdiğinde ayak parmak uçlarından vücuduna yayılan soğukluğu anında hissetmişti. birkaç dakika sonra alışacağını umarak tüm bedenini suyun içine soktu ve kendini sevgilisinin kucağına bıraktı.

yeonjun kollarını hueningkai'nin etrafına dolayıp ısınmasına yardım etmeye çalıştı. kahve tonlarında, dalgalı saçlı oğlanın nefesleri yeonjun'un boynuna çarpıyordu belli aralıklarla. küçüğün kafasını koyduğu yerde oluşan sıcaklık ise alnından daha sıcak hisseettiriyordu. fakat bu sıcaklık onu yormuyor veya rahatsız etmiyordu. aksine kalbini de ısıtıyordu.

yavaşça kafasını kaldırıp yeonjun'a baktığında göz göze gelmişlerdi. kai'nin belini tutan ikinci el ise bulunduğu yerden ayrılıp çenesinde yer edinmişti. baş ve işaret parmağı ile sert davranmadan çenesini kavrayıp kendi dudaklarına yaklaştırdı yeonjun.

saniyeler sonra kendi dudaklarının üzerinde hissettiği hueningkai'nin ince dudakları üşüdüğünü unutturmaya yetmişti. bir süre öylece durdular, sadece dudaklarına birbirine değdi. değişen tek şey ise nefes düzenleriydi. ilk adımı atan da yeonjun olmuştu.dudaklarını ayırıp biraz hareket kattı. bu hareketinin karşılıksız kalmayacağını biliyordu, oyle de oldu. hueningkai'nin eli diğerinin omuz kısmına çıkıp göğsünde durdu.

araya dilleri de katıldığında bulunduğu yeri hafifçe okşayan eller sıkılaşmış, birbirlerine kapılıp gitmişlerdi. ne yeonjun yorgunluğunu, ne de hueningkai sevgilisinin hasta olduğunu hatırlıyordu. hueningkai bu yaptıklarının yanlış olduğunu ve kendi sağlığını da tehlikeye attığının farkındaydı fakat şu an bunu düşünemeyecek kadar dalgın ve bir o kadar da huzurluydu.

kuvetteki su bedenleri yüzünden soğukluğunu yitirirken hueningkai'nin eli yeonjun'un yumuşak yanağını okşuyordu. bu tutku özlemden kaynaklanmıyordu. onlar dudakları birbirine her değdiğinde, sanki ilkmiş ve son olacakmış gibi öpüyorlardı birbirlerini. bazen insanın senelerce aradığı huzur yanı başında bitiverirdi. o da ona, elinde tutması gereken nadide bir şansmış gibi dört kolla sarılırdı. işte bundan kaynaklanıyordu birbirlerine her dokunduklarında geri çekilmek istemeyişleri.

hueningkai sığdığı küçük yerden çıkıp yeonjun'un kucağına yerleşti. suyun içinde olmaları hareketlerini kısıtlasa da bu ikisinin de pek umrundaymış gibi görünmüyordu. dudaklarından yayılan küçük öpücük sesleri boş banyoda yankılanıyor ve kulaklarını dolduruyordu. yeonjun bahse girerdi ki, uzun zamandır evinde hiç bu kadar güzel bir ses duyulmamıştı. hueningkai bu eve adımını attığı günden beri duvarlar beyazın farklı bir tonunda, çiçekler daha canlı, puslanmış aynalar daha parlak görünüyordu.

büyülü anın sonunda, birbirlerinden ayrıldıklarında sadece "seni çok seviyorum." diyebilmişti yeonjun. nefes nefeseydi ve içinden dolup taşan heyecanı konuşmasını engelliyordu. dolgun dudakları kızarmış, kızarıklığı ise yanak ve kulaklarıyla yarışıyordu. hueningkai baştan aşağıya süzdü sevgilisinin güzel yüzünü. gözleri onun parlayan gözleriyle buluştuğunda yanağındaki eli siyah saçlara götürdü ve bir tutamını yeonjun'un kulağının arkasına sıkıştırdı.

yeonjun, kai'nin kafasını kendine çekip yaklaştırdıktan sonra mükemmel dudaklarına son bir öpücük kondurdu. küçük olan kafasını yeonjun'un boyuna gömdü ve burnunu beyaz, yumuşak tende gezdirdi. küçüğün ipeksi saçları diğerinin çenesini gıdıklıyordu yine.

bilmiyordu ne vardı saçlarında, onu o kadar özel kılan. rüzgardan mı kaynaklanırdı, gözleri mi öyle görürdü yoksa? saçlarının her hâli onun hoşuna giderdi. ilk gördüğü andan beri düşünürdü bunu. normal koşullarda bir şeyi ne kadar sık görürseniz eski cazibesi de bir o kadar kaçar, alışılmış gelmeye başlardı. fakat yeonjun için bu durum öyle değildi. azaldıkça birikmek dedikleri de buydu. yeonjun kai'yi ne zaman görse, daha önce dikkat etmediği birçok detayını fark eder, her biri için de dakikalarca süzerdi onu.

yarım saat sonra ikisi de çıktı duştan. bedenleri ile birlikte ruhları da günden güne iyileşiyordu. hueningkai her şeyiyle iyi geliyordu ona. o kadar güzeldi ki, görmeyen anlayamazdı bu söylediklerini. o kadar güzeldi ki, ucunda ölüm yokmuş gibi. kalbinin ritminde, yalnızca onun duyabileceği notalar vardı, yalnızca onun çalmayı bildiği.

daha sonra yatağa uzandılar, yeonjun'un ıslak saçları beyaz nevresimi sırılsıklam yapmıştı bile. hueningkai yan dönüp gözlerini dikti ona. sanki bir dakika bile gözlerini ondan ayırsa hepsi birer hayal ürünüymüş gibi yok olacak, ortaya çıkan toz bulutunun içinde yine kendini kaybedecek ve henüz çıktığı derin çukura geri düşecekti. bu yüzden hueningkai yeonjun'u sıkıca sardı, hiç sevilmemiş gibi. zira nasıl koparılmamış bir gül gibi canlı, hiç girilmemiş bir deniz kadar berrak olurdu duyguları?

evt cogunuz beklemiyodunuz ama bi norukets klasigidir, ben ficleri uzun tutamam. eski yazdigim bi oneshoti kullandim bu bolumde. ayni zamanda onceden yazdigim seylerden alintilar da vardi. neyse iste kendinize iyi bakin bi sonraki ficte gorusuruz 🦦

perdeler kapansın, bu ev güneş sevmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin