regulus suskundu.
gerçi bu aralar hogwarts genel olarak sessizdi ama slytherin ortak solununa diğer binalardan daha farklı bir sessizlik hakimdi. birisi daha ölmüştü. kendi taraflarından birisi ölmüştü. hiçbir tepki vermemek o kadar zordu ki. rosier ailesi parçalanmıştı. regulus için pek bir şey ifade etmiyordu gerçi. yine de içlerinden birini kaybetmek acı vericiydi.
tabii bunun dışında regulus kendi sorunlarıyla boğuşmaya da devam ediyordu. dört gün geçmişti. tam tamına doksan altı saat geçmişti. bir tarafta aci verici bir kayıp bir tarafta ölüm yiyenlik işleri derken günleri yine dolu dolu geçiyordu. bu süreçte kızı düşünebilecek zamanı bile olmamıştı.
onu özlüyordu. onu deli gibi özlüyordu.
ama kız yoktu, hangi binadan olduğunu bilmemekle birlikte yemeklerde bile onu göremiyordu. keşke diye düşünüyordu, keşke o konu hakkında konuşmasaydık.
yine yoğun geçen günlerden birinde akşam yemeğinde barty ile son olayları konuşuyorlardı. yani en azından barty onu olay hakkında konuşturmaya çalışıyordu ama regulus yeminli gibi tek kelimelik cümleler kurup kaçıyordu. elinde ki çatalı kenara bıraktığı sırada önünde ki dolu tabağa kağıttan bir kuğ kondu.
barty şaşkınca ona bakarken regulus onu umursamayıp kimin gönderdiğini anlayabilecekmiş gibi gözlerini büyük salonda gezdirdi. herkes kendi halindeydi. "regulus şu lanet mektubu açar mısın?" barty artık sitemle konuştuğunda regulus kağıdı eline alıp bir çırpıda açtı.
aynı yer. sadece iki kelime.
elindeki kağıdı hışımla barty'nin almasına sesini bile çıkarmadı. "estela mı bu? git."
regulus onu dinleyerek büyük salondan çıktı ve karagöle doğru yürüdü. tanrı aşkına tam dört gün sonra buluşmak istiyordu. dört gündür neredeydi peki?
bu sefer kayın ağacına yaslanan kızı göremeyince şaşırdı. kız paçalarını dizlerine kadar sıvamış karagöldeydi. regulus temkinlice yanına doğru gitti.
"hoşgeldin reg." estela ona dönmeden konuştu. "son konuşmamız için üzgünüm, her şey havada kaldı." içten bir özürdü. regulus bunu hissetti. "özür dileyecek bir şey olmadı." diye konuştu yine de.
kız omuz silkip karagölden çıplak ayaklarıyla çıkıp regulusa doğru yürüdü. "bu arada arkadaşınızın babası için üzgünüm."
regulus'un kaşları havaya kalktı. "o karanlık tarafta?"hava tam karanlık değildi, bu yüzden regulus az da olsa kızın yüzünü görebiliyordu. tanrı aşkına nasıl bu kadar güzel olabilirdi?
estela göz devirip paçalarını indirdi. "benim için karanlık ya da aydınlık yok regulus. bunu aştık sanıyordum."
"haklısın." sonunda birlikte kayın ağacına doğru yürürken estela net bir şekilde konuştu. "regulus arcturus black, şimdi sana bir şeyler anlatacağım ve sen sözümü kesmeden beni dinleyeceksin. anlaşıldı mı?" kararlıydı, bugün her şeyi anlatacaktı.
regulus'un aklına neden diye sormak gelsede sormadı. usulca tamam deyip ağacın dibine oturdu. kız onun aksine yere uzandı ve iki elini kafasının arkasında birleştirdi.
"annem benim doğumum sırasında öldü. annemin ölümünün üzerine babam bir süre beni büyüttü ve benim henüz hogwarts'a başlamama bir yıl kala öldü. bu yüzden kaybedecek hiçbir şeyim yok dedim. bir nevi doğruydu dediklerim aslında. ama regulus kaybetmekten korktuğum tek şeyin sen olduğunu sana söyleyemedim." regulus tam konuşmak için ağzını açtığı sırada estela onu uyardı. "ailem için üzülmene gerek yok, ben bile üzülmüyorum. her neyse babamı da kaybettikten sonra dumbledore bana sahip çıktı. ihtiyarı pek fazla sevdiğimden değil ama hakkını yiyemem. beni bir yetimhaneye bıraktı. o küçük yaşımda bana yardım ettiği için ona olan borcumu asla ödeyemem ama bu onun yanında olduğum anlamına gelmiyor. aradan bir yıl sonra hogwarts'a başladım." cümlesini yarıda bırakıp güldü.