10052023-
"İyi ki doğdun Choi Chanhee."
Chanhee gecenin bir yarısı uykusundan uyandırılmasına anlam verememişti önce.
Juyeon'un cümlesiyle gülümsemişti uykulu gözlerini açamazken.
Kaldıkları otelin bahçesindeydiler. Gecenin bir yarısı olduğundan şehir karanlıktı. Yalnızca yakınlarındaki eyfel parıldıyordu ışıl ışıl.Ailesi kore saatine göre kutlamıştı doğum gününü. Gece 12'yi vurduğunda ise yeni yaşına tek başına girmeyi tercih etmişti eyfele karşı. Changmin yarın için ona yemek ısmarlayacağı sözünü vermişti. Mutluydu bu sakin monotonluktan.
Sürprizlere hayatında pek yer veren biri olmadığından Juyeon'un aramasının ardındaki nedenin doğum günü olduğunu düşünememişti hiç.
Bir süre önceki hali gibi uyuyamadığını sanmış ve deli gibi uykusu olmasına rağmen değer verdiğinin uykusuz gecesine eşlik edebileceğini düşünmüştü.Yarım yamalak açabildiği gözlerine bakıyordu Juyeon'un oldukça ayık olan parlak gözleri.
"Yarında kutlayabilirdin."
Gülmüştü Juyeon kafasıyla onaylarken karşısındaki uykulu bedeni. Yarında kutlayabilirdi fakat yarın bu kadar cesaret sahibi biri olabilir miydi şüpheliydi.
Chanhee psikolojik açıdan sağlıklı bir insandı. Kimseden büyük beklentileri olmazdı. Kimseye doğum gününü erken ya da geç kutladıkları için kırılacak değildi. Kendini beklenmeyen anda gelecek olan her sevgiye karşı duyurmuştu savunma mekanizması buymuş gibi.
Her konuda, her açıdan olaylara karşı kendini dizginlemeyi bilen biriydi. Deli gibi aşık olsa bile, bununla başa çıkabilecek gücü vardı.
Yinede tuhaf bir şekilde endişeleri olduğuna inanıyordu Juyeon. Bir insan herzaman mutlu olamazdı ya da herzaman sakin kalamazdı yaşadığı şeylere karşı. Güçlü olmak ya da güçlü görünmek zorunda değildi.
Onu Chanhee'nin sevgisinin farkında olmasına rağmen bir süre ruhundan uzak tutan şeyin bu olduğuna inanıyordu içten içe.
Her şeyi şakaya vurmak zorunda değildi. Tek başına üstesinden gelmek zorunda değildi. İnsanlara karşı hissizleşip onlardan beklenti duymaması... Yüzüne çarpıp duran ve saç tutamlarının dans etmesine neden olan rüzgarı engellemek adına Chanhee'nin önüne doğru bir kaç adım daha atarken dudaklarını aralamıştı düşüncelerine ara vermek istercesine.
"Yarında kutlarım. Biraz yürüsek olur mu?"
Sorusuna bir yanıt beklemeden yürümeye başladığında adımlarını koşulsuz şartsız takip eden uykulu genç endişesini gizlemekten geri durmamıştı.
"Neden bu denli endişeli görünüyorsun? Bir sorun mu var?"
Juyeon şaşırmıştı Chanhee'nin sorusuyla. Gülmeden edememişti sonrasında. Gözlerinden okuyabiliyordu sanki düşündüğü her şeyi. Gözlerini kapatarak cevaplamıştı doğum günü çocuğunu.
"Hayır yok."
Huzur veren kahkahalarını duymuştu sonrasında. Uykusu biraz olsun açılmış gibi sesli bir nefes alarak elini eşofmanının ceplerine atmıştı Chanhee. Yalnızca kapşonlusu ile çıkmıştı dışarı kendine göre oldukça hazırlıklı olan Juyeon'a kıyasla. Hiç uyumamış gibiydi. Yinede haline bakılırsa bu uyanıklık özellikle Chanhee için değildi.
Saçları özenle düşmüştü alnına, parlayan keskin gözleri herzamanki gibi eşsizdi. Changmin bir dostunun pariste yaşadığından bahsetmişti. Gün boyu göremediği değerli Juyeon vaktini dostuyla geçirmiş olmalıydı. Elleri deri ceketinin cebinde öylece yürüyordu.
Çoğu zaman birlikte sessizliği paylaşırlardı. Bu normal bir durum olsada Chanhee ilk defa rahatsız olduğunu hissetmişti. Juyeon'un adımları eyfeli gören koca seyir alanında adımlarını durduğunda uykulu olan kollarını göğsünde birleştirmiş ve güzelim manzarayı izlemeye koyulmuştu.
Günün en geç ve en erken saatlerinin bir sihri olmalıydı. Öyle dalmış, manzaranın güzelliğinde kaybolmuştu ki Juyeon'un bir süredir yalnızca onu izlediğini dahi farketmemişti.
Her ne kadar Juyeon'un dünya üzerindeki en güzel insan olduğunu düşünsede, kendi varlığıda bir o kadar güzeldi. Ruhunun sakinliği ve çindeki saf sevgi yüzüne yansımıştı adeta. Juyeon'un keskin gözlerinin dahi kolay kolay kaçıramadığı derinlikte gözlere sahipti. Usta bir ressamın son fırça darbesini andırıyordu kapandıklarında.
Saç tutamları her hareketinde dans eder dururdu. Gülümseyince çıkan ve pekte belli olmayan bir gamzesi vardı. Elmacık kemikleri belirgindi. Genellikle ciddi bir ifadesi olsa bile beklenmedik anda attığı kahkahaları ve sunduğu gülümsemeler çevresindekilerin onları görebilmeleri için sunduğı büyük imkanlardı.
Boyu uzundu. Juyeon'un yanında durduğunda bir kaç santim dışında anlaşılan pek farkları olmazdı. Tuhaf bir uyumları vardı.
"Birinin sıcaklığına alışırsam afallarım diye düşünüp dururdum hep. Kimsenin elini tutmasına izin verme. Kimseyle gereğinden fazla vakit geçirme. Bir önemi yok. Sevgililer ayrılır, ailen yaşlanır ve ölür, aşk bir gün biter, dostların bile bazen seni anlamaz, kırarlar..."
Yorucu düşüncelerdi. Gençliğinin bir kısmını bunca yükle geçirmiş olması ruhunu ağırlaştırmıştı.
"Yalnızlığı tercih ettim bu nedenle. Herhangi bir sıcaklığa alışmadım ve üşümedim hiç. Arkadaşlarımla beni kıracakları kadar yakın olmadım, aşık olmak istemedim, sevmekte. Sadece hayallerim ve dans vardı hayatımda. Hiçbir alışkanlığım olmadı."
"Aşık Chanhee için bu denli uzağım desene."
Gülmüştü sesinin uykulu çıkışına. Hakkı vardı. Bu denli uzaklardı birbirlerine yan yana duruyorlarken bile.
"Kurduğum bu düzeni bozduğun anda senden deli gibi nefret edeceğimi düşündüm."
Söylediklerinin hiçbiri olmamıştı. Endişeye düşüren şey bu olmuştu belkide ruhunu. Chanhee'ye sarıldığı gün geliyordu sonrasında aklına. Sarhoş muydu? Aklı yerinde miydi? Bunu hangi deli cesaretle yapmıştı? Neden bu denli huzurluydu ona yakın olmak?
"Senin için bir hediyem var. Uykundan olmanın nedenide bu. Umarım ki buna değer. Tanıdığım kimseyle paylaşmak istemeyeceğim kadar değerlidir benim için."
Tüm aklını bulandıran düşüncelere inat uykulu bedenin karşısına geçerken gülümsemişti.
"Sanırım yeni yaşına hediye edebileceğim en değerli şey olarak elimde yalnızca bu var. Özgürlüğün anlamını yeniden öğrenmemi sağlamanın karşılığında kabul etmeni istediğim bir şey."
Chanhee henüz Juyeon'un dediklerini kavramaya çalışırken bedenine dolanan kollarla irkilmişti.
Juyeon'un kendisine sarıldığı o gece gibi kokusu yine buram buram dolmuştu burnuna. Huzur dört bir yanını sarmışken kulağına fısıldanan şarkıyla ayırt edebilmişti gerçekliği."I fall in love too easily."
Hediyesi, Juyeon'un aşık olduğu huzurlu sesinden bir şarkı dinlemekti. Dünyalara eş değerdi onun için. Aldığı en değerli hediyeydi.
"I fall in love too fast"
İlanı aşkını en saf yanıydı belkide. Kendisini sesiyle tanıyan Chanhee'nin sevgisine verebileceği en güzel cevaptı.
"I fall in love too terribly hard
For love to ever last"Hiçbir zaman üşümemek için kimsenin sıcaklığına alışmayan, kimseyle onu kıracabilecekleri kadar yakın olmayan, hep yalnızlığı tercih etmiş, sevmemiş, daha önce aşık bile olmamış Lee Juyeon, Choi Chanhee'ye öyle kolay ve öyle sırılsıklam aşık olmuştu ki bu duygulara verebileceği bir açıklaması yoktu.
Sadece Chanhee vardı. Ve iyi ki vardı.
"İyi ki doğdun Choi Chanhee."
-
14052023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o incecik beli şimdi başka biri sarıyor mu? / milnyu- junew
Fanfiction🌱✨️Tamamlandı. Sordular Choi Chanhee'ye, Sevgin okyanuslar kadar derin, çöller kadar ıssız mı?