Yine oydu. Hani şu havaalanında gördüğüm öküz. Ama onun burada ne işi vardı ki? Arabanın camını yavaşça indirip arabayı durdu. Bana sırıtarak baktı ve
-Atla, dedi. O kim oluyorda bana emir veriyordu. En nefret ettiğim şeylerden biri de bana emir verilmesiydi. Kaşlaramı çatarak
-Hayır, teşekkür ederim. Canım şuan da yürümek istiyor, dedim. Bana bakarak gözlerini devirdi ve arabadan indi. Arabayı kilitleyip yanıma geldi ve karşımda sırıtarak
-Tamam madem yürümek istiyorsun, o zaman bizde yürürüz, dedi. Sinirim bozulurken
-Aslında seni başımdan atmak istemiştim ama sen pek de üzerine alınmadın herhalde, dedim. Bir an nedense keyfim yerine gelmişti. Ama Gine de onu beklemeden yürümeye başlamıştım. Arkamdan gelen ayak sesleriyle içimden beni hâlâ takip ettiği için küfürler sayarken bir yandan da çaktırmadan ona bakıyordum. Bir anda oda bana bakmasıyla panikledim. Ve elim ayağıma dolandı. Zaten ne olduysa o anda oldu. Az önce ayaktayken şimdi yere yapışmış durumdayım. Tabi o bana bakınca paniklemiş ve o lanet taşı görmemiştim. Direğimi ovuşturuken gerizekalının kahkaha seslerini işitiyordum. Ona sinirle
-Gülmesene be. Zaten canım acıyor, dedim. Gözünden gülmekten çıkan göz yaşını silerek
-Bak, işte. Bana laf sokarsan böyle çarpılırsın, dedi. Canım acıyordu ama beyefendi gülmekle meşguldü. Dengemi sağlamaya çalışırken yavaş yavaş gülmeyi kesip suratına p*c smile ifadesini takınıp bana elini uzattı. Tabi ki de tuttum dengemi sağlamak için. Niye bunda art niyet alıyorsunuz? Beni hızlıca kaldırıp
-Ne yapmak istersin?, diye sordu.
-Açılım bu yüzden pizzacıya gideceğim, dedim. Az önce dedikleri yeni dank ederken
-Biz mi?, dedim. Bana döndü ve
-Jeton yeni düştü, dedi imâyla. Elimde tuttuğum sırt çantamı gülerek kafasına geçirdim. Yeniden geçirmeyi planlarken iki elini de havaya kaldırarak
-Tamam, teslim oluyorum, dedi. İkimizde gülerek yürümeye devam ettik. Kısa süre sonra pizzacıya girip boş bir masaya oturduk. Garsona siparişimizi verdikten sonra garson yanımızdan ayrıldı. Ben camdan dışarıyı izlerken beni izlediğini fark etmiştim. Ona döndüğümde benim aksime o gayet istifini bozmamıştı. Kafamı yeniden camdan dışarıya çevirdiğim de dışarıda bulunan bir kadın gözüme takılmıştı. O tıpkı - anneme benziyordu. Iyice cama yaklaşıp daha dikkatli baktım. Suratını dönünce onun annem olmadığını fark ettim. Bir anda gözlerim yaşla dolmuştu. Gözlerimden yavaş yavaş Damlalar akarken onun görmemesi için hemen gözyaşlarımı elimin tersiyle silmiştim. Fakat yüzümü kızardığına emindim. Zaten suratına bakınca beni izlediğini gördüm. Bana bir peçete uzatarak
-İyimisin? Sorun neyse anlat en azından rahatlarsın. Bana güvenebilirsin, dedi. Aslında anlatmak istemiyordum ama onu yeni tanıyorum ne yapacağımı bilmiyorum. Derin bir nefes alıp içimden ona kadar sayıp ona döndüm ve
-Annem 4 ay önce vefat etti. Ve şu dışarıda ki kadını az önce ona benzettim, dedim. Ellerini masaya koyup
-Benim durumumda pek farklı değil, dedi. Ardından konuşmaya devam etti
-Ben ikisini birden kaybettim. 13 yaşındayken tatil dönüşü araba kazasında onları kaybettim. Kazadan yanlızca ben sağ kurtuldum. O zamandan beri benimle büyükbabam ilgileniyor, dedi. O sıra da garson pizzalarımızı ve içiceklerimizi getirdi. Garson yanımızdan ayrılınca bir pizza dilimini eline alıp bana
-Bak ne diyeceğim. Sen bana kendinden bahset bende senden sonra sana kendimi anlatayım hem birbirimizi tanımış oluruz, dedi. Pizzamdan bir dilim ısırıp
-Adım Hira Soy. 17 yaşındayım. 4 ay önce annem vefat edince ben de buraya babamla yaşamaya geldim. Şarkı dinlemeye severim ayrıca, dedim. Bir anda gülmeye başlayınca
-Neye gülüyorsun?, dedim. Bana
-Bana sanki ilkokul da ilk gün de kendini tanıtan çocuklar gibi kendini tanıttın, dedi. Sonra konuşmaya devam ederek
-Bende Arda Dağlı. 18 yaşındayım. Doğduğumdan beri burada yaşıyorum. Ben de şarkı dinlemeyi seviyorum, dedi. Bende ağzımdan cık cık sesleri çıkararak
-Diyene bak, dedim. Tabi suratımda Alaycı bir ifade vardı.Pizzalarımızı bitirmiş ve uzun ısrarlar sonucunda hesabı Arda ödenmişti. Pizzacıdan çıkıp Arda'nın arabasına doğru yürümeye başlamıştık. Arabaya gelince bir an kapıyı açacağını düşünsemde yontulmamış odun olunca pekte şaşırmamıştım. Arabaya binince emniyet kemerini takıp yontulmamış odunun arabayı çalıştırması bekledim.Ağzına bir sigara alıp iki elini birleştirerek Çakmakla sigarasını yaktı. Astım hastası olduğum için sigaranın dumanından rahatsız olmaya başlamıştım. Arda nefes almakta güçlük çektiğimi anlamıştı olacak ki bana dönüp
-Neyin var? , dedi.
-Astım hastasıyım ve sigara içilen yerlerde nefes almakta zorlanıyorum, dedim. Bir anda sigarayı camdan dışarı atıp
-Neden baştan söylemiyorsun?, dedi. Sesi endişeli geliyordu. Konuşmaya devam ederek
-Astım ilacın falan var mı? , dedi. Ahh doğru ya. Çantamın ön gözünden astım ilacını çıkarıp nefesimi dışarı verip ilacın verdiği havayı içime çektim. Arda bir yandan arabayı sürüyor bir yandan da bana iki dakikada bir iyi olup olmadığımı soruyordu. Bir kaç dakika Içinde nefes alıp verişim düzene girmişti. Ona iyi olduğumu söyledikten sonra evimin yolunu tarif etmiştim. Kısa süre sonra evin önüne gelince arabayı otoparka girdirip durdurdu. Havanın soğuk olduğunu anlayınca ağır ağır montumu giymeye başladım. Önümü kapatıp
-Getirdiğin için teşekkür ederim, dedim. Fakat beyefendiden beklediğim vedalaşmayı almamıştım. Çünkü bana
-Ne kadar kabasın. Seni o kadar evine bıraktım. Bir kahveni hak ettim, dedi. Oflayarak arabadan indim ve
-Iyi, gel. Ama eğer kahvemi beğenmessen seni evden atarım bil, dedim. Bana sırıtarak
-Wow ne kadarda misafirperversin, dedi. Apartmandan içeri girip asansörün gelmesini bekledik. Neyse ki asansör beklediğimden daha çabuk geldi. Kapının önüne gelince çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Ev benim evdi ama benden önce eve girince gözlerimi devirdim. Kapıyı kapatıp mutfağa doğru yürüdüm. O da beni takip etti. Mutfağa girince mutfak masasının sandalyelerinden birine oturup
-Hadi bakalım misafirperver hayalperest im. Bana güzel bir şeyler ver, dedi. Aslında kahve yapacaktım fakat fazla zahmetli gelince buzdolabından vişne suyu döktüm. Vişne suyunu masaya koyunca homurdanarak
-Üşengeç, dedi. Bu dediğine sırıttım. Tam bende oturacakken telefon çalınca çantama yöneldim ve telefonu açtım
-Alo, baba
-Tatlım. Nasılsın?
-Iyiyim baba. Ne zaman geleceksin, dedim
-Tatlım bende seni bu yüzden aramıştım. Bu akşam gelemicem. Lütfen kendine dikkat et. Yarın akşam görüşürüz, tatlım, dedi.
-Görüşürüz, baba, dedim ve telefonu kapattım. Arda nın bizi dinlediğini fark ettim. Vişne suyundan bir yudum aldı ve sırıtarak
-Hadi gine iyisin. Bu kana susamış, tehlikeli şehirde beni kim koruyacak derdin yok çünkü bu gece burada kalıyorum....Herkese merhaba. Uzun bir bölüm ile karşınızdayım. Bu hikayeyi okuyan herkese teşekkür ediyorum. Vote leri lütfen arttıralım. Hepimizi seviyorum (^o^)