on beş

137 31 33
                                    

beomgyu sırılsıklam olmuş iki gence baktı ve ağzından bir nida çıktı. her zaman yeonjun'un arkasını kollayıp ona bir bebekmiş gibi bakmasının üzerine şimdi bir de kai eklenmişti.

sinirli bir yüz ifadesiyle onlara yaklaştı, çekeceği azarları biriktirdi ağzında. "ne bu hal?" dedi, sesi endişe ile karışıktı ama daha çok öfke seziliyordu. "şemsiye almayı akıl edemediniz mi?" henüz barın kapısında bekliyorlardı, öylece onları içeriye alamazdı.

"yolda yakalandık." dedi yeonjun, ortamı yumuşatmak için sakince. beomgyu kaşlarını çattı ve öfledi, ardından da depodaki havlulardan almak için ayrıldı aralarından. ikisi korkuluk gibi kapının önündeki paspasda dikilirken kısa bir süre sonra geri geldi. ikisine de büyük havlulardan uzatıp içeri aldı.

"sıcak bir duş alsanız iyi olacaktı, hasta olacaksınız böyle." dedi beomgyu. bu sırada içeriye geçip depoya ilerlemişlerdi. odanın içinde kenarda duran sandalyeleri oturduklarından sonra beomgyu bir anne misali karşılarında durdu ve ellerini beline dayadı. "size sıcak bir kahve yapayım." kapıya yönelirken göz ucuyla yeonjun'a baktı ve "yeonjun, sen gelsene benimle iki dakika." diye ekledi.

yeonjun üzerindeki havluya iyice sarılıp depodan çıktı ve kapıyı kapattı. açıkçası bara bu kadar erken varmak istememişti. hueningkai ıslak saçları ve asık suratı ile fazla tatlıydı. biraz daha onunla o şekilde vakit geçirmek isterdi. hatta uzaklaşmak, tüm dertlerin içinden yıldızlara doğru. herkesin görebildiği ama kimsenin erişemeyeceği yere. baş başa kalıp konuşmak isterdi, bulunduğu kişiye dönüşmesinin tüm hikayesini baştan sona ona anlatmak, kimsenin onları rahatsız edemeyeceği bir yerde teker teker bütün benlerini saymak, her yarasının hikayesini öğrenmek ve şifa olmak.

düşünce dünyasından uzaklaştı.

beomgyu, kai'nin duymayacağı kadar kapıdan uzaklaştıktan sonra sordu, "bana anlatman gereken bir şey yok mu?" bu sorunun ne anlama geldiğini biliyordu yeonjun, ama ne demesi gerektiğini bilmiyordu. "gecelikle gelmişti üzerine kıyafet verdim." dedi kayıtsız bir şekilde. beomgyu ise kaşlarını havaya kaldırıp tekrar sordu. "ne diye gecelikle gelmiş ki?" yeonjun derince nefes alıp "baştan anlatmam gerek şimdi." diye yakındı.

"sohee'den ayrılmak için onun evine gitmiştim..." sözü beomgyu ile kesildi. "ne?" derken gerektiğinden fazla çıkmıştı sesi. "neden ayrıldın?" yeonjun ofladı, "o kadar başa alamam gyu, anlattıklarımı dinle işte." kavlunun ucuyla yüzünden akan damlaları sildi ve devam etti. "o da bana bakmaya eve gelmiş." gözlerini barda gezdirirken "biraz aceleyle." diye ekledi. "neden aceleyle?" beomgyu o kadar çok soru soruyordu ki yeonjun pes etmenin eşiğindeydi. "uygun bi vakitte bütün sorularına cevap vereceğim, şimdi sadece dinlesen?"

beomgyu kafasını salladı, sonra da yeonjun devam etti. "zaten akşam olmak üzereydi, bara gitmeyi teklif ettim. üzerine uygun bir şeyler vermek için eve çıktık o kadar." beomgyu arkasındaki tezgaha yaslandı ve meraklı gözlerle yeonjun'a baktı. yeonjun, tekrar bir soru beklerken beomgyu sadece "kolyesi." dedi. yeonjun ise imalı bir gülümseme sunup cevap vermeden yanından geçti. depoya girmeden önce arkasına bakmadan "nerde kaldı bizim şu sıcak kahveler?" dedi. kapıyı araladı ve içeriye girdi.

içeriye girdiğinde hueningkai kapının az ilerisinde yüzünde garip bir ifade ile ayakta duruyordu. ifade biraz mutluluk, biraz heyecan belki de biraz kuşku içeriyordu. emin olamamıştı yeonjun. "sohee'den mi ayrıldın?" dedi kai. onları dinlemişti. yeonjun gelmeden hemen önce aceleyle kulağını kapıdan çektiği için de ayakta yakalanmıştı zaten.

"bizi mi dinliyordun?" diye soruya soruyla yanıt verdi yeonjun. sinirli değildi ama, kendisinden öğrenmediğine sevinmişti, bu işleri daha da kolaylaştırırdı. "evet, demiştim ya ufak bir işim vardı." yandaki küçük havlulardan birini alıp sandalyeye oturan oğlanın saçlarını kurulamaya başladı. hueningkai hemen müdahale edip "yapma." dedi. sonra yanlış anlaşılmamak için devam etti cümlesine, "kabarırlar şimdi, hiç sevmem saçımın kabarmasını." yeonjun durdurduğu hareketlerine devam edip "bir şey olmaz, saçların çok güzel."

"neden ayrıldın?" dedi kai. belki bilmesine lüzum yoktu ama sormak istemişti. "bir şeylerin farkına vardım diyelim." dedi yeonjun. sonra ceketinin cebindeki ezilmiş sigara paketinden bir sigara çıkardı ve her zaman oturduğu pencere kenarına geçti. o sırada da beomgyu gelip kahvelerini bırakmış ve işine dönmüştü. artık yeonjun'un depoda sigara içmesine kızmıyordu, ne dese boştu zaten.

"rahatsız olur musun?" dedi sigarayı göstererek. hayır, dedi kai; yeonjun'dan rahatsız olmazdı. hatta sarıldığı havlusu ile birlikte yeonjun'un karşısına oturmuştu. ondan uzak olmak istemiyordu. yeonjun cebinden çıkardığı çakmağın su almamış olması için dua ederken sigarasını dudaklarına yerleştirdi. çakmağı çaktı ve sigarasını yaktı.

kai kendi saçlarını kuruladığı havluyu alıp yeonjun'un kafasına götürdü nazikçe. ayağa kapkıp ona yaklaştı, sonra yavaş hareketlerle kurulamaya başladı. yeonjun'un gözleri buğulu pencereden kai'ye doğru kaydı. kendisine göre küçük ve ince olan elleri saçlarının üzerinde dolanıyordu. dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı. dumanı yüzüne doğru üflememek için kafasını çevirdi yeonjun. sonrasında elleri hueningkai'ye doğru havalandı. önce ıslak siyah tişörtüne değdi. hâlâ ıslak ve soğuktu. elleri yavaşça tişörtün yanlarına doğru kaydı, beline dokunuyordu şimdi. kai'nin elleri de durmuştu olduğu yerde. yalnızca yukardan yeonjun'un doğrudan gözlerinin içine bakıyordu.

hueningkai ellerini gevşetti, serbest kalan havlu arkaya düştü. ellerini saçlarından boynuna, sonra ise omzuna götürdü ve bir süre durdu orada. yeonjun kendine çekti kai'yi. aralarındaki mesafe kapanırken dudaklarına erişmek için kafasını yukarı kaldırması gerekmişti yeonjun'un. hueningkai'nin dudakları, yeonjun'un dudakları ile birleşti. yeonjun'un ağzındaki yoğun sigara tadı yavaşça kai'nin ağzına yayılmıştı. normalde kokusuna dahi tahammül edemezken şimdi rahatsız olmayı aklından bile geçirmemişti. çünkü zihni doluydu, yeonjun ve dudakları ile.

dudakları birbirlerinin üzerinde sakince hareket ederken kai'nin eli omuzlarından yukarı çıkıp yeonjun'un ensesinde yerini aldı. yeonjun ise bu sanki mümkünmüş gibi belindeki ellerini daha da sıkılaştırıp kendine çekti onu.

gerçeklik duygularını yitirmiş gibiydiler. ne kadar süredir buna devam ettiklerini bilmiyorlardı. sadece, ayrıldıklarına kızarmış dudakları ile birlikte nefes nefese kaldıklarını hatırlıyorlardı. kai hafifçe eğilerek kafasını yeonjun'un boynuna gömdü. akıl almaz kokusu yağmurun etkisiyle oldukça azalmıştı. ama şu an ona o kadar yakındı ki tenine yapışan her bir kokuyu alabiliyordu. yeonjun boynuna değen sıcak nefeslerle yutkundu ve kollarını sardı kai'ye.

bir süre öyle beklediler. buna ihtiyaçları vardı. koca bir sessizliğin içinde, sanki bir süreliğine zaman onların lehine işliyordu. kahveleri soğumadan önce ayrıldılar birbirlerinden. yüzlerinde utangaç ama memnun bir gülümseme filizlenmeye başlamıştı bile.

zamanın ters, bakışların anlamlı, sohbetin faydasız ve kelimelerin kifayetsiz olduğu o birkaç dakika içinde yalnızca birbirlerine bakıyorlar ama küçük hareketlerle odada gezinen gözler asla birbirini bulamıyor. çünkü tüm bedenleri çırılçıplak kalmış gibi tüm doğruları ve yanlışlarıyla duruyorlar ve ne yazık ki bakınca senin olan fakat düşününce yitirdiğiniz o insanlardan olma korkusu içlerinde bir yerlere kuruluyor.

sonra tekrar ve tekrar, yollarını unutan ve tek bildiği yerin ikisi arasındaki mesafe olan dudaklar birbirini buluyor. onları durdurmak için bir neden yok. çünkü korku ilerliyor, aşksa buna rağmen daha da içlerine sokuluyor.

xox
secim sonuclarindan once biraz gevseyelim

perdeler kapansın, bu ev güneş sevmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin