UĞURİnsan herşeyi herşeyiyle yaşayan tek varlık. İçinde kederi barındıran ve bunu dışarıya yansıtan tek varlık.
Geçen zamana karşı duyarsız tek varlık. Elinden düşen heyecanını arayan tek varlık.Ben kedi olmak isterdim. Hergün uyumak ve arada bir kendimi yalamak hoş olsa gerek. Ellerim olmadan yemek yemek dilim varken konuşamamak. Bazen dünyadan heberdar olmak istemezdim.
İnsan oğlu herşey olan ama hiç birşey olmayan tek hayvan. En ufak sorunları gözümüzde bir dağa çeviren bir yaratık.
Oysa ne güzel olurdu havada süzülen bir kuş olmak. Dünyaya tepeden bakmak.
Ama unutulan birşey var ki oda güçsüz her zaman güçlüye yenilir. Dünyaya bir ot olarak da gelsen bir şekilde ezilirsin. Bu her canlı için geçerli olan tek gerçek...
Hastanenin kirli kokusu, babamın beyaz çarşaflar arasında kaybolmuş zayıf bedeni ve hiç susmayan makina sesleri. Beni bu günüme getiren adam son saatlerini yaşıyor büyük ihtimalle. İki ay uğraşılan tüm tedavilerin bir sonuç vermememesinin fragmanı gibiydi. Bir acı ayrılış bekliyordu yine bizi.
Saymayı bırakmış ve umutsuz gözlerle benden giden bir canın arkasından daha el sallamakla yetiniyordum. Ne kadar alışmak istemesede insan o kadar alıştırılıyordu. Daha kaç kere ölebilirim? Sormak ve cevabını her seferinde alan ruhum doymuştu bu acıya.Hastane odasından çıkıp kalabalık şehrin, gecenin karanlığında aydınlattığı o aydınlık sokaklarına bıraktım kendimi. Herkes gibi olmak hayatı kötü tarafından değil de biraz da iyi tarafından görmek istiyordum.
Çocukluğumdan bugünüme hiç gülmemiş güldürümemiştim. Hep ağlamayı öğrettiler, hep acıyı. Ruhumuza atılan ucu kanlı bıçakları sevmenizi istediler. Bizi yavaş yavaş öldürdüğünü bilmeden bizim için karar verdiler.
Etrafımda dönen, toprağın her rengini barındıran insan kalabalığı; kendi hallerine dalmış, zamanın acımasızlığında habersiz gibi oradan oraya koşuyorlar, her biri kendi payına düşeni alıp kıymet bilmeden ortadan kayboluyordu. Bedenlerinde biriktirdikleri acı, mutluluk, heycan ve korku sırtlarından ziyade kafalarında birer yumru gibi toplanmış, hayatın kaosuna karıştırıyordu. İçime çektiğim kirli duman nefes almamı kolaylaştırmak için damarlarımda tıpkı bir yılan sinsiliğinde dolaşıyordu. Buraya geldiğim günden bugüne kafamda kol gezen ağrı beni delirtmek ister gibi şiddetini arttırıyordu. Sigaradan geriye kalan izmariti, duvara sovurarak söndürdüm. Sokak lambasının patlayan ampülünün karanlığına sığınan kapşonlu adamın bakışlarını başından beri hissediyordum. Orada durmuş bana dikkat kesilmişti. Yapma ama! Başından beri farkındayım dede. Aptal değilim.
Yavaş adımlarla adama doğru yürüdüm. Dedemin adamları hiç bir zaman bende kaçmazdı ama her zaman ete kemiğe bürünmüş bir gölgem gibiydiler. Peşimden bir an olsun ayrılmıyorlardı. Yanına geldiğimde duvara yaslanmış bana bakıyordu.
"Dedem yine şaşırtmadı" elimdeki paketi ona uzatırken kendimde ağzıma yerleşririyordum. Yavaşca paketten bir dal alarak gülümsedi.
"seni kafaya takmış dostum." bende alay edercesine güldüm. Gri duman karanlık havaya saçılmış, sigaralarımızdan yansıyan turuncu ışıksa yüzümüzü gölgeliyordu.
"Neyse ki beni hafife almıyor." Başıyla onayladı.
Burada işini yapan emir almış bir adama güç gösterisi yapmıyacaktım. Benim yöntemim hiç bir zaman şiddet olmamıştı. Aklımı kullandığım sürece ben kazanırdım. Sigaramız bittiğinde adamla selamlaşıp oradan ayrıldım.
Veda etmem gereken bir babam vardı.
<><>*<><>
UFUK
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
General FictionKararmaya yüz tutmuş havaya karşın gözlerinden akan her bir damla kalbine atılan bir kurşun gibi ruhunu paramparça ediyordu. Yüzüne bir tokat gibi çarpan kaderiyle başa çıkmak daha da güçleşmişti artık. Sarsılan omuzlarını tutan güçlü eller onun tek...