SELAMMM !!!
bn geldim tabletle☹️☹️
bu bolumu tatil baslamadan atmak istiyodum sonraaA usendim ama simdikkk atiyorum kizmayin🤏
guzel okumalar🏹🕯️🦢✦
rastladığım gözlere fazla dalmama kalmadan minji çoktan eğilmiş sargımı yenilememe yardım ediyordu. bitmesini onu izleyerek beklerken aniden,
"danielle'den hoşlanmıyor muydun sen?" diye sordu.
başta şaşırıp ardından,
"hayır, ona sadece ilgi duyuyorum." dedim.
"aynı şey değil mi?" hala önümde sargıyla uğraşıyordu.
"tamamen farklı! ilgi sadece ilgidir. birinden hoşlanmak ise..." dedim sonlara doğru düşünceli bir sesle. boşluğa doğru baktığımı anlamış olacak ki önündeki bacağımdan kafasını yüzüme doğru kaldırmıştı. gözleri en kahve toprakların en taze kokanlarından gibiydi. benim topraklarım gibi.
"birinden hoşlanmak ise?" diye sormasıyla ağzımı açamamam onu gülümsetip tekrar bacağıma yönlendirmişti. bir şeyleri tamamlayıp,
"işte oldu, kalkmayı dene." dedi kendisi ayaklanıp. onu dinleyip ben de yavaşça ayaklanmıştım.
"bileğin bir kez burkulursa tekrar burkulabilir, bir dahaki sefere yumruk kullan." dedi sıktığı elini yukarı kaldırarak. hiçbir şey demeden yüzünü izlemeye devam ediyordum.
"hoşça kal."
uzaklaşmasına rağmen olduğum yerde gittiği yöne doğru bakıyordum. içimden,
"haerin, galiba benim de kalbim tuhaf atıyor."⭒
☆eve gider gitmez bilgisayarımın başına oturmuştum bile. heyecanla haerine yazmaya başlamıştım.
kime⇢kanghaerin1999@gmail.com
gönderi⇢haerin, birkaç günde çok şey oldu! aslında... galiba danielle benden...⌫
danielle marsh tam bir çapkın çıktı.⌫
şu kim minji var ya... ⌫"boş ver, çaresine bakarım." dedim hepsini silerken.
⭒
☆gün ışığından yüzümüz kızaracak kadar sıcak bir havada okul gezisinde olmak, o kadar da iyi hissettirmiyordu ama bir sürü fotoğraf çekmiştik ve grup fotoğrafı için sıraya girene kadar keena sırtımdan inmemişti.
"suratlarınızı buruşturmayın öyle!"
diye bağırmıştı kamera ardındaki. ben en arkadan gözükmeye çalıştığım sırada yine ama bu sefer önümdekine bağırarak,
"dağınık saçlı! arkadaşlarını kapatıyorsun, biraz daha eğil."
önümüzdeki engelin alçalmasıyla hyein ve keena'ya kollarımı dolayıp poz vermelerini sağlamıştım."bu, karadut özü. buranın en meşhur mahsulü. yorgunluğa, kansere, kalbe, bunamaya hatta aşk acısına bile iyi gelir. aileniz için harika bir hediye."
satıcının son cümlesini duyar duymaz tezgahın önünde bulmuştum kendimi.
"tanesi kaça bayım?"
"30.000 won."
cüzdanımın içindeki görebildiğim kağıtları sayıp çıkan 20.000 won'u uzatmıştım. hemen ardından çıkanları da uzattıktan sonra yetmediğini fark edip hyeine seslenmek için arkamı dönmüşken,
"buyurun."
tanıdık sesle tekrar önüme dönmüştüm. satıcıya doğru para uzatan danielle ile karşılaşmak beni oldukça hayrete düşürmüştü.
"ne?"
"hiç de az değilsin." dedi elimden özü çekerek. sonra bana dönüp devam etti,
"bu arada, çıkmaya başladığımızda şu utandığında çıkardığın çığlıkları atabilir misin?"
bu soruyla gözlerim kocaman açılmıştı ve gözlerimin kocaman açılmasıyla da danielle'in arkasından beni izleyen minji'yi görmüştüm. hayatımın en utanç verici anını yaşadıktan hemen sonra da danielle'e doğru,
"gel buraya!" diye bağırarak uzaklaşmak için onu çekelemeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
20th train that goes forever
Fiksi Penggemarseni görmek istiyorum, 21. yüzyılın hanni'si. ততততত ততততত ততততত [l'amour de ma vie🤍]