Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
hueningkai sabahın ilk ışıklarıyla, alarmı çalmadan uyanmıştı. uyumadan önce başında başlayan ağrı şimdi bütün bedenine yayılmıştı. güçlükle gözlerini araladı. odada hiçbir ışık kaynağı yokken gözlerini açsa da ayılabilmiş sayılmazdı. karanlığa alışması için gözlerini kısarak vücuduna baktı. dün yattığı şekilde uyuyakalmıştı ve pis kıyafetleriyle bütün bir geceyi geçirmişti. sızlanarak ayağa kalktıktan sonra zamanının olmasının getirdiği rahatlıkla duşa girdi. ışığı açmasıyla birlikte gözleri kamaşmış, kısa bir süre başı dönmüştü.
çıktığında ise hava yeni yeni aydınlanıyordu. duşta tahmin ettiğinden fazla kaldığı için şimdi saçını kuruturken aynı zamanda da giyinmeye çalışıyor, zaman kazanmayı hedefliyordu. işlerini hızlıca halledip yatak odasından çıktı ve direkt olarak mutfağa girdi. bir süredir market alışverişine çıkmamıştı. daha doğrusu annesi parayı daha göndermemişti. o da kendince haklıydı. evde kız kardeşine bakıyordu, ablası ise ondan büyüktü ve çoktan kendi hayatını kurmuştu. babası ile annesi hueningkai daha 8 yaşındayken boşanmışlardı. o günden beri babasıyla tek tük görüşmüş olsa da şimdi nerede olduğunu bile bilmiyordu.
geç kalmamak için hızla evden çıkmış, aynı aceleyle de okula yetişmek için koşmuştu. sonrasında ise saatler su gibi geçip gitmişti adeta. belki de bazı derslerde uyuduğu için ona öyle gelmişti. bir süredir bara uğruyor ve eve geç geliyordu. uyku düzeni altüst olmuştu ve bedeni buna alışık değildi. bu yüzden gün içinde yer fark etmeksizin belirli aralıklarla uyuyor veya uyukluyordu. ama sanırım artık bara gitmesi için bir sebebi kalmamıştı.
yorgun bir şekilde ağrıyan bedenini taşıyordu son gücüyle. müzik dinleyecek kadar enerjisi bile yoktu. eve gidip direkt yatağına girecek ve haftalar sonra ilk defa güzel bir uyku çekecekti. hiçbir şey düşünmeyecek, hiçbir şeyin ve hiçkimsenin onu uykusundan etmesine izin vermeyecekti. çünkü bedeninin buna ihtiyacı vardı.
gözlerini ovarak ilerlemeye devam etti. arada ellerini bedeninde gezdiriyor ve ağrıyan yerlere bir nevi masaj yapıyordu. vücuduna yayılan acıyla arada sesli bir şekilde sızlanıyor ve kendini eve atmak için adeta adımlarını sayıyordu. adımları karşısındaki bedeni görmesiyle durakladı. o da kai'yi görmüştü. her zaman oturduğu yerden kai'ye selam verdi. az önce kendine vermiş olduğu sözü bozdu ve yine adımlarını bara yöneltti. sahte bir gülümseme kondurdu dudaklarına, sonrasında da "merhaba." diyerek yeonjun'un selamına karşılık verdi.
hueningkai çömelip yeonjun'un oturduğu, yerden otuz santim kadar uzak mermerde yer edindi. "seslendim ama duymadın, yorgun görünüyorsun." dedi yeonjun. sesinde en ufak bir endişe yoktu ya da onu ses tonundan okuyacak kadar iyi tanımıyordu henüz. "evet, dün uyuyamadım da." yeonjun yanındaki içeceğinden bir yudum aldıktan sonra sırtını arkadaki cama yaslayarak konuştu:
"ilaç yazdır. ben kullanıyorum, onlar olmasa gözüme uyku girmiyor." konuşurken kafasını kai'ye çevirmiş ve zaten az olan mesafeyi daha da azaltmıştı. "yarın bakarım." dedi hueningkai. ilaçlık bir durumu olmadığını, sorunun kendisi olduğunu söyleyemedi. onu görmeden önce düzenli ve sağlıklı bir uykusu olduğunu, bara gelmiyor olsa yine öyle devam edeceğini de söyleyemedi. yapmadığı şeyler yüzünden onu suçlayamazdı. her şey yine kendisinde, içinde veriyor olduğu savaşta bitiyordu.
mermerin sol tarafındaki sigara paketine uzandı. 'çok içiyorsun.' diyemedi. hayatına karışacak kadar yakın değildi ona. ama "ister misin?" diye paketi ona uzatırken parmaklarındaki yaralarin giderek arttığını fark etmişti. "içmiyorum." diye kibarca reddettikten sonra yeonjun çoktan sigarasını yakmıştı. hueningkai çantasına uzanıp kendi elleri için kullandığı kremi çıkardı. sigara tutmayan boş elini mermerin üzerinden çekip kendine yaklaştırdı. yeonjun ise onun bu hareketi üzerine sigarasını dudaklarının arasından çekip merakla onu izlemişti. küçük eller önce kendi yıpranmış ellerinin üzerinde yavaşça gezindi. bu küçük hareketler sonrasında yeonjun gözlerini ellerinden ayırıp kai'ye odaklamıştı. dalgalı saçları gözünün önüne düşmüş, gözaltları yorgunluktan kızarmıştı.
kremin kapağını açıp parmak uçlarının her birinin üzerine azar azar sürdü. "gitarla işin bittikten sonra krem sürmezsen çatlayabilir." cümlesini söylerken yeonjun'a baktığında onun da kendisini izlediğini fark etmemişti. kesişen gözleri hızla değil, yavaşça, onu izleyerek ellerine geri döndü. sol elindeki sigarasının külleri teker teker yere dökülürken yeonjun bunu umursayacak durumda değildi. kendi soğuk ellerin değen sıcak eller, uzun zamandır verilmeyen ilginin taze mutluluğu, içinde bir yerlere serpilmişti.
kremi parmak uçlarına yedirdiğinde kapağını kapatıp ona doğru uzattı ve ayağa kalktı. "her gün azar azar sür." çantasının fermuarını kapattı ve devam etti konuşmasına. "ama yine de penayla çal, çok zarar vermişsin." gitmeden önce diğerinin elinde küle dönmüş sigaraya odaklandığında yeonjun da o tarafa döndü. kalan sigarayı da yerde söndürüp afallamış bir şekilde ayağa kalktı. "teşekkür ederim kai."
kai de gülümsedi ve başını öne eğerek "iyi geceler yeonjun." dedi. ilk defa sesli olarak söylemişti adını. içinden defalarca söylemek gelirken sadece arkasını dönüp gitmekle yetinmişti fakat bu sefer arkasında ilk gördüğü yeonjun'u bırakmamıştı. bir şeyler değişmişti fakat bu değişimi görmek için saat çok geçti.