6, blue hair

92 15 21
                                    

and i guess i'll just miss her
even though she isn't even really gone
things are just different

****

sarışın genç oturuyor, eskiz defterine bir şeyler karalıyordu. genelde ziyaret saatini minho ile birlikte beklerdi, bu yüzden biraz garip hissediyordu.

çizdiği çiçek bitince resimden uzaklaşıp nasıl olduğuna baktı. eh, güzeldi.

eskiden resim yapmayı çok severdi ama artık eskisi kadar ilgisini çektiğini hissetmiyordu. artık bu dünyada ilgisini çeken neredeyse hiçbir şey yok gibiydi.

defteri yavaşça kapattı ve çantasına koydu.

minho'yla ettiği kavgadan birkaç gün geçmişti. şaka gibi geliyordu. yıllar önce minho'nun onu bırakıp gideceğini söyleseler gülüp geçerdi. şimdiyse düşündükçe nefesi daralıyordu.

günlerdir görüşmüyorlardı. ne telefonla ne mesajla ne de yüz yüze. yeji'yi birlikte ziyarete bile gitmemişlerdi.

tek başınaydı artık, yapayalnızdı.

istediği de bu değil miydi? onu rahatsız edebilecek kimse yoktu artık. ne minho, ne jisung ne de seungmin. tek başınaydı. herkes uzaklaşmıştı ondan.

neden böyle hissediyordu ki o zaman?

görüş açısına jeongin girdiğinde kaşlarını çattı. uzun zamandır görmemişti onu.

"oh, hyunjin!"

"selam."

gülümseyerek yanına geldi ve oturdu jeongin.

"nasılsın?"

"iyi."

"uzun zaman oldu, değil mi? görüşemiyoruz."

"öyle oldu."

jeongin oturduğu yerde kıpırdandı. yanındaki genci rahatsız ediyor gibi hissetmişti. kalkacakken bileğinden bir elin tuttuğunu hissetti.

"gitme."

böyle bir şey demesini ikisi de beklemiyordu. yine de geri oturdu. sessizce bakışıyolardı sadece. hyunjin nedenini bilmediği bir şekilde melek yüzlü oğlanın yanındayken kendini çok huzurlu hissediyordu.

"biliyor musun? bu sabah çok tatlı bir kedi gördüm!" diyerek ortamdaki bu garip havayı bozdu jeongin.

"kedi sever misin?"

"çok!"

minho da çok severdi, diye düşündü. onun sayesinde sevmeye başlamıştı o da.

"ben de severim. çok tatlılar."

"bir kedi sahiplenmek istiyorum aslında ama ev arkadaşımın alerjisi olduğu için yapamıyorum."

"kötü bir durum olmalı."

"öyle. peki şey! sence bir hayvan olsam ne olurdum?"

siyah saçlı gencin bu kadar heyecanlı konuşması onu hafifçe gülümsetti. biraz düşünüp "tilki," yanıtını verdi. "bembeyaz bir tilki olurdun."

"iyi de benim saçlarım siyah. neden beyaz bir tilki olayım ki?"

çünkü sen bir meleksin, demek istedi. yapamadı. bunun yerine "bilmem ki," dedi. "bence öyle olurdun."

"teşekkürler hyunjinnie!"

"hyunjinnie?"

"beğenmedin mi? istemiyorsan demem."

"hayır hayır... aksine, çok beğendim."

"öyle mi? çok sevindim o zaman!"

bu kadar sevimli olması sarışını gülümsetiyordu.

jeongin'in gözleri hyunjin'in elindeki eskiz defterini buldu.

"çizim mi yapıyorsun? bakabilir miyim?"

"yani... pek güzel değiller ama istersen bakabilirsin. gördüğüm güzel şeyleri karalıyorum işte."

birkaç sayfayı atlayarak ona defteri gösterdiğinde tepkileri karşısında gülümsemekle yetindi.

atladıkları sayfalarda onun çizimlerinin olduğunu bilmese de olurdu.

**

"ağır mı konuştum onunla sence jisung?"

"hayır, sevgilim. hissettiklerini ona aktardın sadece. biraz yalnız kalıp düşünmesi lazım."

"bilmiyorum."

minho gerçekten yorulmuştu bu durumdan. hyunjin'den değil. hyunjin'den bıkması söz konusu bile değildi. ama yardım etmeye çalıştıkça sürekli itilmeye göz yumamazdı daha fazla. sürekli tersliyorsa nasıl daha fazla yanında durmaya devam edebilirdi ki?

yeji'nin hastalığını öğrendikten sonra değişmişti her şey. hyunjin bir anda çökmüştü. minho her anında yanında olabilmek için elinden geleni yapmıştı.

ama gerçekten... biri yardımı reddediyorsa ona yardım edemezsiniz.

hyunjin reddediyordu sürekli. etrafındaki herkesi itiyordu. minho endişeliydi. gerçekte böyle olmadığını biliyordu, o oğlanla yıllarını geçirmişti ama artık ne yapması gerektiğini bilmiyordu. her zaman yanında olmuştu ama şimdi olamıyordu ve bu ona çok çaresiz hissettiriyordu.

daha önce de üzgün, endişeli veya sinirli hissetmişti minho. küçükken bile tek istediği şey hyunjin'in yükünü azaltmaktı.

yedinci yaş günüydü. hyunjin doğum günü partisine vücudundaki morluklarla gelmişti. kalbinin sıkıştığını hissetmişti minho; bir çocuğa bunu nasıl yaparlar, diye düşünmüştü. bir dilek tutup mumları üflemesini söylediler. düşündü bir süre. ne dilemeliydi? yeni çıkan oyuncak arabayı mı yoksa yeni güzel kıyafetleri mi? hayır, ikisini de dilemeyecekti. minho hyunjin'in acısının kendisine verilmesini diledi. hyunjin'in canı acımasın, dedi. güçlü bir çocuktu. belki arkadaşının kaldıramadığı şeyleri kendisi kaldırabilirdi.

ama olmadı. dileği asla gerçek olmadı. şimdi ise kardeşi olarak gördüğü oğlanı kaybediyordu.

mutsuzdu, hem de çok. ne yapacağını bilmiyordu. yorulmuştu ama can dostu olmadan da yapamıyordu. iki türlü de zarar görüyordu.

ağladığını sevgilisi onun için gözyaşlarını sildiğinde fark etti.

"minho, senin suçun değil. sen gerekeni yaptın. ona biraz zaman ver."

"ben sadece onun iyi olmasını istiyorum."

"bu senin sorumluluğun değil. ona yardım etmeye çalıştın zaten. kendini yıpratmanı hiç sevmiyorum sevgilim," dedi ve dudaklarına küçük bir buse kondurdu. minho ise daha da dolan gözleriyle birlikte sevgilisine sarılıp ağlamaya devam etti.

doğru olan buydu, değil mi? doğru olanı yapmıştı, evet. doğruysa neden bu kadar acıtıyordu?

fourth of july - hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin