on altıncı bölüm [m]

2.8K 231 617
                                    

bu bolumun dramatikligini mazur gorun ltfn niye boyle oldu anlamadm. smuta gelecek olursak bu sefer  gerco lazimdi kurgunun en basindan beri aklimdaydi cunku onemli.. okuyunca hak verceksiniz bna inanin

***

Akşamın karanlığı, doktorun odasındaki ufacık yatakta öylece kımıltısız uzanan omeganın suratına usul usul çöküyordu. Sarayın iç kısmında yer alan muayene odası ıssız ve de sessizdi, yalnız Jisung'un yanı başında oturan Hyunjin'in cılız fısıltılara karıştırdığı duaları, ahşap bir bölmeyle ayrılmış odanın arka kısmında bitkileri ezen Seungmin'in hışırtıları dağlıyordu bu ürkütücü sükuneti. Günün son ışığının akıp gittiği yanık teninde esen meltemlerin titreştirdiği mumların gölgeleri geziniyordu, dönüp duruyor, omeganın ufacık suratında dans ediyor ve sonra onun güzelliğinde eriyip kayboluyordu.

"Zehirlenmediğine emin misin?" dedi Hyunjin, dualarının yankıları yerini kederli bir telaşa bırakmıştı. Hafifçe ardına dönüp Seungmin'in olduğu tarafa düşürdü bakışlarını, küçük olanın bıkkın iç geçirişi karıştı sessizliklerine. Hemen ardından "Eminim, sadece biraz güçsüz düşmüş." diye homurdandı doktor, esasında dahası olduğuna, Jisung'un nihayetinde gebe kaldığına dair ufacık bir şüphe dolanıyordu aklında. Zaten tam da bu yüzden iğrenç kokan bir karışım hazırlıyordu ya, yine de isyankar prens bu kadarını bilmese de olur diye düşündü. 

"O zaman neden hâlâ uyanmadı?" önüne döndüğü vakit sessizce mırıldandı Hyunjin, neredeyse bir hiçliğe teslim olmuştu sesi. Deri eldivenine bürünmüş eli usulca yatağın üstünden kayıp omeganın sıcak avucuna sokuldu. Tüy kadar hafif, neredeyse tenini teğet geçen dokunuşlarla okşadı diğerinin tenini ve kalın eldiveni üzerinde kımıldandı ince parmaklar, heyecanına bulanmış garip bir ses firar etti prensin dudaklarından. İri iri açılmış bulanık gözleri kirpiklerini kırpıştıran omeganın saklı maviliklerine kavuşmak için bekliyordu.

"Burası?" diye boğuk bir homurtu duyuldu nihayetinde, Jisung'un kuru dudaklarında can çekişen sesi bir rüyadan henüz ayılamamış gibiydi. Ağır ağır yıkanıyordu mahmurluğunda, önce usulca kımıldandı yerinde. Hyunjin doğrulup ona yardım etmek isteyince ürkekçe geri çekildi, kırpıştırdığı gözlerini güç bela aralamışken sırtını prensin duvara dayadığı yastığa bıraktı ve etrafında gezindi kısık gözleri. 

"Vakit ne?" dedi, yumru olmuş ellerinden birini gözüne yaslamış ovuşturuyordu. "Bana ne oldu?" diye sordu, hızlıca çırptı kirpiklerini ve sanki renkler yeni baştan belirdi küçük dünyasında. Loş aydınlığında parıldıyordu prensin onu seyreden bulanık gözleri, mumların altın sarısına boyadığı odada Seungmin'in gölgesi kıpır kıpırdı, işlemeli pencereye düşüyordu. Ayakları ucunda bir yemek tepsisi, yorganı üzerinde prensin eli ve kasıklarında garip bir sızı vardı ancak gözlerinin değdiği hiçbir yerde kral yoktu. 

Komutan Chan'ın kollarına yığıldığını hatırladı sonra, kulaklarında adamın sesinde biçilmiş adının uğultusu bir rüzgâr gibi esiverdi yeni baştan. Majesteleri gelmemiş, diye düşündü tüm bunların karmaşası arasından.

"Sabah bayılmışsın, Komutan Bang seni buraya getirmiş." diye atıldı Hyunjin, hemen sonra "Kendini nasıl hissediyorsun?" deyişiyle ahşap bölmenin bir ucunda belirdi Seungmin. Attığı ufacık adımlarla ikisinin yanına ulaşmış ve dizleri ucunda çökmüştü prensin yanına. Kehribar sarısı ve acı kahvenin birbirinde harmanlandığı alacalı gözleri omeganın küçük suratında geziniyordu.

"Majesteleri, nerede?" diye sayıklar gibi mırıldandı Jisung, doktorun söylediğini öylece yok sayarak hesap sorar gibi ikisine dikmişti mavi gözlerini. Hyunjin'in bıkkın iç geçirişlerinin duyulduğu ufacık bir sessizlik peyda oldu aralarına. 

eyes like rain | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin