7.Bölüm"İPUÇLARI"

36 6 1
                                    

Selammm

Yine ben, yani her zaman ben,

Önce gecelere sor beni, sonra beni bana anlat sevgilim. Ama sen yine de unutma benim tek dostum gölgelerim.

Bölüm şarkısı; Ro Ransom, see me fall

Onlar düşmemi görmek istiyor.

Onunla Benz'de yatmalıydım.

Onlar mahallemi yönettiğimi söylüyorlar,

nasıl bilmiyorum buranın prensiyim ben.

Ne konuştukları hakkında hiçbir şey umursamıyorum.

O aşamadan geçtim.

Süpermenler grupta, gidemeyecek bir yerimiz var mı?

Az önce klübü yakaladık, bilirsin hiçbir şey umurumda değil.

 Yazarın anlatımıyla ...

Birini öldürebilmeniz için önce kendi duygularınızı katletmeliydiniz. Eğer ki duygularınız hala hayattaysa sizin vicdanınızla olan savaştan sağ çıkmanız imkansızdı. Mel'un bunun bilincindeydi ve minik katili de öyle. Onlar duygularını beraber katletmişti zaten , tam on yedi yıl önce. Minik katilinin ona nasıl sarıldığını hatırladı, sanki onun kaçmasını engellemek istercesine sarılmıştı. İsterdi ki o zamana geri dönsün onu oradan çekip çıkarsın. Ama hayır onu oradan çıkarabilmesi için önce kendi düştüğü çukurdan çıkması gerekiyordu.

Onu o zamanlar severdi; küçük aşık bir çocuk gibi. Çünkü o zamanlarda onda yaşam belirtisi vardı. Belki hala o küçük aşık çocuk olarak kalsaydı onu yanında aşık olduğu için isterdi. Şimdi ise yaşayan bir cesetten farksızdı. Minik katilini yalnızca çıkarları için yanında istiyordu. O da kendisi gibiydi. Ya da diğer katiller gibi mi demeliyim? 

O buna ölümün soğukluğu diyordu. Hissizlik, öldürdükten sonra içinde oluşan koca bir boşluk.  Sahi kaç kişiyi öldürmüştü? On üçten sonra saymayı bırakmıştı. Yirmi , otuz ve ya otuz beş? Kaç kişi? Sayamayacağı kadar çok muydu? Unutacağı kadar değersiz miydi yoksa? 

Ona bazen hayran kalıyordu. En azından yarım da kalsa bir gülümsemesi vardı dudaklarında. Yine o anlardan biriydi. Kız kardeşiyle kavga ediyor, bir yandan da yemek yapıyordu. O her zaman yemek yapmaya bayılırdı. Annesine benziyor diye düşündü Mel'un, her anlamda. Zamanında minik katilinin annesinin elinden çok yemek yemişti. Güzel yapardı. Sonra yine yarım gülümsemesini bahşetti ve adam yine orada takılı kaldı. 

Belki onu ondan daha iyi tanıyordu. Belki mi dedim? Onu gerçekten kendinden daha çok tanıyordu. Mesela en sevdiği rengi insanlar onun giyinişinden, dış görüşünden, tavırlarından siyah zannederlerdi. Ama hayır, Mel'un onun en sevdiği rengin beyaz olduğunu biliyordu. Ve en nefret ettiği renginde gri olduğunu. 

Onun yemek yapışını izlerken kapı çaldı. O sessiz kaldı. Ama kapı açıldı. Çünkü bu sessiz kalış ' gir ' demekti. Bunu ona çalışan herkes bilirdi. İçeri giren kişi sessiz adımlarla ilerleyerek Mel'un un yan tarafına geçti. Kural bir, ne olursa olsun patronun yüzüne bakılamaz, ister maske olsun ister olmasın. Cezası ölüm.

" Efendim, on iki numara oyundan çıktı."

Mel'un yine sustu, içeri giren kişi bunu da takmadı zaten. Dudağı sol tarafa doğru tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. Onun oyunundan yalnızca o istediği için çıkabilirlerdi, ölerek. Kapının kapanma sesi Mel'un u etkilemedi bile, şuan oldukça memnundu. 

SUİKASTÇİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin