(Tırnak içinde yer alan italik cümleler veyahut kelimeler Taehyung'un dudaklarından dökülen sözcüklerdir.)
İyi okumalar
(●’3)♡(ε'●)
Elimdeki kalemi önümdeki masanın üzerinde duran kitabın üzerine adeta fırlatıp, kollarımı bağlayarak arkama yaslandım.
Ağzımdan firar eden bir of'lamayla ellerimi alnıma götürüp ovaladım.
Çok fena başım ağrıyordu ve kafamın içinin parçalara ayrıldığını hissediyordum.
Bu sıralar sık sık ağrıyan başım tüm enerjimi sömürüyor gibi hissediyordum.
Haftalardır -ciddi anlamda haftaladır- onu görmemek ve hissedememek canımı sıkıyordu. Ne ara alışmıştım bir şeytana? Ya da ne ara onun yolunu gözleyecek kadar var etmiştim hayatımda?
Onu görmediğim 3. hafta 12. saat, toplam 516 saat fazla zordu.
Gelmiyordu.
Haftalardır, günlerdir ve saatlerdir beklediğim beden gelmiyordu. Belki de gelmeyecekti. Bilmiyordum ve bilmemekten nefret ediyordum.Tekrar alnımı ovalamak için çıkan ellerimden sonra masamın üzerindeki kulak üstü kulaklığı aldım ve oturduğum yerden kalkarak yatağa attım bedenimi. Telefonumdan açtığım we don't talk anymore şarkısıyla gözlerimi adeta sonsuzluğa kapattım. Gevşediğimi hissediyordum. Gevşeyen bedenimle kafamın da rahatladığını hissediyordum.
Dış dünyayla bağlantımı kestiğim birkaç dakikadan sonra yattığım yatağın yanı içine çöktü.
Gelmiş miydi?
Gözlerimi açıp bakmak istemiyordum.
Yanağımda gezen işaret parmağıyla ağzımdan zayıf bir nefes verdim. Yanağımdan gözlerime, gözlerimden saçlarıma ve en son kulağımdaki kulaklıkta durdu parmak.
Gözlerim hâlâ sıkıca kapalıyken kulağımdaki kulaklığı kulağımdan aldı ve başka bir yere koydu. Birkaç dakika geçmişken kulağımda hissettiğim sıcak nefes sesleriyle titredim bir anlığına. Titrediğimi anlamıştı büyük ihtimalle."Beni görmezden mi geliyorsun çocuğum?"
Özlediğim o sesi duymak ağır mı gelmişti?
Kendimi iyi hissetmem gerekirken kötü hissediyordum. Nedeni neydi?
Cevap vermek istemiyordum. Vermedim de zaten. Suskunluğuma karşı o da susmuştu.
Dakikalar sonra gözlerimi açma isteğiyle yanıp tutuştum. Sonrasında açtım gözlerimi. Yanımda uzanıyor, parmağı kulak mememle oynuyordu. Yüzüne değmedi bakışlarım. Yapamadım. Kırgındım. Kafasına göre gelebileceği ve benim onu, o istediğinde görebileceğim kesindi. İstediğimde değilde o istediğinde görebilirdim onu. İçimde kırgınlıkla beraber kızgınlıkta ortaya çıkmaya başladı. Kafasına göre geliyordu. Benim duygularımı düşünmeden istediği zaman geliyor ve gidiyordu.
Şimdi kızgın ve kırgındım."Bana kızgınsın?"
Soru edasıyla sorduğu şeye cevap vermek için aralandı dudaklarım. Keşke konuşmak için değilde beni öpmesi için aralansa.
"Hem kızgın hemde kırgınım."
Kafasını anlar şekilde aşağı yukarı salladı.
"Nedeni ne?"
Nedeni ne?
Sinirlendiğimi hissetmeye başlamıştım. Nedeni neydi ki tanrı aşkına?"Kafana göre gelip gidebileceğin biri değilim ben. Ya gel, ya git. Sürekli acaba bugün gelecek mi, ya da bugün mü gelecek diye düşünmek istemiyorum. Nereye gidiyorsun, neden gidiyorsun bilmiyorum. Neden bir an da yok oluyorsun onu da bilmiyorum. Ben çoğu şeyi bilmiyorum. Adını, nereden geldiğini, neden gittiğini veya hâlâ neden benim yanımda olduğunu bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deal With The Devil // TAEKOOK
FanfictionJeongguk annesinin hayatı üzerine Şeytan'la bir anlaşma yapmıştı. "Annenin hayatını bağışlayabilirim çocuk." Kafamı kaldırıp daha dikkatli baktım karşımdaki bedene. "Ama karşılığında bana iyilik yapmalısın." Ellerinden birini cebinden çıkardı ve an...