are we too young for this?
feels like i can't move
sharing my heart, it's tearing me apart****
"üşümedin mi artık abiciğim? içeri girelim mi?"
"içerisinden nefret ediyorum."
"biliyorum ama üşütürsen daha kötü olur."
"bundan da nefret ediyorum. bu hastaneden de nefret ediyorum. her şeyden nefret ediyorum."
yeji küçük bir çocuk edasıyla kollarını göğsünde kavuşturduğunda gözleri doldu. bıkmıştı buraya tıkılı kalmaktan. eve gitmek istiyordu. lise hayatını doğru düzgün yaşayamamıştı bile. merak ediyordu, üniversiteye gidebilecek miydi? o kadar çok yaşayabilecek miydi? yaşasa bile bu hastaneden ne zaman çıkacak gücü bulacaktı?
abisi için de üzülüyordu. kendisine çaktırmamaya çalıştığını bilse de psikolojisinin çok kötü durumda olduğunun farkındaydı ve bunun için vicdan azabı çekiyordu. hem kendisinin hem de abisinin hayatını mahvetmişti bu hastalık. nefret ediyordu. hepsinden nefret ediyordu.
gözlerini bahçede gezdirdi. bir sürü insan ve onların hayat hikayeleri vardı. merak etti hepsini. belki de kendinden çok daha kötü durumda olanlar vardı. yine de o daha kendi durumunu kaldıramıyordu bile.
"güzelim, buradan çıkmak istediğini ve nasıl hissettiğini biliyorum. söz veriyorum yakında çıkacaksı..."
"ne biliyorsun ki?" diye sordu bu sefer gözlerinden akan yaşları durduramadan. "tüm gün aynı odanın içinde durmak, aynı yatağın içinde yatmak, aynı insanları görmek ne kadar bunaltıcı bilmiyorsun. çektiğim ağrıları hissetmiyorsun. sürekli makinelere bağlanmıyorsun, testler yapılmıyor. çok büyük bir arkadaş ortamın olmasa bile minho abi ve jisung abi var. benim kimim var? bırak arkadaş edinmeyi, liseye bile doğru düzgün gidemedim. biliyorum, benim için uğraşıyorsun ama nasıl hissettiğimi bildiğini söylemeyi bırak çünkü hiçbir şey bilmiyorsun. ve lütfen tutamayacağın sözler verme."
dudağını ısırdı, ne diyeceğini bilemedi hyunjin. kardeşi çok haklıydı ve bu çok canını yakıyordu.
"özür dilerim."
"gerek yok."
"keşke hasta olan ben olsaydım."
"böyle düşünmeyi bırak," dedi yeji ve burnunu çekip abisine sarıldı.
"seni buradan kurtarmayı her şeyden çok istiyorum, biliyorsun."
"biliyorum. benim için ne kadar çok uğraştığını da biliyorum. kendini bu kadar yıpratmana gerek yok abi."
jeongin'in söyledikleri aklında belirdi bir anda.
"kimin için geldiğini bilmiyorum ama eminim ki seni bu halde gördüğü için üzülüyordur. moralini yüksek tutmaya çalış."
kardeşine üzüldüğünü göstermemeliydi. yüzüne bir tebessüm koyup kardeşinden ayrıldı ve yanağından bir makas aldı.
"oy, sen büyüdün de abine böyle şeyler mi diyorsun?"
"ya abi!"
kardeşinin saçlarını karıştırıp artık odasına gitmesi gerektiğini söyledi. yeji oflayarak hastanenin içine girdiğinde derin bir nefes aldı ve yandaki banka oturdu.
ağlamak istiyordu ama yapamıyordu. bu histen nefret ediyordu. aldığı nefesler ciğerlerine gitmiyordu sanki, koskoca bahçenin içinde boğuluyordu. boğazında bir yumru oluşmuştu kardeşiyle olan konuşmasından sonra.
birinin ona seslendiğini duydu ama sesler bulanık gibiydi, odaklanamıyordu. sonunda kafasını çevirdiğinde yanındaki melek yüzlü oğlanı fark etti. ona endişeli bir şekilde bakıyordu. başının döndüğünü hissetti, ayağa kalkmaya çalıştı fakat tökezledi. birinin onu tuttuğunu hissetti. etraf bulanıktı ama gördüğü siyah saçlar her şeyden daha netti.
"hyunjin? iyi misin?"
"jeongin?"
cevap vermeden sarışına sarıldı. ihtiyacı olduğunu düşünmüştü, yine de ileri gidip gitmediğini kestiremedi. sarışın da kollarını onun beline sarınca gülümsedi.
"anlatmak ister misin?"
"bazen," dedi ve sustu. "ölmek istiyorum. hem de çok. her şeyden çok istiyorum."
"sakın. bunu yapamazsın."
"yeji için yaşamak zorundayım. kardeşim için."
"kendin için de yaşamak zorundasın."
"değilim."
"senin yerinde olmak isteyen bir sürü insan var. senin bedenine sahip olmak isteyen... o kadar çok insan var ki hyunjin."
"sağlıklı bir bedenim var ama sağlıklı bir psikolojim olduğunu sanmıyorum."
"sağlıklı bir bedenin olmasaydı..." deyip sustu jeongin. hyunjin'in sırtındaki kollarını daha da sıkılaştırdı. "sağlıklı bir psikolojinin pek önemi kalmazdı. hazır sağlıklı bir bedenin varken bunun değerini bilip psikolojini de düzeltmeye bak. psikoloğa gidiyor musun?"
"hayır."
"kendin için uğraşmıyorsun ki hyunjin. sadece kendini yıpratıyorsun."
"düzelmek istemiyorum."
düzelmek istemeyen birini düzeltmeye çalışmak, çıkmaz sokak olduğunu bildiğiniz yolun diğer tarafına çıkmaya çalışmakla eşdeğerdi. kurtarılmak istemeyen biri kurtarılamazdı.
jeongin iç çekti yavaşça. belini saran kolların sahibinin düşüncelerini değiştirmeyi o kadar çok istiyordu ki.
"sen nasıl bu kadar... umut dolusun? ya da neşelisin? bilmiyorum, anlam veremiyorum sadece. yanlış anlama lütfen."
"ben..." dedi ve yutkundu. "hasta olan yakınım... onun için umut yok gibi duruyor. hayatın üzülmek için çok kısa olduğunu anladım."
başının üstünden kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. en azından yeji için umut var, diye düşündü. ya olmasaydı? yeji için umut olmasaydı jeongin kadar pozitif kalabilir miydi? kalamazdı, yapamazdı...
bu melek yüzlü oğlanın melek gibi bir kalbi de vardı anlaşılan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fourth of july - hyunin
Fanfictionhyunjin, kız kardeşi yeji'yi hastaneye ziyarete geldiğinde melek yüzlü bir oğlanla karşılaşır. [bxb] [skz hyunin fanfic] [yan shipler: minsung, changlix, chanmin ve ryeji]