1.BÖLÜM

789 28 5
                                    

Saatin tik tak sesleriyle dolu boş odada yaklaşık yarım saattir oturuyordum. Aklımda tek bir soruyla boğuşurken yorgun düşmüştüm yine. Hatanın ne olduğunu, kimde olduğu önemli değildi bu saatten sonra. Hayatımda en çok güvendiğim kişiden, hayatımın ihaneti yemiştim çoktan. Yarım saat önce hakimin karnıma bakarak takındığı tiksindirici ifadeyi düşündüm. Tekrar gözlerim doldu. Elimi karnıma koyarak, sözlerimi tekrarladım. "Merak etme, annen yanında." Artık babası olmayan bir çocuktu. İki yıl önce evlendiğimizde hatta daha öncesinde bile hayallerini kurduğumuz tek şeydi bir çocuk. Ve şimdi onu tek başıma büyütmeliydim. Doohyun ile üniversite de tanışmıştık. Baş döndürücü bir aşktı bu. İkimizde birbirimizi çok seviyorduk. Ya da ben öyle sanmıştım hep. İlk kez mi yoksa daha öncesi de var mıydı beni aldatmasının? Bunu düşünmek bile istemiyordum ama daha önce de hissettiğim bir kaç durum vardı evet. Bir kaç damla gözyaşı daha döküldü. Elimin tersiyle sildim. Yaklaşık bir ay önce tam olarak anlamıştım. Üstelik elimde atılan mesajlar da vardı.

"Karın daha gitmedi mi? Dışarı da soğuktan öleceğim.

" Bu akşam bana gelebilir misin? Senin için sürprizim var. "

" Ah, yine kavga mı ettiniz? Bana gel seni yumuşatacağım. "

Noktasına kadar her şey aklımdaydı gelen mesajların. O güne kadar hep ona güvenmiştim ama bu şimdi daha çok acı çekmeme sebep olmuştu.

" Ben şimdi ne yapacağım?"

Oturduğum yerden yavaşça kalktım. Kapıya doğru yürüdüm. Biraz önce o açmıştı kapıyı. Beni son kez arkasında bırakarak. Şimdi o kadının yanında mıydı? Mutlular mıydı? Belki artık gizlemek zorunda olmadıkların rahattılar. Yavaş yavaş dışarı çıktım. Bahar ayı gelmişti ve her yerde ağaçlar çiçeklerini açmıştı. Dökülen çiçeklerin altından geçerken tekrar ne yapacağımı düşündüm. Hiç iyi değildim ama şirkete gidip, yeni gelecek olan varisi karşılamalıydım. Telefonla Min Kyung'u arayıp yolda olduğumu söylemek için çantama elimi attım. Elime evlilik yüzüğü geldi. Bu benimki değil, Doohyun'unkiydi. Giderken masada bıraktığı yüzüktü. Hala taktığım yüzüğü çıkararak ikisini birlikte çantama geri koydum ve şirkete gittim. Müdür olduğum için gelen varisi tabiki ben karşılaşayacaktım. Tıpkı başkanın diğer oğulları ve kızı gibi şımarık ve sümdük birine saygı göstermek için harcadığım çabanın hattı hesabı yoktu. Varisi kapıda karşılaşayacağımız için kapının önünde diğerlerinin yanındaki yerimi alarak beklemeye başladım.

Minkyoung sessizce fısıldadı:"Nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin? Ah, böyle bir günde şirkete gelmen çok üzücü. Akşam birlikte yemek yiyelim tamam mı? "

Hafifçe başımı salladım ve küçük bir gürültüyle varisin geldiğini anladım. Siyah ithal arabadan sanki eli yokmuş gibi şoförün yardımıyla çıktı. Uzun boylu, yapılı sevimli bir yüzü vardı aslında. Çıktığında bize karşı gülümsedi. Dudağının iki tarafında beliren gamzeler şimdi onu daha iyi göstermişti. Tek tek herkesin elini sıkmaya başladı. Bir an önce şu durumun bitmesi için dua ediyordum. Çünkü bebek huysuzlanmaya başlamıştı. Karnım gerinip tekrar gevşiyor, gerinip tekrar gevşiyordu. Çığlık atmamak için kendimi zor tuttum ve derin derin nefes alıp vermeye başladım. Varis en sonunda Minkyoung'un elini sıktı ve bana dönerek elini uzattı. " Ben Lee Hyun Do, iyi anlaşalım." diyerek kocaman bir sevimli bir şekilde gülümsedi. Elimi uzattım "Ben Müdür Kang Haeri." ve cümleyi söylediğim anda gözlerim karardı. Varis beni hızlıca kavradı ve düşmemem için tuttu.

"Hey, biri yardım edebilir mi? "

SPRING TIMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin