regulus iyiydi.
ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiydi. duvarlar üstüne gelmiyordu yahut ciğerleri soluduğu havayı reddetmiyordu.
günleri monoton değildi artık, tanrı ona düşünecek bir şey vermişti. gerçi düşüneceği epey şey vardı. ama bütün bu kötü düşüncelerin arasında o kız... karagölden sızan güneş ışığı gibiydi.
onu düşünürken gülümsediğine kendisi de şaşırıyordu bazen. ona neler oluyordu böyle?
göl kenarında sigara içmelerinin üzerinden bir hafta geçmişti. çocuk her akşam gitmişti ama kız yoktu. dahası kızın kim olduğunu bilmemesi de işleri çokça zorlaştırıyordu.
yine akşam vakti, quidditch antrenmanı çıkışı herkesin ilerlediği yolun tersine döndü. karagöle gidecekti. içinden bir his; bu akşam diyordu, bu akşam kesin orada olacak.
düşündüğü çıktı. karanlığın ortasında hiçlikten dumanlar yükseliyordu. durdu, birden eli ayağına dolaştı. nefes alış verişleri düzensizleşti. sırası mıydı şimdi? diye söylendi.
"regulus?" kızın sesini duyunca ürktüğünden lanet savurdu. "çok küfür ediyorsun." regulus başka çaresi olmadığını fark edince kıza doğru adımladı ve yanına oturdu. yine aynı ağaçtı ama kız aynı değildi. bu sefer gülümsüyordu.
"sinirlerime hakim olamıyorum." eli ensesinde ki saçlara gitti regulus'un, azıcık utanmıştı. "arada olur öyle şeyler, benim yanımda rahat olabilirsin. belki de seni yargalayacak son kişi bile değilim." elini oğlanın omzuna koydu, yavaş haraketlerle sıvazladı. regulus hafif hissetti, sanki yarını yokmuş gibi.
"seni tanımak istiyorum." dilinin ucuna gelen cümleleri geri çevirmedi. kız yavaşça oğlanın sırtından elini çekti. keşke orada kalsaydı elin, diye düşündü regulus. bu hissi sevmişti.
bir süre yakın dostları sessizlik onlara eşlik etti, kimse onu kovmadı. dalgaların kıyıya çarpış sesleri eşliğinde beklediler. kızda yine haraketlilik oldu, içecekti. ses etmeden onun bir dal çıkarıp kendi dudaklarına dayamasını seyretti. bir dalda kendisi için çıkardığını fark edince kızın yakmasına izin vermeden sigarayı dudakları arasında yaktı. "ne önemi var?" dedi kız sakinlikle. "ben seni tanıyorum, yetmez mi?" diye tamamladı kendini. şuan yaptığı laf kalabalığından başka bir şey değildi, yine de düşünmek için zamana ihtiyacı vardı.
"beni tanımadığınıza yemin edebilirim." kız onun bu dediĝine güldü. "klişe gelebilir black, lakin zaman." elinde ki sigarayı gölün içine attı. "biraz zaman." yerinden doğruldu ve oğlana elini uzattı. "hadi gidelim." regulus o eli tuttu.
hayatı boyunca asla pişman olmayacağı şeyi yaptı.