Gün ağarmıştı. Uykusuz geçirdiğim bir geceydi, kabuslarla doluydu. Saç diplerim su gibi olmuştu.
Beden yorgunluğundan ziyade düşünce ,zihin yorgunluğuydu ve bu uyanmamı ikiye katlıyordu, bu durum beden yorgunluğundan daha yorucuydu. Derin bir denizde karaya vurmamak için çırpınan bir balık gibiydim.
Güneş ışıkları odama doluşmaya başlamıştı. Boynuma kadar çektiğim yorganı üstümden atıp işe dahi gitmek istemiyordum. Saatlerce odamın küf tutmuş tavanını izleyebilirdim.
Gözlerime kum tanecikleri dolmuş gibiydi. Kapımın ardından sesler geliyordu bu da ananemin kalktığı anlamına geliyordu. Gelip uyandırmazdı onun yerine uyandığına dair sesler çıkarır ve hafif olan uykum onunla yok olurdu.
Zaten uzun zamandır sorun içeren uyku sorunlarım vardı. Birçok şeye katlanmak daha zor oluyordu benim için.
Sabah ezanıyla kalkar romatizmalı ayaklarıyla kara zor abdest alır bana iki lokma yedire bilmek için bir şeyler hazırlardı.
Bu aralar Hatay'a ciddi bir soğuk çökmüştü. Elbisemin altına giydiğim içlikler bile beni ısıtmıyordu. Aldığım parada ya evi ısıtacak oduna ,kömüre ya da yiyeceğimiz birkaç şeye anca yetiyordu.
Üstümdeki rengi solmuş mavi yorganı bir köşeye attım, kara betona ayağım değdiği an tüylerim diken diken olmuştu.
Soğuk iyi hissettiriyordu çoğu zaman. Düşünceleri buğulaştırıyordu.
Dolabımdan hemen düz koyu kahve bir elbise geçirdim üzerime. Yatağımın altına attığım çarşafa bağlanmış ninemin on sekiz yaşım için ördüğü kadife şalı omuzlarıma aldım.
Dişlerim daha evden çıkmadan zangırdıyordu. Odamın kapısının altından sıcak hava geliyordu bu da demek oluyordu ki doldurduğum sobayı ananem yakmıştı. Araladığım kapının ardında anneannem ayaklarını uzatmış şekilde sobaya attığı patatesleri soyuyordu.
"Günaydın anneanne" Bugün keyfi yoktu belliydi suratından kesin ayakları ağrıyordu. Bir parayı denkleştirip doktora götürememiştim ki.
"Günaydın Serçe'm. Gel otur ye öyle git, acı acına olmaz bütün gün." Omzumda ki şalı eskimiş sedirin üstüne atıp "Bir tuvalete gideyim gelirim." Deyip yanından ayrıldım.
Dağılmış buğday sarısından daha açık saçlarımı bozulmuş örgüsünden kurtardım. Soğuk suyu açıp bebe saçlarımı yatıştırdıktan sonra sıkıca örmeye çalıştım. Eskisi gibi çok uzamıştı. Kalçamı geçiyordu artık. Bir ara kesmeliydim.
Kara anılar gözümden bir toz bulutu gibi geçti kalbim acıyla kasıldı. Bazen kendi saç telimden tiksiniyordum...
Yüzüme vurduğum soğuk su zihnimi açmıştı öğleki aklıma geleni def eder olmuştu. Hemen sıcak olan odaya geçip nenemin serdiği sofra bezini üstüme çektim.
"Helee ceylan gözlerin nasıl kızarmış Serçe'm? Sen yine mi uyumadın?"
"Yoo hayır uyudum sudan kızarmıştır. Senin ayakların ağrıyor değil mi yine? Şifacı Hatun'dan aldığım ilaçları sürseydin ayaklarına." Elini takma der gibi salladı.
"Amman boş ver Serçe'm alıştım ben artık. Geçmiyor bu meret benle mezara kadar gelecek. Anca ölünce kurtulacağım bu meretten. O meymenetsiz karının yaptığı ilaçlar daha da arttırdı ağrımı. " Ölümden bahsettiği an soğuması için birbirinden ayırdığım patatesleri öylece bir köşeye koydum. Zaten olmayan iştahım hepten gitmişti.
"Neden sabah sabah bu konuları açıyorsun anane? Meymenetsiz dediğin kadın o ilaçlar için kaç tur atıyor bulabilmek için yabanlarda. " Sesim oldukça sıkkındı. Ayaklanıp sedirin üstünden kalçama kadar gelen şalı örttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA KUŞUN KIRIK KANADINDA
General FictionBir eski zaman hikayesidir. Yetişkin içerik! Yaş farkı içerir! Sevda Kuşun Kırık Kanadın'da adında yazılmış ilk ve tek kitaptır! Çalıntı ve benzeri kitap durumunda hukuki sürece başvurulacaktır!