selamlrr!!
sinavlar basliyo stresten kafami duvarlara vurucam
neyse sinavlar bitene kadar yb yazamam o yuzden yavas yavas okuyun😠😠
opuyorum❕🧺🍪🧸kurban olurum tipe bak
✦
koşu maratonumuz hala sürerken en sonunda polislerin olduğu bir park görüp, ortasında ağaç olan yuvarlak bir banka oturmuştuk. polisleri görüp gitmeleri uzun sürmemişti. derin bir iç çekip ellerime bakma ihtiyacı hissetmiştim. sağ elim minji'nin eliyle kenetlenmişti. ellerinin sıcaklığı tüm vücudumu anında kıpkırmızı yapabilirdi. hızlıca yerimden kalkıp önlerine dikildim. danielle'e doğru bakarak,
"delirdin mi? onlar belalı." bağırdım.
dani hiçbir şey söylemiyordu. kaçamak gözlerle minji'ye bakıyordum. çok geçmeden minji,
"sen iyi misin?" dedi bacağıma bakarak. o dakikaya kadar hissetmediğim acı birden ayak bileğime toplanmıştı.⭒
☆ertesi gün okula bacağım sargılı bir şekilde gelmiştim. koltuk altı değneğimle yaşamaya şimdiden alışmıştım. son dersimiz boştu. keena ile bahçede zilin çalmasını beklerken hyein koşarak yanımıza gelip,
"yeni açılan internet cafe var ya? orada çalışan kız çok güzelmiş, görmeye gidelim." dedi.
bahçede gözlerimle minji'yi ararken,
"siz gidin, benim klüpte işim var." dedim.
"sen de gel."
"bensiz gidin." derken yaklaşan motor sesiyle ikisi de gözlerini benim üzerimden arkama doğru çevirdi. arkama döndüğümde danielle çoktan kaskını çıkartmıştı.
"hanni pham, atla." dedi arkasını işaret ederek. önüme döndüğümde hyein ve keena beşlik çakıyorlardı. hyein benden önce kaskı alıp kafama geçirmişti bile.yola çıkmıştık. hala şaşkınlıktan ağzım kapanmıyordu ve danielle'in motor sürebildiğine de emin değildim.
"nereye gidiyorsun? sağa dönmen gerek."
"sağa dönmeyi bilmiyorum."
"ne?" dememle bir ara sokağa sapması bir olmuştu.
"nereye gidiyoruz? u dönüşü yap!" dedim resmen çığlık atarak.
"onu da bilmiyorum."
"ne, şaka mı yapıyorsun?" derken çoktan durdurup inmişti bile. arkasından topallayarak onu takip ediyordum.
"hey! böyle motor mu sürülür?"
"affedersin hala öğreniyorum." dedi. bıkkın sesiyle devam etti,
"birinden ödünç aldım, seni bindirmek için."
duraksadım.
"beni mi, neden?"
bu sefer danielle duraksamıştı ve vücudunu bana döndürmüştü.
"benim yüzümden yaralandın." deyip yürümeye başlamıştı arada biraz mesafe bıraktıktan sonra yüzünü yaklaştırıp,
"bunu neden yaptın?" dedi.
"şey..." deyip içimden devam ettim,
"çünkü sen yaralansaydın birisi çok üzülürdü."
"endişelendin mi?" diye sordu.
başımı solumdaki yeşil ağaçlara çevirdim.
"dayak yiyecek gibiydin. buna izin verse miydim?" dememle gülümseyip doğruldu. devam ettim,
"hem herkese gülücük dağıtmamalı ve iyi davranmamalısın, etrafındakiler gıcık olur."
"ilanıaşk mı bu?"
"ne?" dememle kahkaha attı.
"ben mi, kime?" diye sordum. cevap alamayınca,
"saçmalamayı kes ve beni geri götür, yayın odasına gitmeliyim."
"peki, atla." dedi.
ben kaskı takarken danielle çoktan binmişti.
"çalışmıyor." demesiyle kaskı hızlıca kafamdan çıkartıp atmıştım.
"ne demek çalışmıyor?"
"dur, sakin ol. tamir ederim o kadar da zor değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
20th train that goes forever
Fanfictionseni görmek istiyorum, 21. yüzyılın hanni'si. ততততত ততততত ততততত [l'amour de ma vie🤍]