a heart that's full up like a landfill
****
"hyunjin, artık yataktan çıkman gerekiyor."
"istemiyorum," diye mırıldandı uykulu sesiyle. gece uyumamıştı yine ama yataktan çıkmak da istemiyordu. hiçbir şey yapmak istemiyordu, ne biriyle konuşmak ne de bir şey yapmak.
"hyun," deyip onu dürttü tekrardan mor saçlı genç. arkadaşının zor zamanlardan geçtiğinin farkındaydı ama hayatını yatağın içinde geçiremezdi.
minho bir şeyler demeye devam etti ama hyunjin dikkatini ona veremedi. başı ağrıyordu, sussun istedi sadece o an. hızla yorgandan çıkıp yanından geçti ve lavaboya gitti yüzünü yıkamaya.
"hyun, beni dinliyor musun?"
"dinliyorum."
hayır, dinlemiyordu. yüzüne birkaç kez su çarptıktan sonra aynadan kendisine baktı. o kadar perişan halde gözüküyordu ki... odasına geri gitti ve dolabına baktı ama üstünü değiştirmeye hali yok gibiydi.
"hyunjin."
"ne var?"
"bir psikoloğa gitmek ister misin?"
"hayır! yeter artık minho."
"gözümün önünde günden güne bitiyorsun ve ben hiçbir şey yapamıyorum."
"biten kişi ben değilim, bunu sen de biliyorsun," dedi saçlarını çekiştirirken. minho sarışının ellerinden tuttu ve canını acıtmasını engelledi.
"yeji seni özledi. gitmemiz gerekiyor, giyin hadi. ayrıca saçını falan da tara, endişelenmesin kız."
"tamam," diye mırıldandı. üzerine bir eşofman tişört geçirdi ve tekrardan lavaboya yöneldi. saçlarını taradı yavaşça.
"kahvaltı ettin mi?"
"evet."
hayır.
"hazırsan çıkalım o zaman."
----
"abi!"
yeji abisini gördüğünde sevinçle kollarını iki yana açtı sarılması için. hyunjin ise yorgun bir gülümsemeyle sarıldı kardeşine ve saçlarını okşadı.
"nasılsın bakalım, ufaklık?" dedi bir süre sonra ayrılıp.
"iyiyim, sen?"
"iyiysen iyiyim."
"abi."
"efendim?"
"ne zaman buradan çıkacağım?"
işte hyunjin'in bu soruya verebileceği bir cevap yoktu. duraksadı biraz, ne diyeceğini düşündü. "yakında çıkacaksın güzelim," diyebildi sadece.
"çok sıkılıyorum burada amaa! bunu söylediğime inanamıyorum ama okulu bile özledim."
"buradan hiç arkadaş edinmedin mi aylardır? ryujin diye bir kız vardı, ona n'oldu?"
"var ama..."
"ama ne?"
yeji tam söyleyecekken içeri giren minho ile birlikte sustu.
"biz geldik!"
ikisi de gülümseyerek mor saçlı olana baktı. yanındaysa sevgilisi vardı, jisung.
"hoş geldiniz."
minho ve jisung da sırayla yeji'ye sarıldıktan sonra sohbet etmeye başladılar. hyunjin ise kardeşine verdiği sözleri nasıl tutacağını düşünüyordu. o da gençliğini yaşasın istiyordu. okula gitsin, kavga etsin, güzel arkadaşlıklar kursun, partilesin, âşık olsun ve daha nicesini yapsın istiyordu. keşke hasta olan ben olsaydım, diye geçirdi içinden. ölmeyi hak ettiğini düşünüyordu. kardeşinin ise yaşamayı.
"abi, bana meyve suyu alır mısın?"
"alırım güzelim."
yavaşça ayaklandı ve odadan çıkıp meyve suyu otomatlarının oraya gitti. elma suyunu almaya çalışıyordu fakat otomat düzgün çalışmıyordu. sinirlenip tekmeledi birkaç kez. "siktiğimin otomatı," diye mırıldandı sessizce.
"hyunjin?"
duyduğu sesle birlikte arkasını döndü ve melek yüzlü gençle karşılaştı. neydi ki adı? junghoon? junhyeon? jeongguk? jeongbin?
"jeongin ben, geçen gün tanışmıştık."
oh, doğru. jeongin. melek yüzlü gencin adı jeongin'di.
"evet."
"tekrar karşılaştığımıza göre bu bize hayatın bir cilvesi olmalı, değil mi?" deyip kıkırdadı. istemsizce dudaklarının kenarlarının kıvrıldığını fark etmemişti sarışın.
"olabilir."
hyunjin neden bunu söylediğini bilmiyordu. normalde olsa "hayır," deyip yanından giderdi ama nedense ona olumlu yanıt vermek istemişti.
"otomattan meyve suyu almaya mı çalışıyorsun?" dedi jeongin kısa bir sessizliğin ardından.
"evet ama galiba bozuk."
"bozuk değil, sen beceremiyorsun," dedi ve hyunjin'in istediği içeceği aldı.
"of, çok teşekkür ederim. aylardır buraya geliyorum ama hâlâ beceremedim şu makineyi kullanmayı."
"ne demek. ben uzun zamandır geldiğim için alışkınım zaten. yoksa evet diğer otomatlardan biraz daha farklı çalışıyor."
sarışın olan, karşısındaki gencin hikayesini merak etti. neden uzun zamandır geliyordu mesela? kimin için geliyordu?
"gitmem gerekiyor, görüşürüz," deyip siyah saçlının yanından ayrıldı fakat arkasından gelen sesle birlikte durdu.
"hyunjin!"
arkasını dönüp ne yaptığına baktı.
"kimin için geldiğini bilmiyorum ama eminim ki seni bu halde gördüğü için üzülüyordur. moralini yüksek tutmaya çalış."
belki de öylesine söylediği şeylerdi fakat hyunjin için çok anlam ifade ediyordu bu sözler. ilk defa minho ve yeji dışında birinin onu gerçekten umursadığını hissetmişti.
ve onu böyle hissettiren sadece birkaç gün önce tanıştığı melek yüzlü bir oğlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fourth of july - hyunin
Hayran Kurguhyunjin, kız kardeşi yeji'yi hastaneye ziyarete geldiğinde melek yüzlü bir oğlanla karşılaşır. [bxb] [skz hyunin fanfic] [yan shipler: minsung, changlix, chanmin ve ryeji]