Bölüm 2

17 3 8
                                    

Bu bölümden itibaren kitabımız yarı texting olarak gidecek, iyi okumalar..!

Henüz babamın cezaevine girmiş olmasının şokunu yaşarken bir yandan da sevinciyle tutuşuyordum. Hayatı bana zindan eden, bana bir baba değil de avını zehirlemek için yaklaşan yılan gibi davrandığı için onsuzluğun bana iyi geleceğinden emindim.

Hazırlanıp servise yetiştikten sonra Bal'a onu şok edecek şeyler söylemek için hazırlanıp ona doğru döndüm:

Asya: Bal ben Mert'e yazacağım.

Bal: Asya? Sen misin? Hu huu?? Kiminle görüşüyorum acaba? Bu benim anksiyetesi uçuk arkadaşım olamaz yoksa sen Asya'nın klonu musun? Ah, biliyordum okula kendisi gelmeyip seni gönderiyor değil mi? Çakaaal.

Asya: Ya kızım ne saçmalıyorsun? Yazacağım işte usandım artık. Hem reddedilince vazgeçerim daha iyi olur benim için. Bİlmiyorsun sanki çocuğa 1. sınıftan beri takık olduğumu. 9 sene oldu lan yeter artık! YETER!

Serviste sabahın 8'inde biraz fazla bağırmış olacağım ki bütün herkes, şoför dahil, bana baktı. Okula varınca her zaman yaptığımız gibi sınıfa çantalarımızı bırakıp bahçe kapısının hemen sağında bulunan banka yayıldık. Amacımız hem Bal'ın hem de benim platonik olduğumuz çocukları kesmekti. Okula ilk geldikleri andan itibaren sapık gibi onları takip ediyorduk. Sapıklık demeyelim de aşığız işte be. Benimki okyanus Bal'ınki ise çimen gibi yemyeşil gözlü bir çocuktu. Sırf bu yüzden olacak ki Bal ne zaman yeşil gözlü bir kedi görse ayağı yanmış it gibi peşlerinden koşuyor, fotoğraflarını çekmek için. Az dayak yemedi sokak kedilerinden.

İlk ders ingilizceydi, en sevdiğim hoca ve en sevdiğim ders. En büyük hayalimdi ingilizce öğretmeni olmak. İlkokuldan beri isterim hatta. Bu sevgim derslerime de yansıyor tabii. Okulda 12'lerde dahil olmak üzere ingilizceden hep full çeken tek öğrenciyim, bir de okyanus gözlüm var tabii. Egomu tatmin ediyormuşum gibi gelse de dönem ortalamamı idare eder kıvama getiren tek ders ingilizce. Matematikten 05 aldığımı çaktırmazsak...

İngilizce hocası içeri girdi, masasına oturdu ve beni kaldırarak vereceği metni sesli bir şekilde sınıfa okumamı istedi. İngilizce bir şeyler okumayı her ne kadar sevsem de malum utangaçlığım ve hata yaparım korkusu yüzünden elim ayağım birbirine giriyordu. Tahtaya kalktım elime metni aldım bir göz gezdirdim, gayet kolaydı ama kafamı kaldırıp okyanus gözlümle göz göze gelince bildiğim her şeyi unuttum. Normalde sıradan başını kaldırmayan çocuk neden gözlerimin içine içine bakıyor halis mi görüyorum ben? Tam okuyacakken anksiyetem tuttuğu için soğuk soğuk terlemeye ve titremeye başladım. Hocadan özür dileyip sınıftan ayrıldım ve tuvalete girdim. Musluğu açıp buz gibi suyu yüzüme çarpıp aynadan kendi kendime kızmaya başladım.

Asya: ''Aptal mısın kızım sen ya? En iyi olduğun derste nasıl rezil edebilirsin kendini? Kendine gel vallahi öldürürüm seni!'' Evet evet kendimi, kendimi öldürmekle tehtid ediyorum.

Derin bir nefes aldım ve sınıfa girdim. Herkes far görmüş tavşan gibi bana bakıyordu, hayırdır kardeşim ya yüzümde bok mu var? Neyse sinirlenmemeye çalışıp hocaya dönüp tekrardan özür dileyip sırama oturdum. Ama hoca tabii ki de izin vermedi. Tekrar denemek ister misin diye sordu. Ayol istesem söylerim değil mi? ''Hayır hocam teşekkürler.'' desem de aşırı bir şekilde ısrar etmeye devam ediyordu. Sonra birden Mert atıldı ve ''Hocam istemiyorsa ben okuyabilirim, arkadaş pek iyi değil sanırım.'' dedi.
Ne??? Arkadaş mı??? Arkadaş, arkadaş...
Arkadaşının...
Takıldığım nokta biraz anlamsız olsa da beni mi düşündü o? Ay evet beni düşündü. Tabii arkadaşı olarak! AMA DÜŞÜNDÜÜÜ!!!!! İçten içe gülmemeye çalışsam da midemde öküzler tepişiyordu. Aynen, kelebeği geçti artık bu başka bir seviyeye dönüştü. Derken zil çaldı. Hoca ''Artık bir dahaki derse inşallah.'' diyerek sınıftan koşarak uzaklaştı. Hocam bizden bu kadar mı nefret ediyorsunuz ya teneffüs zilinin bi' sonunu duyaydık?
Diğer sıkıcı dersleri de geçirdikten sonra Bal'la birlikte bahçeye çıktık.

Kalpsizler De SeverHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin